S/sağır ve/ya İşitme Engelli Çocuklara Yönelik İşaret Dili Çevirisi: Selim’in Maceraları

Dergimizin bu bölümünde 2019 yılında “Ana Dili İşaret Dili Olan Çocukları Türkçe Çocuk Edebiyatı Yazarlarının Eserleriyle Buluşturmak İçin Pilot Proje” adlı çalışmada baş koordinatör ve yazar olarak Prof. Dr. Necdet Neydim; araştırmacı ve projenin pek çok sürecinde aktif görev alan Ayşe Şirin Okyayuz; projenin çeviri koordinatörü Berrak Fetahna Fırat ve yapıtların işaret dilinde anlatımını gerçekleştiren Büşra Dilsiz ile gerçekleştirilen röportajımız yer almaktadır. Röportaj sırasıyla projenin başlangıç hikayesini ve kapsamını, kaynak metinlerin hikayesini ve erek metinlerin oluşturulma sürecini konu almaktadır.

A. Şirin OKYAYUZ (Araştırmacı)
Soru:
2019 yılında ana dilleri işaret dili olan S/sağır ve/ya işitme engelli çocuk alıcıları Türkçe çocuk edebiyatı eserleriyle buluşturmak için SEBEDER ve çeşitli kurumların katılımıyla bir proje gerçekleştirdiniz. Bu projenin hikayesinden söz edebilir misiniz?

Cevap: Çok sevdiğimiz ve alanımızda çok saygı duyduğumuz Necdet Hocamızla günlerden bir gün hoş sohbetimizin arasında ‘engelsiz erişim ve çocuk’ ekseninde eksikliklerden söz ediyorduk. Hocamız aynı zamanda çok da değerli bir yazar. Dolayısıyla, ben engelsiz erişim ve çeviri bakış açısından konuya yaklaşırken, o hem çevirmen hem de yazar şapkası ile konuşmamızı zenginleştirdi. Derken kendi kitaplarını ana iletişim dili işaret dili olan çocuklara ulaştırmak istediğinden söz etti. Ben de bu konuya girersek bir proje yapmamız gerektiğini söyledim- kendi başımıza altından kalkılabilecek kadar basit bir iş olmadığını biliyorduk.

Necdet Hoca da böyle bir proje yapacaksak bunun örnek bir proje olması gerektiğini vurguladı. Bir ilk olacaktı ve ürünün (kitapların) çevirileri kadar bu projenin diğer çıktılarının (yol haritasının, farklı uzmanlıklardan gelen kişilerin paylaşımlarının vb.) da değerli olabileceğini ifade etti. Tabii ki bir telefon trafiği başladı. SEBEDER, Türkiye’de engelsiz erişim ve çeviri bağlamında çok önemli ve değerli bir kuruluş. SEBEDER’den Çiğdem Hanıma projeyi anlattık. Sağ olsun ne gerekirse yapmaya hazır olduklarını söyledi. Ekip kurma aşamasında da şansımız yaver gitti, Mümtaz Kaya Hocamız, Sinem Bozkurt Hocamız, Berrak Fırat Hocamız, Samet Demirtaş ve Büşra Dilsiz de aramıza katılınca hem dinamik hem de farklı uzmanlıklarını konuşturabilen, projeye gönül vermiş bir ekip ortaya çıktı.

Soru: Bu projenin ana amacı neydi ve projeyle hangi hedef kitleye ulaşmak istediniz?

Cevap: Projenin ana amacı ana iletişim dili işaret dili olan çocuklara Necdet Neydim Hocamızın kitaplarını işaret dili ile sunmak ve bu çeviri sürecinden öğrendiklerimizi kâğıda dökerek benzer projeler yapmak isteyeceklere kaliteli olduğunu düşündüğümüz bir yol haritası veya en azından kılavuz benzeri bir bilgi aktarmaktı.

Proje sayesinde Türkçe çocuk kitapları kendi ana iletişim dillerinde S/sağır ve işitme engelli çocuklarımıza uygun hale getirilecekti. Bu anlamda çocuğu kitapla buluşturacaktık.

Soru: Projenin paydaşları kimlerdi? Süreçte hangi aktörler yer aldı, siz hangi süreçlerde görev aldınız?

Cevap: Projenin paydaşları farklı alanların uzmanlarıydı. Necdet Hocam hem çevirmen hem de yazar şapkasını taktı, Mümtaz Hoca görsel-işitsel çeviri ve engelsiz erişim uzmanı olarak katkı sağladı, ben ve Sinem Hoca çocuk yazını çevirmenleri olarak destek verdik. Ama sürecin ana aktörleri işaret dili çevirisi ekibiydi. Samet Hoca, sürecin uygulama ayağının koordinatörüydü. İşitme engelli çocuklara bir hikâyeyi ulaştırırken nelere dikkat etmemiz gerektiği konusunda projeye katkıda bulundu. Çekimleri kendi yönetti ve kontrolleri yaptı. Büşra, sağır anlatıcı rolünü üstlendi ve videolarda çocuklarla kitapları buluşturan da o oldu. Berrak Hoca bir işaret dili çevirmeni CODA olarak vazgeçilmez elemandı. Duyan paydaşlarla işitme engelli paydaşlar arasında iletişimi ve koordinasyonu sağladı; kitapların video kitap formatında, çekiminde adım adım hem çeviri ekibine hem teknik ekibe eşlik etti. Ayrıca, sonuç raporunun yazımında da tüm bilgileri ilgili taraflara döküm olarak aktardı. SEBEDER’den Çiğdem Hanım derneğin tüm olanaklarını seferber etmekle kalmadı, projenin en kaliteli şekilde yürütülmesi ve video kitapların içimize sinecek şekilde sunulması için hiçbir işten kaçınmadı.

Soru: Projeye dair geri bildirimler geldi mi? Bu proje bir pilot çalışması olarak değerlendiriliyor, devam etmesi planlanıyor mu?

Cevap: Projeye dair çok olumlu geri bildirimler oldu. İşitme engelli çocuklardan, ebeveynlerden çok güzel yorumlar geldi. Zaten amaçlanan da buydu. Ana iletişim dili işaret dili olan çocuklara zevkle izleyecekleri ürünler sunmak da bizleri çok mutlu etti. Dediğiniz gibi bu proje bir pilot çalışmaydı, ancak devam etmesi planlansa da henüz devamını getiremedik. Süreçte o kadar çok şey öğrendik ki… Çevirmen, yazar, sağır işiten…. Hepimiz birbirimizden yeni bilgiler ve bakış açıları edindik, yeri geldi yaratıcılığımızı konuşturduk, yeri geldi mesleki bilgimizi. Umudumuz yakın bir zamanda yine kolları sıvayarak yeni ürünler sunabilmek.

Necdet Neydim (Koordinatör, Yazar)

Soru: Projenin odağında yer alan Selim’in Maceraları dizisi neyi konu alıyor, içeriğinden söz eder misiniz? Selimin Maceraları dizisindeki hangi kitaplar Türk İşaret Diline aktarıldı? Bu yapıtların aktarılması kararı nasıl alındı?

Cevap: Selim’in Maceraları Almanya’da Anadolu Verlag adındaki yayın evin sahibinin çocuk gerçekliği, çocuk eşitliği kavramlarını bildiğinden benden bu yönde kitap yazmamı istemesiyle yazıldı. Ama bu kitapları yazarken temel noktada çocuğun kadın-erkek ayrımı yapmaksızın aile yaşamını birlikte paylaşabilme becerisini öğrenmesi ve o paylaşımı birlikte yapmasını sağlaması için örnek metin oluşturdum. Selim’in Maceraları’ndaki ilk kitap “Salata Yapan Çocuk” idi. O, tam bir aile içi dayanışma ve eşitlikçi yaklaşım olarak benim önemsediğim bir metin. Çalışan anne eve gelmeden önce, baba ve oğulun mutfağa girip salata yapmaları ve anneyi güzel bir sofra ile karşılamaları söz konusuydu. Ve özellikle erkek çocuğun bunu babası ile yapması çok kişiye ters gelse de keyifli bir örnekti ve o kitabı bu nedenle yazdım.

İkinci kitap “Papatya Dostum Benim” adlı öyküydü. Orada aslında yine bir çocuğun, özellikle şehirli bir çocuğun yolda giderken taşların arasından başını uzatmış bir papatyanın seslenişine sevgiyle yaklaşmasını anlatmak ve ayrıca Selim’in doğaya dönük sıcak, sevecen, koruyucu ve paylaşımcı davranışının tanıklığını yapmak da hoştu. Daha hoşu Selim’in söz verip de geç kaldığı kız arkadaşının ona fırça atması, neden geç kaldın demesi ve bu arada Selim’i papatyanın kurtarışı sahnesiydi.

Üçüncü kitap “Aynı Dili Konuşmak” adlı kitaptı. Buradaki konu topunu kaybeden çocuğun onu ararken iletişim kurmaya çalıştığı canlılarla yaşadığı, imgesel dil farklılığıydı. Sonunda kendisiyle aynı dili konuşan bir arkadaş bulduğunda “Hadi gel oynayalım!” çağrısının ne kadar keyifle ortaya çıktığı metinde görülebiliyordu.

Selim’in Maceraları’nda yer alan ama projede yer almayan tek kitap “Selim Sana Ne Diyeyim” kitabıydı. Çünkü bu kitap deyimler üzerine kuruluydu. Deyimlerin işaret diline çevrilmesi konusunda yeterince çalışma yapılmadığı ve işaret dilinin ağırlıklı olarak imgesel değil de somut verilere dayanıyor olması gerçeği, o kitabın çevrilmesinin gerçekleşmesine engel oldu. Böylece üç kitapla bu projeyi gerçekleştirmiş olduk.

Soru: Bu projede hangi aşamalarda yer aldınız ve sorumlu olduğunuz görevleriniz nelerdi?

Cevap: Bu projede metin yazarı olarak görev aldım. Kaynak metin benim metnimdi ve dolayısıyla yazar olarak yer aldım. Projenin gerçekleşme sürecinde Şirin Hocayla birlikte çalışmayı gerçekleştirdik. Yükün büyük bir kısmı onun üstündeydi. Hazırlık aşaması bir süre devam etti. Video çekimlerine geçildiğinde, orada Samet Bey, Büşra Hanım ve Berrah Hanım uygulama alanının kahramanlarıydılar. Samet’in sevgili kızı değerli eleştirmenimizdi. Çocuk olarak bu çalışmamıza katıldı ve ilk onayı ondan aldık.

Soru: S/sağır ve/ya işitme engelli çocuk alıcılar için işaret diliyle yazın eseri çevirisi/anlatımı gerçekleştirilen bu süreçte deneyimleriniz ve gözlemleriniz neler oldu?

Cevap: Ben öykümü yazarken, bu öyküyü okuyabilecek olan S/sağır veya işitme engelli çocuğun nerelerde tökezleyebileceği veya metnin nerelerinden haz alabileceği konusunda bir ön sorgulama yapmadan yazdım. Çünkü metni yazarken hedef kitlem onlar değildi. Asıl deneyim ve sorgulama çeviri sürecinde ortaya çıktı. Hedef kitlemin benim anlattığım metni, metnin içerisindeki göndermeleri, duygu dünyasını, öfkenin ya da sevincin yansımalardaki anlatım biçimini nasıl anlayabileceği konusu asıl olarak çeviri sürecinde ortaya çıktı. Örneğin iki kardeş sabah yataktan kalktıklarında koşarak banyoya gidiyorlar. Biri erkenden banyoya girip kapıyı kapatıyor. Diğeri kapının önünde bir süre bekledikten sonra içeridekine “Çık artık dışarıya!” diye bağırıyor. Ama Sağır bir hedef kitlesinde dışarıdan bağırmanın içeriden algılanmasının mümkün olmadığı gerçeği var. O zaman bir Sağır alıcıya göre işaret diliyle bunu anlatmaya kalktığımızda, o tepkinin ve öfkenin yansıması için bir beden dilinin kullanılması gerekiyor. Bu durumda kapının yumruklanması gerekiyor. Konuşan bir hedef kitleye yazan bir yazar olarak o metinde benim kaygım hiç yoktu ama bu süreçte onlara dönük bir tanımlamanın, betimlemelerin nasıl yapılması konusunda hem bilgilendim hem de hedef kitlesi Sağır çocuklar olan metinleri yazarken bütün bunları gözlemlemem gerektiği konusunda yazar olarak çok iyi deneyimler kazandım.

Soru: İlerleyen süreçlerde S/Sağır ve/ya işitme engelli çocuk alıcılar için benzer çalışmaları devam ettirmeyi düşünüyor musunuz, hangi çalışmaların yapılabileceği düşünüyorsunuz?

Cevap: Bu alanda çalışan arkadaşlarımın bana söylediğine göre, Selim’in Maceraları’nın işaret diline çevrilmesi öncü bir çalışma olarak geçerli. Bu bir yanıyla beni mutlu ediyor, bir yanıyla beni üzüyor. Çünkü bu hedef kitleye dönük çalışmaların bugüne değin sağlıklı bir şekilde yapılmaması hem toplumsal bağlamda hem eğitim sistemi ve yayıncılık bağlamında çok ciddi bir eksiklik. Hele ki Sağır çocukların yazınsal metinlerle buluşamamış olması üzücü bir durum olarak karşımızda duruyor. Ben ve diğer arkadaşlarım bu konuda neler yaparsak yapalım her zaman çok büyük bir boşluk var olacak. Bu nedenle o çocuklara hiç vakit kaybetmeden elimizden geleni yapmalı onları yazınsal ve sanatsal estetikle buluşturmayı becermeliyiz. Ben de elbette hem metinlerimle hem de akademik dünyada bu alanda yapılmış çalışmalara destek vererek katkı yapmayı sürdüreceğim.

Berrak Fetahna FIRAT (Çeviri Koordinatörü)
Soru:
Projenin çeviri koordinatörü olarak hangi süreçlerde yer aldınız. S/sağır anlatıcı, editör ve araştırmacılar arasında nasıl bir süreç gerçekleştirildi?

Cevap: Proje ve konusu ile ilgili teklif geldiğinde gerçekten çok heyecanlandım. Proje ile ilgili sözlü bilgi alışverişini takiben projenin konusu ile ilgili çeşitli ülkelerde yapılmış benzer çalışmalara baktık, ardından proje süreci ve konuya ilişkin bilgileri olgunlaştırdık, kafamızda oturttuk. Sonra projede görev alan ekiple buluştuk. Proje ekibinde Sağır bir araştırmacı ve eğitmen olan, bilgisini kendi topluluğunun çocuklarının eğitimine adamış biri olan Samet Demirtaş gibi Sağır bireylerin olması ve kitabın alıcısı olacak olan Sare Demirtaş’ın da aramızda olması, çalışmanın zenginliği açısından büyük bir şanstı. Yaptığımız çalışma küresel standartları taşımakla birlikte; yerel kültür içinde yoğurulmuş, yaşamını bu ülkede sürdüren bir alıcının ürünü anlayabileceğinden emin olduk.

Araştırmacıların alanlarında, bizzat işin içinde yetkin uzmanlar olmaları projenin sağlam temellere oturtulmasında önemli bir unsurdu. Öncelikle kültürel farklılıklar dikkate alınarak ‘anlatım görevi’ editör ve çevirmenlere bırakıldı.

Elimizde Türkçe ve dilin getirdiği anlamlar yer almaktaydı. Bunları amacına uygun, özüne sadık kalıp anlamını yitirmeden başka bir dile çevirmek işimizin en zorlu süreciydi. Benim görevim bu süreçte her sayfada okuduğum metni sağır anlatıcıya (çevirmene) (Büşra Dilsiz) ve editöre (Samet Demirtaş) çevirmek ve anlamını, anlatılmak isteneni açıklayarak anlatmaktı. Sağır çevirmen Büşra ise aktardığım metni kamera karşısında çocuklara tekrardan uyarlayarak anlattı. Bu sırada editör Samet devreye girip hem yazılı metin hem de işaret dilindeki anlatım arasında; ‘Uyuşmazlık var mı? Anlatı çocuklara hitap ediyor mu? Anlaşılabiliyor mu? Türkçeden ne kadar etkilenmiş? İşaret dilinin doğal anlatımını ne kadar koruyor?’ sorularıyla hazırladıklarımızı gözlemleyip onay verdikten sonra bir diğer sayfaya geçiyorduk. Süreç üçlü olarak bu şekilde ve koordineli çalışma yöntemi ile yürütüldü. Çalışma tamamlanınca, hedef kitlemizi temsil eden 8 yaşındaki Sare’ye izletildi: ‘Anladın mı? Keyif aldın mı?’ gibi benzeri sorularla geri dönüşleri değerlendirdik.

Bu ekiple çalışmak benim için çok değerliydi. İşaret dili ve çevre disiplinler ile ilgili doğuştan gelen ve sonradan kazandığım tecrübeme rağmen daha önce fark etmediğim bazı yeni bakış açılarına sahip oldum. Bir dil üzerinde çalışmak matematik problemi ya da bulmaca çözmek gibi oldukça zor fakat bir o kadar keyifli bir iş.

Soru: Çeviri/anlatım sürecinde yapıtlardaki iletilerin işaret diline uygun şekilde yeniden oluşturulmasına gerek duyuldu mu?

Cevap: Evet hem de çok fazla duyduk. Tekerleme ve deyimlerin çevirisi, ses uyumuna dikkat edilen bazı kısımların çevirisi için hayli emek harcandı. Ama değdi.

Türkçede duyan çocuklara çok fazla sesteş uyumlu tekerlemeler, atasözleri, deyimler kullanılırken aynı durumda olmayan Sağır çocuklara bunları aktarmak gerçekten çok güç. Bir diğer konu ise Sağır çocuklar duyan çocuklar kadar masallara ya da kendileri için yazılmış hikâye ve öykülere erişememektedir. Bu nedenle bazen çok basit bir Pinokyo ile ilgili bir espri Sağır bir çocuk için çok yabancı olabilir. Bu nedenle Pinokyo masalını ya baştan anlatmanız gerekiyor ya da onu başka bir konu ile değiştirmeniz gerekiyor.

Hedef kitlenin beklentisi aslında çok küçük, sadece kendilerinin erişebildiği keyifli şeyler. O kadar az materyal var ki onlar ne bekleyeceklerini bile keşfedemediler. Bu hikayeler onlar için o kadar değerli ki, kendi küçük dünyalarından çıkmak ve başka dünyalara da keyif ile ne anlatıldığını merak etmeden erişmek harika bir duygu onlar için.

Soru: Türkçeden işaret diline aktarımda sağır anlatıcıyla birlikte hangi uygulamalara ya da stratejilere gereksinim duydunuz? İki farklı kültürün dili arasında nasıl çözümler uyguladınız?

Cevap: Görsellik ve görsel ifadenin vurgusunun kullanılmasına çok dikkat ettik. Tek tek, cümle cümle çeviriden ziyade metni bir bütün olarak alıp anlam odaklı çeviri stratejisini hedef aldık. Her bir sayfadaki paragrafları bütün-parça-bütün olarak değerlendirdik. Hedef kitleye yönelik sadeleştirme, açımlama, ara ara açıklama yapıldı ve içerikteki hedef odaklı kültürel anlatımlara dikkat edildi. Hedef odaklı çeviri yaparken bazı durumlarda uyarlama yapmak durumunda da kaldık.

Soru: Çocuk edebiyatı alanında yapılan işaret dili çevirisinde/anlatımında size göre en önemli noktalar, çeviri açısından en dikkat edilmesi gereken unsurlar nelerdir, söz edebilir misiniz?

Cevap: Sanırım en önemlisi, anlam odaklı olması ve hedef kitlenin (çocuklar) kültürüne dönük olmasıydı. Birebir karşınızdaki alıcı kitleye bakmadan yaptığınız çeviri karşınızdaki için anlamsız, zor ya da sıkıcı olabilir. Kitap, ana hedefinden sapabilir. Bu nedenle çeviri yapmak istediğiniz çocuk kitleyi iyi tanımanız gerekiyor. Örneğin Türkçe’de kullanılan deyimler, sesteş (ses odaklı) tekerlemeler işaret dilinde anlamını tamamıyla yitirip anlamsız kelime yığınına dönüşebiliyor. Bu nedenle ses uyumuna dikkat edilmiş hikayelerin çevirisi oldukça zorluyor.

İkinci önemli unsur bir dilin edebiyatını, hedef ilke ve temellerini kaybetmemesi gerekiyor. Öncelikle Türkçeleşmiş işaretten uzak kalıp işaret dilinin kendi yapısını korumaya özen göstermek gerekiyor. İşaret dilinde sesteki edebiyatı görsel olarak korumak ve düz anlatımın yanında görsel sembolleri, duyguların ses tonundaki yansımasını yüzdeki mimik ve jestler ile aktarmak ve beden dilini çok iyi kullanmak anlatıcı için çok önemli unsurların başında gelmektedir.

Çevirideki en zorlu nokta bazen çeviri dillerindeki geçiş ve bir dilin yapısının baskın olması. Sözel ve görsel dil arasında geçişe baktığımızda, sözel dilin yapısının görsel diller üzerinde baskın olmasıyla sıklıkla karşılaşmaktayız. Bu açıdan dengeyi iyi korumak çok önemli.

Büşra DİLSİZ (Sağır anlatıcı)

Soru: Projedeki anlatıcı olarak deneyimlerinizden ve sürecinizden söz eder misiniz? Böyle bir projede olmak sizin için nasıl bir deneyimdi?

Cevap: Benim için çok değerli bir deneyim ve farklı süreç oldu. Daha önce TRT’nin bir çocuk projesinde eğitim aldığım ve değerlendirme süreçlerden geçtiğim için deneyimim vardı. Sağır çocuklara Türkçe eğitimi, yaz kampları gibi küçük çaplı dernek çatısında yaptığımız projelerde çocuklar ile çalıştığım için Sağır çocukları iyi tanıyorum ve onlarla çalışmaktan çok keyif alıyorum. Ailemde annem babam ve kardeşlerim dahil olmak üzere herkes Sağır olduğu için işaret dili ana dilim ve ona çok hakimim. Bu projede yer aldığım süreçte hem çalıştığım hem de birlikte olduğum çocukları hayal ettiğim için onlara anlatıyormuş gibi çeviri yaptım. Onların bu hikâyeye erişebilir olacaklarını düşündükçe büyük heyecan duydum ve çok mutlu oldum. Bana bu şansı tanıdıkları için Necdet Hocaya ve ekibine çok teşekkür ederim.

Soru: Türkçeden Türk İşaret Diline çeviri/anlatım sürecinde, hangi uygulamaları ve yöntemleri izlediniz?

Cevap: CODA (her iki dile erişimi olan) Berrak’tan yazılı metnin işaret diline anlatımını ve anlatmak istediği hedef noktaları aldım. Bunun ardından işaret dili ile algıladığım metni, çocuklara göre yani hem Sağır kültürün hem de yaş olarak hedef kitlenin anlayabileceği şekilde zenginleştirerek ve uyarlayarak anlattım. Berrak’ın her iki dile hâkim olması ve iki dilin birbiriyle etkileşimi nedeniyle bana ustalıkla aktardığı anlatımı, Türkçeleşmiş bir işareti; işaret dilinin doğal yapısını koruyarak ve çocukların keyif alacağı şekilde çevirdim. Beden, yüz, mimik jest ve görsel objeleri hedefleyerek dikkat ederek anlatım yaptım.

Soru: Yapıtlardaki çizimler anlatım sürecinde yönlendirici oldu mu, nasıl bir etkiye sahip oldu?

Cevap: Kesinlikle oldu. Kişi hem anlatımı hem görseli görerek hikâyeyi canlandırıyor ve hayal gücünü destekliyor. Ayrıca işaret dilinin görsel bir dil olması nedeniyle objelerin konumu, mekân, uzaklık, mesafe gibi boyutların simgelerin oturması açısından çok önemli.

Soru: Çocuk edebiyatında işaret dili ile çeviri/anlatım yaparken nelere dikkat etmek gerekir? Sağır ve/veya işitme engelli çocuklara yönelik çeviri yapmanın zorlukları nelerdir? Hedef kitlenin beklentileri nelerdir?

Cevap: Belki tekrar gibi olacak ama dikkat edilmesi gereken unsurlar; Sağır kültürünü iyi tanımak, işaret dilinin doğal yapısını korumak ve el-dışı (yüz, baş, beden…) hareketlerin vurgusu. Ben Berrak’ın bana duyan dünyadan verdiğini kendi dünyamdan çocuklara aktarıyorum. Berrak’ın bana bunları aktarırken hem benim tanımadığım dünyanın kültürünü hem de benim dünyamın kültürünü iyi bilmesi gerekiyor. Bunun için CODA’lar bizim için çok değerli aracılar. Aktarımda iletişimi çok rahatlatıyorlar ancak zengin bir bilgi dağarcığı olmadığında CODA da yetersiz kalabiliyor. Fakat bu projede bunların hepsini aştık. Mükemmel bir uyumla çalıştık.

Röportajı hazırlayan: Tuğçe Ören

Bu yazıyı paylaşın
error: İçerik koruma altındadır!!
Scroll to Top