Ferhan Öztürk
Edebiyat üzerinden hayatı anlamaya çalışmak hem işlevselliği hem de kattığı zenginlik açısından oldukça verimli bir uzam sunar. Edebiyatın insanı anlamaya dair etkili bir araç oluşunda psikoloji biliminin de önemli bir payı vardır zira ruhbilimini kendine katarak insanın bilinç ve bilinçdışı katmanlarındaki seyrine okuyucuyu da yoldaş kılar. Modern zamanların psikoloji biliminde önemli bir yer edinmiş olan psikanalizin edebiyat ile örtüştüğü önemli noktalar hem birbirini destekleyici hem de birbirini gerektirici bir ilişki biçimini oluşturmaktadır. Edebiyatta takip edilecek psikanalitik yöntem yazarın eserinde kurguladığı geçmişin ya da olay örgüsünün otobiyografik görünmekle birlikte öyle olmayabileceğini ve bu kurguda yine de bir zihin gerçekliği aranabileceğini salıklamaktadır. Peter Brooks’a göre psikanaliz edebiyatı tümüyle açıklayamasa bile kurmacayı insan özneler olma yolunda nasıl kullandığımızı anlamaya yarar. Bu bağlamda anlatıcı ile okur arasındaki bağı de analist (danışman) ve analizan (danışan) arasındaki ilişkiye benzetir. Söz konusu ilişki tıpkı analizanın kendi gerçekliğini parçalı bir ifade biçimiyle aktarmasıyla analistin bu kargaşa içerisinden bir mana ve anlam çıkarma çabasına benzetilir. Bu aktarım anlatıcı (analizan) için geçmiş çatışma ve kaygıların tekrar sahneye konularak deneyimlenmesini sağlarken, okuyucu (analist) için de anlatının içerisinden arzu nesnelerini çeşitli semboller ve simgeler üzerinden okuyabilme imkânı tanımış olmaktadır (Brooks, 31-38).
Bununla birlikte edebiyat eserinin oluşumunda hayal ile gerçeğin birbirine karışmış halde bulunabileceği olgusu hatırdan çıkarılmamalıdır. Yazarın ruh dünyası eserinde kendini hissettirebilir ve bu nedenledir ki edebiyat araştırmacılarının genelde ilk başvuru kaynakları yazarın biyografisi olagelmiştir. Yılmaz Özbekedebiyat ile psikanalizin ilişkisini irdelediği eserinde benzer şekilde bir yazarın ruh biyografisinden söz ederken bunun da eser incelemesi içerisine dâhil edilmesi gerektiğini belirtir. Aksi halde bir şeyler fena halde eksik kalmış olacaktır. Edebi bir çözümlemede sadece biyografik içeriğin göz önüne alınması yetersiz bir çaba olabilse de yine de bu malzemenin kimi zaman yazarın düşünsel seyrini aydınlatabileceği iddia edilir. Vurgulanan bu ölçüye göre eser ile yazar arasındaki biyografik iz düşüm arayışı sınırlı tutulmalı ve yazar odaklı olmaktan çıkarak evrensel insana dair bir söyleme ulaşılmaya çalışılmalıdır (Özbek, viii-109). Bundan dolayıdır ki Irmak Zileli’nin otobiyografik ögeler barındıran Eşik romanı yazarın kendi hayatına tutulmuş kısmi bir boy aynası olmakla birlikte aynı zamanda evrensel baba-kız ilişkisine dair bir yolculuk olarak da değerlendirilebilir zira Hasan ile Eylül arasındaki ilişki dinamiği genel geçer özellikler barındırmaktadır.
2011 yılında yayınlanan ilk romanı Eşik ile aile içindeki ilişkileri sorgulamayı hedeflediğini belirten Irmak Zileli bunu 68 kuşağı gibi devrimci nitelikleri ile ön plana çıkmış bir tarihsel geçmiş üzerinden yapmaktadır. Romanın kahramanı Eylül bir darbenin ayak seslerinin işitilmesinden iki yıl önce doğmuş ve belki de bilinçdışı bir halin ürünü olarak adının Eylül olmasına karar verilmiştir. Eylül ayında doğan Eylül’ün kaderinde bu darbenin etkileri çok net görülecek, yaşadığı duygusal süreçlerin şekillenmesinde önemli bir paya sahip olacaktır. Eylül bir kız çocuğu olarak ilk sevgi nesnesi olan annesi Ayşe’den sonra babası Hasan ile ruhsal gelişimini tamamlama yolculuğunu sürdürmeye çalışmaktadır. Bir oluşum romanı (Bildungsroman) olarak tanımlanabilecek bu anlatıda Eylül’ün doğum öncesinde başlayan aile dinamikleri ve doğumu sonrasında da otuz yaş civarına kadar olan yaşamına şahit olunmaktadır.1 Eylül’ün nesne ilişkilerini deneyimlediği aile çevresi kendi çekirdek ailesi ve özellikle dayısı Atilla’nın ailesinden oluşan yakın aile çerçevesidir. Kimi zaman kronolojik kimi zaman da zamanda anlık geri gidişlerle daha çok üçüncü tekil şahıs üzerinden yapılan bir anlatımla buluşur Zileli’nin otobiyografik malzeme içeren kurmaca romanı. Anlatıdaki iç seslerin daha çok Eylül ve çekirdek ailesinin fertlerine ait olması romanın odak noktasının bu ilişki üçgeni olduğu anlayışını kuvvetlendirmektedir. Kendisi ailelerin bireyler üzerinde kurabildiği baskıya ve bu ilişkilerin çarpıcı doğasına dair düşüncelerini bir röportajında şu şekilde dile getirmektedir;
‘Ingeborg Bachmann Malina romanı üzerine şöyle der; “Faşizm insanlar arasındaki ilişkilerde başlar, iki insan arasındaki ilişkide başlar… ve ben anlatmak istedim ki, savaş ve barış yoktur, hep savaş vardır…” Bachmann haklı, savaş hep var, çünkü bu dünyada herkes kendisi dışında en az bir kişinin daha varlığına ihtiyaç duyar. Bu ihtiyacın kendisi zaten eşitsizliği beraberinde getiriyor. İki kişi varsa en az birinin de iktidarı var demektir. Çokluğun doğal sonucu: iktidar ilişkisi. Dolayısıyla iktidarın olduğu her yerde; tahammülsüzlük, baskı, savaş var. O yüzden Türkiye solcusuna kadar gitmeye gerek yok, kendi evlerimize; eşlerimizle, sevgililerimizle; çocuklarımızla, anne babamızla ya da işyerinde kurduğumuz ilişkilere bakmak kâfidir. Siyasilerin televizyon ekranından evlerimize hücum eden azarlarını nasıl içimize sindirebildiğimizi merak ediyorsak önce babamızla, annemizle, eşimizle, sevgilimizle, öğretmenimizle, patronumuzla olan ilişkimize bakalım. Eşik’i bir dönemin devrimcilik anlayışının eleştirisi olarak okumak mümkün elbette. Bense bir kuşağın eleştirisi olarak okumayı tercih ederim. 68’li herkesin kendi çocuklarıyla, eşleriyle ve dolayısıyla da toplumla kurdukları ilişkinin eleştirisi…’(Bozkaya)
Bu sözleriyle oldukça cesur bir çıkış yapan Zileli düşüncelerini bir adım daha öteye taşıyarak “bireysel yaşamını devrime tabi tutmayanların yapacağı toplumsal devrimlere…” inanmadığını da belirtmektedir. Zileli aynı zamanda başka bir platformda bu sorgulayıcı yaklaşımını kendi yazınına bir amaç olarak tanımlamaktadır. Buna göre yazmak hem kendisini hem de hayatı anlama isteğinden kaynaklanmaktadır zira “yazmak başkası olma deneyimi yaşayabilmektir”( @irmakzileli. “Yazar Konusunu Nasıl Seçer? Soru-Cevap Kısmı). Irmak Zileli ilk romanı olması itibariyle Eşik metninde bilinçdışının uzantısı olan otobiyografik ögelerin varlığından da bahsetmektedir. Her ne kadar roman içerisine serpiştirilmiş bu unsurlar okuyucuda iz sürme istek ve arzusunu uyandırsa da Zileli romanının başkarakteri olan Eylül’ü kendisi olarak tasarlamadığını belirtir. Eylül karakterine bürünerek yazdığını fakat bunu yaparken kendi hayatına dair kişileri gözünün önüne getirmediğini ifade eder. Kendisi bu noktada bir nevi dışsallaştırma yaparak romanını tamamen otobiyografik unsurlar temelinde tasarlamadığının özellikle altını çizmektedir (Bozkaya).2
Zileli kendi yazınına dair bu yaklaşımıyla bir yazar olarak zihninde dönüp duran temel bazı sorunsallara çeşitli cevaplar arama eğiliminde olduğunu anlatmak istemektedir. Kendisi bu sorunsallardan en önemlisini iktidar olarak tanımlar. İktidar ilişkisinin genelde kadın erkek ilişkileri ekseninde anlatıldığını hatırlatırken kendisinin daha özgün bir yaklaşım benimseyerek bunu aile içinde de deneyimleyebileceğimizi hatırlatmaktadır (Küçük). Romanı için tarihsel arka plan olarak seçtiği 1980 darbesi üzerinden toplumsal travmaların bireysel yaşantıları nasıl etkilediğini incelemek istemiş olması Zileli’yi bir baba kız hikâyesi yazmaya yönlendirmişe benzemektedir zira bir ailede genelde baba figürü çocukluk travmaların temel aktörü konumunda olabilmektedir. Bir darbenin dönüşüme uğrattığı toplumsal ilişkiler içerisinde bundan aile içi ilişkiler de nasibini almaktadır. Devletin toplum üzerinde kurduğu iktidarın bir benzerini aile içinde erilliği temsil edenlerin (baba veya baba figürü) diğer aile fertlerine yönelik sergiledikleri tahakküm ve otorite barındıran davranışlarda fark edilebileceği düşünülebilir. Devrimci ideallere sahip ebeveynlerin peşinde koştukları toplum mühendisliği çabaları içerisinde kendilerini nasıl var etmeye çalıştıkları ve bunun arzu edilmeyen sonuçlarının olabileceği, bir genç kızın fiziksel ve duygusal gelişim sürecinde bunu bir iktidar biçimi olarak nasıl tecrübe ettiği Zileli’nin anlama çabasının somutlaşmış hali olarak okurun karşısına çıkmaktadır.( @irmakzileli. “Yazar Konusunu Nasıl Seçer?”).
İktidar ve otoritenin bireyi en çok etkilediği dönemlerden biri de kuşkusuz küçük yaşlardaki halimizdir. Kendi başına yetkin olmaya doğru yol alan bireyin özellikle psikolojik etkilenmeleri üst seviyede olacaktır. Verdiği bir röportajda bu gerçeği Zileli de dile getirir ve ömrümüz boyunca “aile deneyimlerimizin kılcallarımızda” yaşamaya devam ettiğini ifade eder. (Yılmaz). Bu nedenledir ki Irmak Zileli özellikle çocukluk çağımızda kendimizi daha iyi anlayabilmek için aynalara ihtiyaç duyduğumuzu ama bu aynaların kusurlu ve hasarlı olabileceklerini dile getirmektedir. Dahası bu aynaların etkisinden kurtulmanın da oldukça zor olduğu hatırlatmasını yapar. Başkasının bize tutmuş olduğu aynadan yansıyan tahakküm ve kurgu varlıktan yazarak ve böylece tekrardan yaşantılayarak kurtulabileceğimiz salık verilmektedir. Böylece yazarak hem iktidar kavramı sorgulanıp hem de kişisel bir karşı direniş başlatma mümkün olabilecektir (Yılmaz).Bu meseleleri dert edinerek yazanların arasında görünmez bir bağın var olduğu bile düşünülebilir(Küçük). Böylesine kolektif bir edinç içerisindeyken de her seviyeden insan ilişkisinde karşıdakine saygı duymayı, bireysel sınırlara özen göstermeyi, duyguları anlamaya çalışmayı, karar ve seçimleri yargılamamayı öğretebileceğimize ve öğrenebileceğimize dair inanç dile getirilmiş olmaktadır (Küçük). Bu yazarların başarabileceği şey belki de güçlü romanlar üzerinden üzerimizde iktidar kuran “onlar”a ulaşabilmek ve görünenin arkasındaki psikolojik boyutların farkına varabilmektir. Nurdan Gürbilek, bu durumu şöyle dile getirir;
‘Güçlü romanlar, eziyet eden, hor gören, alay eden, çaresiz bırakan, baskı yapan, istismar eden onlar’ı yargılayanlar, yapıtlarının bir köşesine bir mahkeme sahnesi kuranlar arasından çıktı. Ama güçlü romanların, yazarın onlar’ı aynı zamanda kendinde, kendi yapıtında kıstırmasına imkân tanıdığı için güçlü olduğunu da unutmayalım.’ (17)
Fikrimce Eşik romanını güçlü romanlar kategorisine koyan da ana temasının onlar’a dair olmasıdır ki bu da zaten 2012 yılında hak ederek kazandığı Yunus Nadi Roman Ödülü ile tescillenmiş görünmektedir. Bu yönüyle bu roman içimizdeki ötekileri ve onların sebep olduğu psikolojik etki ve yıkımın izini sürebilen işlevsel bir araç olarak bireyselden genele giden yolda bir köprü görevi görmüş olmaktadır.
Dipnot:
1 Irmak Zileli verdiği bir röportajda; “İlk romanım Eşik yayınlandığında 33 yaşındaydım. Yazmaya başladığımda ise 30…Otobiyografik hikâyemi roman olarak kurgulama süreci, kendimi, ailemi, çocukluğumu, ilk gençliğimi dışsallaştırmamı sağladı… Bu dışsallaştırma, ebeveynlerimin yansıttığı aynadan kendimle ilgili edindiğim bilgilerden ayrı, yeni bir kendilik bilgisi sundu bana… Yazmak, kendi hikâyeni yeniden kurgulamak yoluyla kendini yeni bir aynanın içinden görmeni sağlıyor… Bu nedenle ben yetişkinliğe gerçekten adım attığımı Eşik’i yazdıktan sonra hissettim” demektedir. Bkz. B. Küçük röportajı, 2019.
2 Irmak Zileli’nin her yazarın kafasında temel bir meselesi olduğuna dair Milan Kundura’dan yaptığı şu alıntı dikkat çekicidir, “Her romancı ömrü boyunca tek bir roman yazar”, bkz. Bozkaya, 2015. Bunu destekler özellikte verdiği röportajda şöyle demektedir, “Eşik sonrası kitaplardaki olay örgüsü ve karakterler otobiyografik değil ama dert ve meseleler hariç.”, bkz. Küçük, 2019.
Kaynakça
Bozkaya, İpek, “Yazarken insanın dili hep ağrıyan dişine gidiyor,” IAN Edebiyat Kasım 2015, (Çevrimiçi) http://www.irmakzileli.com.tr/2015/11/26/yazarken-insanin-dili-hep-agriyan-disine-gidiyor/, 6 Temmuz 2020.
Brooks, Peter, Psikanaliz ve Hikâye Anlatıcılığı, çev. Hivren Demir Atay ve Hakan Atay, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul, 1994.
Gürbilek, Nurdan, Mağdurun Dili, 5.bs. , İstanbul, Metis Yayınları, 2018.
@irmakzileli. “Yazar Konusunu Nasıl Seçer? Soru-Cevap Kısmı” Instagram, Mayıs 15, 2020, https://www.instagram.com/tv/CAOF_MpAxku/.
@irmakzileli. “Yazar Konusunu Nasıl Seçer?” Instagram, Mayıs 15, 2020, https://www.instagram.com/tv/CAN_BfWAMiY/ .
Küçük, Büşra, “Metaforik Olarak Yazar Kendi Kendinin Psikanalistidir” (çevrimiçi), www.m.bianet.org 20/5/2019
Özbek, Yılmaz, Edebiyat ve Psikanaliz, Konya, Çizgi Kitabevi, 2007.
Yılmaz, Meltem “Irmak Zileli: “Birimizin hayatı binlercemize aittir,” BirGün Pazar, 2 Nisan, 2017, (Çevrimiçi) http://www.birgun.net/haber/irmak-zileli-birimizin-hayati-binlercemize-aittir-153631, 15 Mart, 2019