Erken Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nda Çocuk ve Çocukluk

Fatih İkiz

Çocuk edebiyatının geçmişte edebiyat dizgesi içinde bağımsız bir alan mı yoksa aynı dizge içerisinde ikincil bir ürün mü olduğuna dair görüş ayrılıkları olmuş olsa da günümüzde edebiyat dizgesi içinde bağımsız bir alan olarak kendine yer edindiği tartışmasız bir gerçektir. Matbaanın icadı, coğrafi keşifler ve sonrasında günümüz devletlerinin temellerinin atıldığı modernite ile hayatımıza giren okul kavramı ile okullarda çocuklara okutulacak basılı eserlere ihtiyaç duyulmaya başlanmıştır. Okul ile birlikte gelen bu değişim yıllarında ilk olarak çocukların algılama yetilerine ve kavrama dünyalarına göre yeniden yazılı eserler üretmek yerine, daha önce yetişkinler için kaleme alınmış, yetişkinlerin dünyasına hitap eden yazın eserlerinden faydalanılmıştır. Bu eserler, kimi zaman kısaltılarak kimi zaman da hem içerik hem de üslup açısından sadeleştirilerek çocuklara uygun hale getirilmiştir. Bu sayede çocuk edebiyatı olarak kabul edilen alanın ilk örnekleri sunulmuştur.

Diğer taraftan, yetişkinler için yazılmış edebiyat eserlerini kısaltma, sadeleştirme, uyarlama ya da özgün metnin bazı kısımlarını tamamen çıkarma gibi yöntemlerle elde edilen edebiyat ürününün çocuğa göreliği ise tartışma konusudur. Burada tartışmaya konu olan ise ekleme, çıkarma, uyarlama ya da sadeleştirme gibi yöntemlerle çocuğa uygun hale getirildiği iddia edilen edebiyat ürünlerinin okur kitlesi olan çocuğa göreliğini neyin ya da kimlerin belirlediği sorunsalıdır. Çocuk edebiyatının bağımsız bir alan olarak kendine yer edindiği günümüzde bir edebiyat eserinin yukarıda bahsi geçen çeşitli yöntemlerle çocuğa göreleştirilmesi pek fazla kabul edilmese de bu yöntemlerle üretilen edebi eserlerin çocuk edebiyatının temellerini oluşturduğu yadsınamaz bir gerçektir. Ancak, bu gerçeği kabul ederken yetişkinler için yazılmış edebiyat ürünlerinin yukarıda değindiğimiz yöntemlerle çocuklara uygun hale getirilip getirilemeyeceği sorununu da göz önünde bulundurmakta fayda vardır. Bir edebiyat eserinin iyi ya da kötü olduğunu belirleyen etkenler (eğer) varsa nelerdir? Bu soruyu çocuk edebiyatı bağlamında ele alacak olursak bir yazınsal eserin iyi ya da kötü olarak tanımlanması çocuğa göre olduğu anlamına gelir mi? Bu durumda iyi ya da kötü kavramlarını belirleyen unsurlar nelerdir sorusu akıllara gelmektedir.

John Holt (1974: 39), “Çocukluktan Kaçış” isimli kitabında yetişkinlerin çocukluk alanına müdahil olmasını “Sürekli kendimize çocuklar için doğru olanın ne olduğunu, neyin iyi ya da neyin onlar için kötü olduğunu, onlar için ne yapabileceğimizi sorup duruyoruz” sözleriyle eleştirir. Çocuk edebiyatı eserlerine de bu türden bir yetişkin müdahalesi olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle modern çocukluk algısının Batı’ya kıyasla daha geç bir dönemde yerleştiği ülkemizde çocuklara yönelik yazılmış ilk eserlerde bu sorunlu yaklaşımın yansımalarını görmek mümkündür. Bu araştırmada, Türkiye’de Erken Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı’nda çocuklar için kaleme alınmış yazınsal metinler üzerinden dönemin çocuk ve çocukluk algısının izi sürülecektir.

Osmanlı döneminde çocuk edebiyatına yönelik çalışmalar 1839 yılında Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesinden sonra görünür olmaya başlamıştır. Tanzimat’ın ilanı ile birlikte Batılılaşma çalışmaları bir ivme kazanmıştır ve devlet her alanda bir modernleşme sürecine girmiştir. Bu durum toplumsal hayatta da değişiklikleri beraberinde getirmiştir; bu sayede çocuk ve çocukluk kavramlarına yönelik bakış değişmeye başlamıştır. Çocukluk algısında yaşanan bu değişimle birlikte çocukların ilgi alanları, okuma alışkanlıkları göz önünde bulundurularak onlara göre kitaplar hazırlanma gereksinimi doğmuştur. Çocuklara yönelik basılı edebiyat eserlerinde ortaya çıkan bu ihtiyacı gidermek için başvurulan ilk yöntem Batı’dan yapılan çeviriler olmuştur. Sonrasında artan süreli çocuk edebiyatı yayınları, ülkenin içinde bulunduğu ortamdan etkilenen ve milliyetçi duygularla vatanperver çocuk figürü oluşturmayı amaçlayan metinler kaleme alınmıştır.

İkinci Meşrutiyet’in ilanı ile başlayan “yurttaş çocuk” figürü çocuklar için yazılmış edebiyat eserlerinde ve eğitim kitaplarında sıkça karşımıza çıkmaktadır. Bu dönemde yazılmış ve çocuğu özellikle belirli bir ideoloji doğrultusunda yönlendirmeyi hedefleyen eserlerin içerikleri itibariyle oldukça sakıncalı olduğunu belirtmek gerekir. Cumhuriyet öncesi dönemde çocuklara “milliyetçilik” duygusu aşılamak amacıyla yazılan “Öç Türküsü”[1] başlıklı aşağıdaki şiir bu duruma iyi bir örnek teşkil etmektedir:

Türk yavrusu artık uyan,

Düşmanların Bulgar, Yunan..

Ellerinde nazlı anan, Öç almaya çağırıyor

Kurtar diye bağırıyor.

Yunan, Bulgar… Düşmandır

Ocağını yıkan onlar

Kardeşini boğan onlar. (S. Korkud, 1913)

Cumhuriyet ilan edilene kadar ülke çok zor zamanlardan geçmiş, pek çok savaş tecrübe etmiş ve genç nüfusun içinde önemli bir kısmı bu savaşlarda kayıp vermiştir. Her anlamda bir enkaz devralan Mustafa Kemal önderliğinde 1923 yılında Cumhuriyet’in ilan edilmesi ile birlikte ülkede köklü reformlar gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Bir devletin devamını sürdürebilmesi, varlığını koruyabilmesi için her yönden sağlıklı ve kendini geliştirmiş çocuklara ihtiyaç duyar. Cumhuriyet ile birlikte bu doğrultuda eğitim öğretime üst düzey önem gösterilmiş, ülkenin geleceği için okulların nicel ve nitel olarak çoğaltılması, okuryazar oranının artırılması gibi daha pek çok konuda radikal kararlar alınmış ve uygulamaya koyulmuştur.

Cumhuriyet devrimleri ile birlikte çocuk edebiyatına yönelik bir ilgi oluşmuş ve ülkenin geleceği konumunda olan çocukları belirli ülküler doğrultusunda yetiştirmek için bu alanda çok sayıda eser kaleme alınmıştır. Bu eserlerde özellikle milli benlik ve tarih sevgisi gibi duygular ön plana çıkarılmıştır. Cumhuriyet’in kurulmasından sonra çocukluk algısında görülen bu durumu Güven Gürkan Öztan şöyle ifade etmektedir:

Cumhuriyetin ilanı sonrasında, yeni rejimin ideologlarının ve takipçilerinin temel siyasi projesi, cumhuriyet değerlerine ve inkılaplara bağlı, “kurucu / koruyucu Gazi imgesi”ne sahip yeni kuşaklar yetiştirmek ve bu sayede yaşanılan “muzaffer an” ile “şanlı istikbal” arasına sarsılmaz bir köprü inşa etmektir. Öyle ki; “Şarklı” olmaktan kurtularak Batı’nın medeniyet seviyesine ulaşmaya ant içmiş; aynı zamanda da tahayyül evreninde de kendi ulusal sınırlarının içerisini tümüyle “cennet” olarak kabul etmiş bir “cumhuriyet nesli”, geleceğin yegane teminatıdır. Eğitim ve öğretim alanında girişilen tüm inkılaplar, cumhuriyetçi kuşaklar yaratarak yeni rejimin vaat ettiği modernleşme ve kalkınma idealine ulaşmak üzere tasarlanmıştır. Bu amaca uygun olarak, -yetişkinler için olduğu gibi- çocukluk bağlamında da gündelik yaşamdaki Osmanlı geçmişinin izleri silinmeye çalışılmış; saltanat ve hilafet makamları yerilmiş ve daha çok İslam öncesi döneme, Orta Asya’ya atıf yapılmıştır. Çocuk(luk) bahsinin geçtiği hemen her metinde, cumhuriyetin birçok konuda olduğu gibi, çocuk meselesinde de “tarihi bir başlangıç” yaptığı ve bu başlangıcın aynı zamanda bugünü ve geleceği garanti altına aldığı savunulmuştur (2011: 63).

Çocuk edebiyatı alanının ülkemizdeki gelişim sürecini incelerken ülkenin toplumsal yapısındaki değişimleri de göz önünde bulundurmak gerekir. Cumhuriyet’in ilan edilmesiyse birlikte ülkede yönünü Batı’ya çeviren bir toplumsal anlayışın hakim kılınması amaçlanmıştır. Bu Batılılaşma hareketinin doğal bir sonucu olarak da Türk aile yapısında bazı köklü değişiklikler yaşanmıştır. Ailenin vazgeçilmez ve potansiyeli en yüksek bireyi konumunda olan çocuk da bu değişimlerden ve yaşanan gelişmelerden doğal olarak etkilenmiştir. Cumhuriyet’in ilanından 1950’li yıllara kadar yazılan çocuk edebiyatı eserlerinde çocukların kahramanlıkları destansı bir şekilde aktarılarak ülkesini seven, milli değerlerini gözeten, kahraman, çalışkan bir çocuk figürü gelecek nesillere “rol model” olarak sunulmuştur. Bunu yaparken de edebiyat bir yönlendirme ve şekillendirme aracı olarak kullanılmıştır.

İmparatorluk ideallerinden sıyrılıp ulus devlet fikrini benimseyen yeni Cumhuriyet, devletin geleceği ve devamlılığı için sistematik ve bilinçli bir çocukluk politikası izleme noktasında önemli adımlar atmıştır. Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklara yönelik sözleri, 23 Nisan’ın 1929 yılında “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olarak ilan edilip o yıldan itibaren düzenli olarak çocuk bayramı olarak kutlanması Cumhuriyet’in çocuklara verdiği değeri göstermektedir. Ancak, burada çocuklara armağan edilen 23 Nisan bayramının tam adından da anlaşılacağı üzere ulusal egemenlik vurgusu ile çocukların aynı bağlamda bir araya getirilmesi o dönemde çocuğa atfedilen “yurttaş çocuk” misyonunun politik bir göstergesi olduğunu söyleyebiliriz.

Ülkesi ve ülküsü için çalışmak, dürüst olmak, yalan söylememek, vatanı sevip korumak ve çalışkan olmak gibi özellikler dönemin ideal çocuğundan beklenen davranışlar olarak sıralanabilir. Ülkesinin geleceği ve refahı için yılmadan çalışmak, doğru olanı yapmak ve yalandan uzak durmak yaratılmaya çalışılan çocukluk algısının başlıca unsurları olmuştur. Çocuğun çalışkanlığına, dürüstlüğüne yapılan vurgu dönemin çocuk kitaplarına da yansımış, hatta çalışkan olmanın Türk ulusuna mensup olmanın en esaslı vazifelerden olduğu dile getirilmiştir. Reşat Galip’in 23 Nisan 1933 yılındaki “ Büyük Türk yarınının yapıcıları arasına girmek için şimdiden hazırlanın güzel çocuklar, daima kulağınızda çınlasın ki çalışkan olmayan Türk sayılmaz, ahlaklı olmayan Türk olamaz. Şimdiden bağırarak söylüyorum ki sizlerden çalışmayanlar, iyi yetişmeye kulak asmayanlar bizim yarınki düşmanlarımızdır” sözleri Türk olmak ile çalışkan olmanın o dönemde toplumda eşdeğer görüldüğünün ispatı şeklindedir (Aktaran Öztan, 2011: 105). Benzer şekilde, 1940 yıllarda yazılan çocuk edebiyatı eserlerinde de çocuğa tembellikten kaçınmaya, çalışkan olmaya yönelik mesajların verildiği görülmektedir. Tevfik Atay’ın çocuklara tembellikten uzak durmalarını öğütlediği şu sözleri dikkat çekicidir:

Tembel bir genç hazır yiyici vaziyetinde kalacağından onun insanlık ve ulus camiası için kıymeti de bir şey ifade etmez. Hatta biraz daha ileri giderek böyle birinin herkese zararı dokunur diyebiliriz. Bu gibilerin ana ve babasının da herkesten alacağı bir “lanet”ten başka ne olabilir? (1948: 15)

Erken Cumhuriyet döneminin ideal çocuğuna atfedilen ve çocuklar için yazılmış çok sayıda eserde dikkat çeken bir diğer özellik ise yalandan sakınmaktır. Etrafındakileri kandıran, onlarla alay eden, bilerek ve isteyerek insanları yanlış bilgilendiren çocukların çok büyük suç işledikleri hem dönemin ders kitaplarında hem de edebiyat eserlerinde sıkça vurgulanmıştır. Söz konusu dönemin ideolojisine göre çocuk, özellikle Türk çocuğu her ne sebeple olursa olsun asla yalan söylemez ve söyleyemez. Eğer Türk çocuğu yalan söylerse başına gelen musibetlerle doğru yolu bulur ve yanlış yaptığını anlar. Bu dönemde yazılan çocuk eserlerine bakıldığında bu didaktik temaların yoğun bir biçimde işlendiği ve çocukların da bu doğrultuda yetiştirilmeye çalışıldığı göze çarpmaktadır. Dönemin çocuk neşriyatlarında Türk çocuğunun hata yapmasına yer yoktur. Çocuk, daima iyiyi, doğru olanı yapmakla mükelleftir. Çocuğun iyi olanı ve doğruyu aradıkça, yalandan sakınıp dürüst oldukça erdemli bir birey olabileceği ve toplum tarafından takdir görüp ödüllendirileceği görüşü edebiyat eserleri ve ders kitapları aracılığıyla çocuklara aşılanmaya çalışılmıştır. Cumhuriyet çocuğuna atfedilen dürüstlük özelliği sayesinde çocuk başına gelecek tüm kötülüklerden kurtulmayı başarabilecek güçtedir. Çocuklara yüklenen ve hatta diğer uluslardan çocuklara karşı bir üstünlük sağlama olarak görülen dürüstlüğü Zeynettin Akkök şöyle ifade etmektedir:

Cumhuriyet çocuğu doğru söyler, yalan söylemekten kaçınır; özü ve sözü doğru ve temiz gönlü vardır. Kendi zararına da olsa doğruyu söylemekten çekinmez. Türk olmayan çocukların kimse sözüne inanmaz. Tabiat, yaradılış, Türkün büyüğünü ve küçüğünü bütün milletlerin üzerine fazıl ve faik yaratmıştır. Nasıl ki insanlar hayvanlar üzerine hakim ise Türk çocukları, Türk olmayan çocukların üzerine ahlaken hakimdir ( 1935: 28).

Cumhuriyet’in ilan edilmesinden sonra çocuklara yönelik hikaye ve tiyatro türünde çok sayıda eser kaleme alan Aka Gündüz, bu eserlerinde yeni devlet yönetimini, Atatürk ilke ve inkılaplarını içselleştirmeyi amaçlamıştır. “Köy Muallimi”, “Beyaz Kahraman”, “Gazi Çocuklar İçin” gibi eserlerinde yurdunu seven, ülküsünün peşinden giden, milli bilince ve ahlaka sahip kahramanları çocuklara örnek olarak göstermiştir (Sınar, 2007: 64). Cumhuriyet ve sonrası dönemde çocuğa atfedilen bir diğer önemli özellik ise çalışmanın erdemliliği ve üretkenliktir. Ülkenin kalkınması ve daha önce düşülen hatalara tekrar düşülmemesi, Başöğretmen Atatürk’ün gösterdiği muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak için çocuk kitaplarında, çocuklara anlatılan hikayelerde ve onlar için yazılmış şiirlerde sürekli çalışma vurgusu yapılmıştır Aka Gündüz’ün bir süre ders kitaplarında da yer alan “Anadolu” başlıklı şiiri Türk çocuğundan ülkesi için çalışması beklendiğini kanıtlar niteliktedir:

Kuvvetlidir Türk’ün kolu,

Doğruluktan her bir yolu ,

Baştan başa Türkle dolu ,

Anadolu, Anadolu ..

Türk çocuğu küçük yaştan ,

Ekmeğin! söker taştan .

Kurtulmuştur yeni baştan ,

Anadolu, Anadolu ..

Çalışmanın vardır tadı ,

Tembelliğe alışmadı ,

Türk cennetinin bir adı :

Anadolu, Anadolu … (Akt. Öztan, 2011: 109).

Cumhuriyet çocuğundan çalışkan olmasının ve ülkesi için üretken olmasının yanı sıra eğitimli ve bilgi sahibi olması da beklenmiştir. Bu sayede çalışkan, iyi eğitimli ve donanımlı bir birey olarak yetişip ülkesinin kalkınmasına katkı sağlayacağı mesajı edebiyat eserleri üzerinden verilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda çocukların eğitim görmeleri için kurulan okullar ve bu okullarda onları eğitmek için çalışan öğretmenler çocuk kitaplarında neredeyse kutsal kabul edilmiştir. Dönemin çocuk kitaplarında okuldan kaçanların, eğitime karşı koyup direnenlerin ihanet içerisinde oldukları, cehaletin gericiliği ve yobazlığı tetiklediği sıklıkla vurgulanmıştır. Çocuklar için yazılan metinlerde okula gitmenin, derslerini takip etmenin hayati derecede önem arz ettiği, her ne sebeple olursa olsun derslerden geri kalınmaması gerektiği, ders çalışmanın eğlence ve oyundan önce geldiği yoğun bir şekilde işlenmiştir. Kırsal kesimden ya da şehirden olduğuna bakılmaksızın tüm ülke çocuklarının modern bir eğitime tabi tutulması gerektiği, bu sayede çocukların ülkesine daha iyi hizmet edebileceği savunulmuştur.

Cumhuriyet çocuğuna atfedilen en belirgin özelliklerinden birisi de modern olmasıdır. Özellikle 1928 yılında yapılan harf devrimi ile Latin alfabesine geçilmiş ve ülke çapında bir eğitim öğretim seferberliği başlatılmıştır. Bu dönemde çocuklar için yazılan edebiyat metinlerindeki Batılılaşma vurgusu dikkat çekmektedir. Çocuklara yönelik edebiyat eserlerinde Batılılaşmanın, başka bir deyişle modern olana ulaşabilmenin bir ayağını ise Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanı olduğu dönemde dünya edebiyatından çok sayıda klasik eserin çocuklar için çevrilmesi oluşturur. Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda “müstakbel yurttaş” veya “cumhuriyet çocuğu” gibi tanımlamalarla çocuğa “geleceğin teminatı” misyonu yüklenmiştir. Bu amaç doğrultusunda çocukların eğitimine büyük özen gösterilmiştir. Bu döneme ilişkin durumu Öztan şöyle ifade etmektedir:

… Yine Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı yaptığı dönemde, Türkçeye çevrilen Batı klasikleri içerisinde çocuk edebiyatı kitapları da yer almıştır. Tüm bunlara ilaveten, ilk mektepten başlayarak çocukların içinde rol alabileceği “eğitici” nitelikte oyunlar ve piyesler yazılmış ve okullarda, halkevlerinde sahnelenmiştir. Söz konusu bu eserlerin içerisinde yer alan temel öğelerin tespiti ve resmi kaynaklardaki benzerleri ile birlikte değerlendirilmesi, cumhuriyetin “ideal çocuğu”ndan beklenen davranışların ipuçlarından büyük ölçüde sergilemektedir (Öztan, 2011: 67).

1928 yılında Arap Alfabesinin kullanımdan kalkması ve yerine Latin Alfabesinin getirilmesi ile ülke çapında başlatılan okuma yazma seferberliği sonucu basılı edebiyat eserleri sayısında ciddi bir artış meydana gelmiştir. Bu artış sadece yetişkinlere yönelik edebiyat eserlerinde değil, aynı zamanda çocuklara yönelik telif, çeviri ve uyarlama eser sayılarında da görülmüştür. Özellikle, Nimet ve Rakım Çalapala (1933) tarafından kaleme alınan “87 Oğuz”, Huriye Öniz’in yazdığı ve 1936 yılında yayınlanan “Köprü Altı Çocukları”, 1936 yılında İskender Fahrettin Sertelli tarafından yazılan “Tahtları Deviren Çocuk” ve Cahit Uçuk’un 1937 yılında kaleme aldığı “Türk İkizleri” gibi eserler dönemin çocuklarına didaktik ögelerin verildiği çocuk romanı türüne örnek olarak gösterilebilir (Güleç – Geçgel, 2005: 4).

Eserlerinde oldukça yalın ve akıcı bir Türkçe kullanan Reşat Nuri’nin eserleri de çocuklar tarafından ilgiyle okunmuş, hatta ders kitaplarında onun eserlerinden metinlere yer verilmiştir. Ayrıca, Reşat Nuri’nin “Şemsiye Hırsızı”, “Babür Şah’ın Seccadesi”, “Bir Kır Eğlencesi”, “İstiklal” gibi doğrudan çocuklara yönelik tiyatro eserleri de mevcuttur (Sınar, 2007: 66). Çocuklara yönelik tiyatro çalışmaları da yine Cumhuriyet’in kurulmasından sonra başlamıştır diyebiliriz. Muhsin Ertuğrul’un 1935 yılında yayınladığı, Türkiye’de çocuk tiyatrosunun nasıl olması gerektiğini vurgulayan “Çocuk Tiyatrosu” başlıklı yazısı bu alanda önemli gelişmelerin kapsını aralamıştır. Aynı yıl, Muhsin Ertuğrul öncülüğünde İstanbul Şehir Tiyatroları kapsamında bir çocuk tiyatrosu kurulmuştur. Hayatlarında ilk defa tiyatronun atmosferini hissedecekleri, tiyatronun ne olduğu konusunda çocuklara bilgi veren ilk çocuk oyunu olan “Çocuklara İlk Tiyatro Dersi” isimli oyun M. Kemal Küçük tarafından bu dönemde kaleme alınmıştır (Özertem, 1979: 44 – 49).

Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren çocuk sevgisi temalı şiirlerde bir artış görülmektedir. Çocuk, bu şiirlerde “geleceğin umudu”, “mutluluk kaynağı”, “güvenin teminatı” olarak tasvir edilmiştir. Behçet Kemal Çağlar, Hasan Ali Yücel gibi önemli isimler şiirlerinde bu temaları vurgulamışlardır. Bu dönemde yazılan ve çocuk, çocukluk temalarını işleyen şiirlere bakıldığında tasvir edilen çocuk figürünün kahraman, vatansever olarak karşımıza çıktığı, çocukların onlardan beklenenin aksine “çocukça” davranmadığı göze çarpmaktadır. M. Faruk Gürtunca tarafından 1928 yılında yazılan “Çocuklara Şiir Kitabı”, Faruk Nafiz Çamlıbel’in 1938 yılında kaleme aldığı “Akıncılara Türküler”, Mehmet Necati Öngay’ın “Çocuk Şiirleri” ve “Çocuklara Sevgi Şiirleri”, Hıfzı Tevfik Gönensay’ın “Oğuz Destanı” gibi eserler Cumhuriyet ve sonrası dönemde çocuklara yönelik yazılan şiir kitaplarından bazılarıdır (Sınar, 2007: 68).

Çocuklara yönelik ilk biyografi türünden eserlerin yayınlanması da yine Cumhuriyet sonrası döneme rastlamaktadır. Rakım Çalapala’nın 1944 yılında yazdığı “Mustafa Atatürk’ün Romanı” ve Falih Rıfkı Atay tarafından 1955’te yazılan “Babamız Atatürk” bu dönemde çocuklar için kaleme alınan ilk biyografi türünde eserler olma özelliğini taşımaktadırlar (Sınar, 2007: 68). Bu iki örnekten de anlaşılacağı üzere modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatı çocuklara örnek olarak gösterilmiş, rol model olarak Atatürk sunulmuştur. Bu durum 1950’li yıllarda da olsa “Cumhuriyet çocuğu” anlayışının benimsetilmeye devam edildiğini göstermektedir.

Çocuk edebiyatının vazgeçilmez türlerinden olan masal ve öykü türüne yönelik çalışmalara baktığımızda da telif eserlerde Cumhuriyet ile birlikte bir hareketlilik göze çarpmaktadır. Cumhuriyet sayesinde kimliğini bulan Türk çocuğu için bu sevindirici bir gelişme olarak kabul edilebilir. Söz konusu dönemde masal ve öykü denilince eserleri ile akıllara gelen önemli isimlerden birisi de Eflatun Cem Güney’dir. Halk edebiyatından hikayeleri, masalları ve destanları derleyerek ve aslına uygun olarak yayınlayan Güney, çocuklara yönelik ilk masal kitabı olan “Dertli Kaval”ı 1945 yılında yayımlamıştır. Güney’in diğer masal kitapları arasında, “En güzel Türk Masalları”, “Nasreddin Hoca Fıkraları” , “Bir Varmış Bir Yokmuş” gibi eserler yer almaktadır (Güleç –Geçgel, 2005: 5-6). Çocuk masalları alanında önemli bir isim de Cahit Uçuk’tur. “Kırmızı Mantarlar”, “Türk Çocuğuna Masallar”, “Ateş Gözlü Dev” gibi eserler yazarın çocuk edebiyatına kazandırdığı önemli eserlerinden bazılarıdır. Hayatının büyük bir kısmını çocuklar için yazmaya adayan Uçuk, roman, masal, öykü türünde yazdığı eserlerinde genellikle hedef kitlesi olarak 8 -16 yaş aralığındaki çocukları belirlemiştir. Yazar, eserlerinde aile olmanın önemini, erdemli ve dürüst insan olmayı, çalışıp ülkesine hizmet etmeyi, eğitimli bir birey olmayı, aile fertleri arasında ilişkilerde sevgi ve saygı çerçevesinde hareket etmeyi çocuklara öğütler. Uçuk’un 1937 yılında yayımladığı “Türk İkizleri” isimli eseri pek çok dile çevrilmiş ve dünya çocuklarının ilgisini çekmiştir. Çalışmanın, dürüst olmanın, sadakatin, aile sevgisinin öğütlendiği ve Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in insanımıza sağladığı faydaların anlatıldığı bu eser ile Uçuk, 1958 yılında Hans Christian Andersen Masal Ödülü” yarışmasında onur ödülü almaya hak kazanmıştır.

Tüm bu örneklerden yola çıkarak, Cumhuriyet ile birlikte toplumumuzdaki çocuk ve çocukluk algısında bir değişim yaşandığını ve bu değişimin çocuklar için yazılan edebiyat eserlerine de yansıdığını söyleyebiliriz. Diğer taraftan, yeni kurulan bir yönetim sisteminin geleceğe yönelik kaygıları nedeniyle geleceğin yetişkinleri olarak görülen çocukları ülkenin çıkarları ve hedefleri doğrultusunda yönlendirmek ve eğitmek için edebiyat eserlerini de araç olarak kullandığı görülmektedir.

Dönem itibariyle vatansever, çalışkan, üretken, tembellikten sakınan, asla yalan söylemeyen ve doğruluktan taviz vermeyen bir çocuk figürü oluşturmak amaçlandığı bu örneklerde açıkça görülmektedir. Elbette çocuğun bu özelliklere sahip olmasında bir sakınca yoktur. Kaldı ki bunlar hem bireyin kendisi hem de içinde yaşadığı toplum için fayda sağlayacak özelliklerdir. Fakat burada yanlış olan bunu edebiyat yoluyla yapmaya çalışmaktır. Edebiyatın böyle bir misyonu olduğunu söylemek ya da edebiyata böyle bir misyon yüklemek, çocuğu edebiyat ile şekillendirmeye çalışmak yanlıştır. Bu dönemlerde yazılan eserlerin bazılarında, en azından bu çalışmada incelenenlerde didaktik üslubun ön planda olduğunu ve çocuğu idealize etmek maksadıyla kaleme alındığını söyleyebiliriz.

Kaynakça

Atay, T. (1948). Çocuk ve Genç Terbiyesi Üzerine Öğütler. Ankara: Ar Basımevi.

Akkök, Z. (1935). Cumhuriyet Türkiye’sinde Terbiyevi Heyecanlarım. İstanbul: Bozkurt Matbaası.

Doğan, A. (1999). Cahit Uçuk: Hayatı, Sanatı, Eserleri. Ankara: M.E. B.

Güleç, H. ve Geçgel H. (2012). Çocuk Edebiyatı: Okul Öncesinde Edebiyat ve Kitap. İstanbul: Kriter Yayınları.

Holt, J. (1970). Çocukluktan Kaçış. Çevirmen: Aksoy, C. ve Yılancı, S. İstanbul: Beyaz Yayınları.

Özertem, T. (1979). Türkiye’de Çocuk Tiyatrosu. Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları

Öztan, G. G. (2011). Türkiye’de Çocukluğun Politik İnşası. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Sınar, A. (2007). Çocuk Edebiyatı, İstanbul: Morpa Kültür Yayınları.

  1. Korkud, S. “Öç Türküsü”, Çocuk Dünyası, No.36, 1329(1913), Aktaran G.G. Öztan, Türkiye’de Çocukluğun Politik İnşası, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2011, s.52.
Bu yazıyı paylaşın
error: İçerik koruma altındadır!!
Scroll to Top