Distopya

Dr. phil. Jana Mikota

Distopyalar, olumsuz ütopyalar veya anti-ütopyalar, Amerikalı yazar Suzanne Collins’in kaleme aldığı Açlık Oyunları adlı roman üçlemesinin yayımlanmasıyla birlikte müthiş bir artış gösterdi. Ancak çocuk ve gençlik edebiyatı araştırmalarının şimdiye kadar bu metinleri incelememiş olması daha da şaşırtıcı bir durum.[1]

Açıklama

Güncel gençlik edebiyatı distopyaları Huxley, Orwell, Bradbury ve Atwood’un klasik distopyalarına dayanır, metinlerin çeşitli yönlerini ele alır, bu metinlere atıfta bulunur ve onları tamamlar. Ancak distopik edebiyatın klasiklerinden farklı olarak, yazarlar genç bir kitle için yazar ve böylece ergen edebiyatı, aşk, gelişim ve macera romanlarının bakış açılarını da ele alırlar. Distopik bir toplum tasarısı toplumları eleştirmeye hizmet edebilir ancak genç kahramanların ergen sorunlarını da ele alabilir. Gerçek anlamda uyarıcı bir edebiyat olarak distopya, ergenlerin sorunlarını ele almak için birçok çıkış ​​noktası sunar. Böylece yalnızca bir uyarı öyküsü olarak değil (karş. Glasenapp 2003/2012), aynı zamanda ergen edebiyatı olarak da anlaşılabilir. Bu romanlar sadece rejime karşı ayaklanan, alternatif toplum biçimleri için çabalayan gençlere değil, aynı zamanda kendi kimliğini geliştiren, ailelerine karşı duran ve olay örgüsünün sonunda yetişkin olan ergenlere odaklanır. Bu nedenle kitap olarak okunduğunda distopyalar farklı anlamlar kazanır: Bir yandan tüm eleştirilere rağmen (karş. Schweikart 2012) toplumu eleştiren metinler olarak okunabilirken, öte yandan bu tür edebi metinler “okurlarının kişisel gelişimi ve toplumla etkileşimi için büyük önem taşıyabilecek deneyimler yaşamalarını” (Leubner/Saupe, 2010: 28) sağlar.

Distopyalar bu makalede iki gruba ayrılmıştır:

1) Ekolojik distopya (örneğin; Die Wolke [Bulut], Die letzten Kinder von Schewenborn [Schewenborn’un Son Çocukları], Die Welt, wie wir sie kannten [Bildiğimiz Dünya], Euer schönes Leben kotzt mich an [Güzel Hayatınızdan İğreniyorum], Die Verlorenen von New York [New York’un Kayıpları])

Ekolojik distopya ekolojik söylemi ele alır, nükleer veya çevresel felaketlerin sonuçlarını gösterir, kimi durumlarda suçluyu açıkça belirtir ve yakın gelecekte yaşanır. İkinci gruptaki distopyalar karanlık bir gelecek tasarlayan Wells, Huxley, Bradbury ve Atwood distopyalarının geleneğini izler, ancak belirli sorgulama şekilleri bakımından zamanın koşullarına da bağlı kalır.

Distopyalar ya da anti-ütopyalar Schweikart’ın Nur noch kurz die Welt retten [Çabucak Dünyayı Kurtarın] adlı çalışmasındaki gibi tanımlanır. Dystopien als jugendliterarisches Trendthema [Gençlik edebiyatının trendi olarak distopyalar] (2012), “edebi ütopyanın bir alt türü olarak nitelendirilebilir” (Schweikart, 2012:4). Bilindiği gibi, ütopyalar pozitif bir birlikte yaşamı karakterize eder ve uyumlu toplum biçimleri tasarlar. Anti-ütopyalar daha doğrusu distopyalar ise farklı bir resim çizer:

“Ütopyadan farklı olarak gelecek tasarımı burada bir korku imgesiyle kaplanmıştır ve bu sadece var olan olumsuz koşulların tutarlı biçimde gelişmeye devam etmesiyle oluşabilir.” (Kirchner’den akt. Schweikart, 2012:4)

Gabriele von Glasenapp’a göre distopyalar “Önemli ölçüde […] günümüzün kötü durumlarını, korkularını ve musibetlerini yansıtmaya hizmet eder” (Glasenapp, 2003: 14). 1970’li yıllarda sorun odaklı gençlik romanı gerçekçi-eleştirel bir tür olarak kendini kabul ettirebildiğinden, anti-ütopyanın çocuk ve gençlik edebiyatında ortaya çıkması şaşırtıcı olmamıştır. Sorun odaklı gençlik romanıyla benzer şekilde, distopyalarda da genç okurlar toplum eleştirisiyle karşı karşıya gelirler ancak konular son kırk yılda değişmiştir.

Distopyanın odak noktasında bireysel bir kader bulunur: Cesur Yeni Dünya veya 1984 gibi klasik distopyalarda erkek kahramanlar bulunurken güncel gençlik edebiyatı distopyalarında, toplumun otoriter modellerine karşı ayaklanan ve hayatta kalan genç kadınlardır. Ana karakter daha olay örgüsünün başında –hem bilinen toplum biçiminde hem de dışarıdan bir grup içerisinde– farklı hisseder ve her iki toplum modelinin dışında müttefikler bulur. Güncel distopyalar geleneksel siyah beyaz tablodan uzaklaşmak ister, toplumun dışında var olan yaşam modellerinin bile onları eleştirdiğini ve sorguladığını, hiyerarşik yapılarla çalıştığını, aynı zamanda iktidar ve otorite ile ilgili olduğunu göstermeyi amaçlar. Bu nedenle Açlık Oyunları üçlemesinde olduğu gibi farklı, dolayısıyla üçüncü bir toplumsal tasarım bulanlar gençlerin kendileridir. Gençlik rollerinde ise metinlerin ütopik bir karakteri yansıtılır ve tasarlanan kahramanlar sadece kimlik figürleri açısından uygun değildir, aynı zamanda okuyucuları onları taklit etmeye teşvik edecek cesarete sahiptir.

Gençlik edebiyatında distopyanın tarihi

Distopyalar 1970’lerden bu yana modern gençlik edebiyatının ayrılmaz bir parçasını oluşturur. Michael Ende’nin Momo (1973) adlı yapıtında bile bireysellikten uzaklaşma günümüz distopyalarını karakterize eden ve aynı zamanda giyim kuşama yansıyan yönleri vardır. Robert C. O’Brien’in Z wie Zacharias [Zacharias için Z] (1977) adlı yapıtına ek olarak, atom enerjisinin tehlikeleri özellikle Gudrun Pausewang’ın romanlarında anlatılır: Die letzten Kinder von Schewenborn [Schewenborn’un Son Çocukları] (1983) ve Die Wolke [Bulut] (1987) distopik gençlik edebiyatının klasiklerindendir. Ancak denetleyen ve totaliter toplum biçimleri güncel distopyalara özgü bir (edebi) buluş olmamakla birlikte Reinhold Ziegler’in Version 5 Punkt 12 [Sürüm 5 madde 12] (1997) ya da Lois Lowry’nin Seçilmiş Kişi (1994) adlı yapıtında anlatılır. 1990’lardaki diğer konular Charlotte Kerner tarafından kaleme alınan Geboren [Dünyaya Gelmiş] 1999 (1989) veya BlueprintBluepause [Taslak] (1999) gibi romanlarda anlatılan klonlama ve genetik mühendisliği deneyleridir.

2000 sonrası ekolojik distopya

Susan Beth Pfeffer’in Die Welt, wie wir sie kannten [Bildiğimiz Dünya], Die Verlorenen von New York [New York’un Kayıpları], Das Leben, das uns bleibt [Bize Kalan Hayat] eserlerinin yer aldığı Moon-Reihe [Ay dizisi] ve Euer schönes Leben kotzt mich an [Güzel Hayatınızdan İğreniyorum] burada örnek olarak sunulmaktadır. Her ikisi de çevrenin yok edilmesi konusunda belirli açıklayıcı örneklerin temsilcileri sayılabilir. Pausewang ve Lloyd, çevresel veya nükleer felaketin suçlularını açıkça belirtirken ve böylece ebeveynlerin nesline açıkça saldırırken, Moon-Reihe [Ay dizisi]’de çevre felaketi insan kaynaklı bir felaket olarak tasarlanmaz. Ayrıca eko-terörizm hakkında tartışmaya yönelik sorular yönelten bunun gibi romanlar da vardır.

Moon-Reihe [Ay dizisi]’nin ilk bölümü olan Die Welt, wie wir sie kannten [Bildiğimiz Bünya] yapıtının kahramanı Miranda birinci şahıs bir anlatıcı olarak karşımıza çıkar, hem kendisinin hem de ailesinin felaketten önceki ve felaket sırasındaki hayatını anlatır. Annesi ve erkek kardeşi ile Pensilvanya’daki küçük bir kasabada yaşar. Ağabeyi Matt ise koleje gider, babası yeniden evlenmiştir ve şimdiki karısıyla bir bebek bekler. Bir asteroidin aya çarpması felaket olarak tasvir edilir. Ay doğal yörüngesinden çıkar ve böylece diğer pek çok şeyle birlikte dünyanın iklim koşulları da değişir. Miranda şehrindeki felakete tanıklık ederken, Die Verlorenen von New York [NewYork’un kayıpları] adlı ikinci dizi şehirdeki insanların nasıl acı çektiğini ve aç kaldığını gösterir. Hikâye, Bri ve Julie adında iki kız kardeşine bakmak zorunda olan 17 yaşındaki Alex’in bakış açısıyla anlatılır. Felaket başladığında annesi işe gitmek için yola koyulmuştur ve muhtemelen metroda boğulmuştur; babası ise Porto Riko’da annesinin cenaze törenine katılmıştır. Burada da yaşam belirtisi yoktur ve yavaş yavaş Alex babasının da artık hayatta olmadığını kabul etmek zorunda kalır. Alex hayatta kalır çünkü bir yandan güçlü bir inanca sahiptir, diğer yandan kasabasındaki ve okulundaki insanlar ona yardım eder.

Pfeffer’in romanları umut verici olarak nitelendirilebilir, belirli değerler üzerindeki etkisi açıktır: İlk ciltte aile bir sığınak olarak olumlu bir rol üstlenirken ikinci ciltte Alex’in inancı zaman zaman azalır, yine de ona ve kız kardeşlerine yardım eden her zaman rahipler veya rahibelerdir. Bri’nin ölümünden sonra Julie ve onun şehir dışına taşınmasını sağlayan da onlardır. Öte yandan, kitapta insanların servetine eleştirel bakılır. Hem Alex hem de Miranda sorumluluk alarak büyür, olay örgüsünün gidişatında değişerek akıllı, fedakâr varlıklar haline gelirler. Ancak Alex Miranda’ya göre en başından çok daha akıllı olarak kurgulanır.

Saci Lody’un Euer schönes Leben kotzt mich an [Güzel hayatınızdan iğreniyorum] (Alm. 2010, İng. 2009) adlı kitabında, çevrenin yok edilmesi sorunu biraz daha farklı biçimde ele alınır. Burada büyük bir fırtınadan sonra dünya tamamen yok olmaz ancak bu fırtına insanların, özellikle de Büyük Britanya’daki insanların yaşam biçimi değişecek kadar şiddetlidir. Hikâye 16 yaşındaki Laura tarafından anlatılır. Laura, geçirdiği değişimleri ve ailesine karşı kendini nasıl kanıtlaması gerektiğini bir yıl boyunca yazdığı günlükte aktarır. Susan Beth Pfeffer’in ve Gudrun Pausewang’ın romanlarından farklı olarak Laura gerçek bir kahraman değildir. Değişimlerden zarar görür ve artık hayatının tamamen farklı olduğunu vurgulamakla kalmaz, aynı zamanda hepsi zayıf görünen yetişkinlerin güçsüzlüğünü de gösterir. Bununla birlikte, gençlerin günlük hayatının büyük bir bölümünü kaplayan karşılıksız aşk, yetişkinlerle çatışmalar ve kimlik soruları gibi çok klasik sorunlar da vardır. Bu bakımdan her üç roman da ergenlik dönemi edebiyatı olarak tanımlanabilir.

Die Welt, wie wir sie kannten [Bildiğimiz dünya] kitabında çevre felaketi insan kaynaklı değilken; Euer schönes Leben kotzt mich an [Güzel hayatınızdan iğreniyorum] kitabında sorumlu olan kişi bellidir. Hiçbir şey yapmamış, şimdi ise çok az şeyle meşgul olan, neredeyse mantıkdışı ve zoraki çözüm arayan ebeveynlerin neslidir. Dini sanrılara ya da bahçe işlerine sarılarak çözüm ararlar, ancak kendileri sorumluluk almazlar. Roman gazete notlarını ele alır. Bu notlarda siyasetçilerin iktidarsızlığı, insanların giderek daha radikal hale gelen protestoları, sonunda iç savaşa benzer olayların yaşandığı korku senaryolarıyla sonuçlanan olaylar anlatılmaktadır.

Olay 2015 yılında gerçekleşir. İngiltere hükümeti, karbondioksit tüketimini azaltmak için yasa çıkarmaya karar verir. Bir karbondioksit kartı alınır, tüketimin not edilmesi ve hesaplanması gerekir. Günlüğünde değişiklikleri yazıya döken ve yansıtan Laura yapıtın odak noktasıdır. Burada da bir çevre felaketinden sonra vesikaya bağlama yapılır, çünkü bir fırtına İngiltere’nin büyük bir bölümünü tahrip eder ve böylece gıda kıtlığını hızlandırır. Romanın gösterdiği gibi ebeveynlerin nesli, enerji tasarrufu, yeni koşullara uyum sağlama ve belirli hobilerden vazgeçme ihtiyacı vb. gibi konularda güçlük yaşamaktadır. Die Welt, wie wir sie kannten [Bildiğimiz dünya] romanına benzer şekilde, yetişkinler önce yönlerini belirlemek ve yeni rollerini tanımlamak zorundadır.

Pfeffer’den farklı olarak Lloyd aileyi bir dayanışma yuvası olarak tasarlamaz, bunun yerine bir ailenin nasıl dağıldığını ve yavaş yavaş yeniden bir araya geldiğini gösterir.

Felaketten on yıllar veya yüzyıllar sonra dünya

Bu grupların distopyaları doğrudan anlık felaketi ele almaktan çok gelecekte yerini belirleyen ve yeni toplum modellerini tanıtan bir yaşam tasarlar. Ortak noktaları kişinin bireysellikten uzaklaşmasıdır, çünkü yeni toplum biçiminin iktidar sahiplerinin inancına göre, geçmiş felaketlerden yalnızca kişinin kendisi sorumludur. Öte yandan eşitlik dahası tekdüzelik, uzun vadeli barış ve güven doğurur. Burada sunulan bütün distopyalarda, toplum modelleri bilgiyi halktan bilinçli olarak saklayan ve edebiyatı, müziği yasaklayan bireysel grupların gücüne dayanır. Romanların çoğu üç gruba ayrılır:

  1. Totalitarizm (Dark Canopy [Karanlık gölgelik], Godspeed, Açlık Oyunları üçlemesi, Amor Trilogy [Amor üçlemesi] vb.)
  2. Güzel yeni dünya (Ugly-Tetralogie [Çirkin dörtlemesi], Cassia & Ky-Trilogie [Cassia & Ky üçlemesi] vb.)
  3. Premodern toplum biçimleri (Ashes-Trilogie [Küller üçlemesi], Eden-Trilogie [Cennet üçlemesi] vb.)

Romanlarda ele alınan diğer konular şu şekilde özetlenebilir: Bilimsel ve teknik ilerlemenin baştan çıkarıcılığı; kontrolden çıkan teknoloji; bireyin tümüyle manipülasyonu ve tam bir denetim. Ayrıca kitaplarda hem uyum sağlayan kişi için güvenlik ve eşzamanlı gözetleme anlamına gelen uygar (doğal) bir alan hem de insanların medeniyetten uzakta yaşadıkları, sayısız tehlikeyle karşı karşıya kaldıkları vahşi doğa olarak tasarlanan kültürel-ekolojik bir doğa görüşü de yer alır. Özellikle bu yaşam alanı egemen kitlelerin onayladığı gibi, vahşiliği doğanın vahşetine karşılık gelen isyancılar tarafından işgal edilmiştir.

Huxley, Bradbury ve Orwell’in klasik distopyalarında erkek kahraman toplumu sorgulayıp nihayetinde başarısız olurken, gençlik edebiyatı distopyalarında toplumu sorgulayan ve gerçekte değişim yaratan kadın kahramanlardır. Distopyanın ana karakterlerinin en önemli özelliklerinden biri şudur: Ana karakterler kadındır, farklılıklarını hisseder ve sistemi sorgular. Aynı zamanda ötekilik duygusu da ergenlik alanına girer, çünkü burada ele alınan tüm genç kız figürleri ergenliğin ortasındadır. Hikâye aynı zamanda bir “aşk teması” ile donatılmıştır, böylece genç kız genellikle bir erkek figür tarafından aydınlatılır, toplumun bir karşıtı haline gelir.

Toplum biçimleri

Totalitarizm

Açlık Oyunları üçlemesi, Amor Trilogy [Amor üçlemesi] gibi disyopyalarda, aynı zamanda Dark Canopy [Karanlık gölgelik], Godspeed ’de de belirtildiği gibi toplum ancak tüm insanlar bireyselliklerinden yoksun bırakıldığında, kontrol edildiğinde ve dıştan yönlendirilen bir yaşam sürdüğünde işler. Genellikle insanlara yiyecek verilir, tıbbi bakım, meslek ve eş seçimine kadar her şey sağlanır. Eşler karmaşık parametrelere göre seçilir, böylece mutlu bir evliliğin önünde neredeyse hiçbir engel kalmaz. Biyolojik aileler arka plandadır ve ebeveynlerin nesline karşı herhangi bir suçlama yoktur. Özellikle, ele alınan ekolojik distopyalardaki aile betimlemelerinde bu nedenle farklılıklar vardır. Çocukların çoğunlukla in vitro olarak [yapay koşullarda] tasarlandığı Ursula Pozananski tarafından kaleme alınan Die Verratenen [İhanete uğrayanlar] yapıtında şöyle geçer:

“Quirin’e yine, ‘Aileler abartılıyor,’ diyorum. Ebeveynler, onları en iyi şekilde desteklemek için çocuklarına aşırı yakın duruyorlar. Bizde daha farklıydı ve iyiydi.” (Poznanski, 2012: 390)

Totaliter distopyalarda gençler topluluklar içinde büyür ve genellikle biyolojik yollarla meydana gelmezler. Aile ile yakın bir bağ yoktur; daha çok devletle vardır. Hikâyelerde genellikle devleti oluşturan, destekleyen bir topluluk ve devlete karşı savaşan ötekilerden, daha doğrusu dışlanmışlardan oluşan bir topluluk vardır:

“Biyosfer dışındaki dünyaya ‘ölüm bölgesi’ adını verdiler. Orada hayatı yitirmenin milyonlarca yolu vardı. Aria bir gün ölümün onun için bu kadar yakın olacağına asla inanmazdı.” (Rossi, 2012:7)

Destekçiler topluluğu düzenli bir hayat yaşar, genellikle seçkin sınıf daha doğrusu üstün yetenekliler buraya aittir. Ortak noktaları toplum hakkında hiçbir şüphelerinin olmamasıdır. Aslında güvenli bölgelerin dışındaki dünya yok edilmiştir ya da en azından bölgelerin halkına aşılandığı gibi orada bir toplum yoktur, şiddet hakimdir. Dışarıdaki bölgelerin sakinleri barbarlar, vahşiler veya ilkel insanlar olarak algılanır. Dünyaları yüksek teknolojik donanıma sahip değildir, daha az eğitimlilerdir ve bu nedenle neredeyse hiç kabul görmezler. Ancak bölgelerin dışındaki insanlar bireyselliklerini kaybetmezler, kontrol edilmezler ve bu nedenle daha özgür görünürler.

Okurlar Kuzey Amerika, Şikago ayrıca Köln, Augsburg, New York ve Viyana gibi yeni toplum biçimlerinin kurulduğu yerlere aşinadır.

Jennifer Benkau’nun Almanca yazılmış distopyası Dark Canopy [Karanlık gölgelik] (2012) biraz farklı bir yol izler. Artık dünyayı yöneten ve kontrol eden insanlar değil, Percent’ler diye adlandırılan klonlarıdır. İnsanları korumak ve kurtarmak için yaratılırlar. Savaşlara tayin edilirler, vücutları bağışçı olarak kullanılır. Ancak direnirler, iktidarı ele geçirirler sonra da güçlerini acımasızca kullanırlar: İnsanlara köle, kadınlara oyuncak ya da hizmetçi muamelesi yapılır. Bir başka deyişle şehirlerin içinde yaşamı belirlerler, şehirlerin dışında Percent’lerle savaşmak için isyancılar klanlarla işbirliği yaparlar. Ancak son yıllardaki savaşlar yıpratıcı olur ve isyancılar bu süreçte neredeyse uyuşuk bir hale bürünür. Amerikalı yazar Beth Ravis’in Godspeed üçlemesi de totaliter yönetime dayalı bir toplum tasarlar. Godspeed. Die Reise beginnt [Godspeed. Yolculuk başlıyor] adlı ilk dizi yakın zamanda, bir başka deyişle 21. yüzyılın başlarında başlar. 17 yaşında genç bir kız olan Amy, ebeveynlerinin Godspeed uzay gemisine binmek ve üç yüz yıl sonra yeni bir gezegende uyanmak için kendilerini nasıl dondurmaya karar verdiklerini anlatır. Onları takip etmeyi ya da dünyadaki yaşamına normal bir şekilde devam etmeyi Amy’nin kararına bırakırlar. Amy ebeveynlerini takip etmeye karar verir ve sonraki birkaç sayfada nasıl donup kaldığını, uzun süre uyuduğunu okuruz. Yaklaşık 250 yıl sonra buzu çözülür, gemide yolunu bulması gerekir. Gemideki insanlar gruplara ayrılır, herkese farklı görevler verilir, liderlerine karşı koymaksızın onları takip ederler. Farklı bir düşünceyi ifade eden kişiye ilaç verilir ve hastaneye kaldırılır. Amy bu insanları “normal” olarak görürken, Godspeed için onlar deli olarak kabul edilir. Ancak toplumun yalnızca etkili araçlar kullanıldığı için işlediği yavaş yavaş anlaşılır. İnsanları karakterize eden şey, yani özgür irade ve bağımsız düşünce reddedilir dahası insanlar için olanaklı kılınmaz. Geminin liderine göre, bir toplum kapalı bir alanda sadece bu yolla işler. Ayrıca burada eşit olan insanlar “yetiştirilir”. Farklılıklar tehlikelidir ve savaşlara yol açar, bu aynı zamanda liderin daima gençlere öğütlediği bir öğretisidir.

İnsanın aşk ilişkilerinin değersizleştirilmesi, Lauren Oliver’ın Amor Trilogy [Amor üçlemesi]’deki Delirium ve Pandemonium adlı ciltleriyle radikalleşir. Bu romanlar kesinlikle romantik distopya bağlamında uç örnekler olarak görülebilir. Odak noktada, birinci şahıs bir anlatıcı olarak görünen ve günlük yaşamına okuyucuların bir göz atmalarını sağlayan genç kız Lena bulunur. 17 yaşındadır, doğum gününde yani 3 Eylül’de yapılması planlanan ameliyattan tam doksan beş gün önceyi anlatır. Ameliyatın onları “Amor deliria nervosa” hastalığından bir başka deyişle savaşlardan, nefretten ve sefaletten sorumlu tutulan aşk hastalığından koruması gerekiyordur. Farklı aşk deneyimlerine karşı bağışıklık kazandıran ameliyat, Lena’nın mutlu bir yaşam sürmesini sağlamalıdır. Lena gerçekten böyle bir ameliyatın daha iyi bir yaşamı olanaklı kıldığına, sadece insanları birbirine yaklaştırmayıp aynı zamanda onları eşit kıldığına ve böylece birçok sorunun üstesinden geldiğine inanır:

“Başka birinin bizim için seçim yapmasına sevindim. Kendim seçmek zorunda olmadığıma sevindim ama her şeyden önce beni seçmesi için başka birisini ikna etmek zorunda olmadığım için mutluyum. Her şey eski günlerdeki gibi olsaydı Hana için hiç sorun olmazdı.” (Oliver, 2011:29)

Hemen hemen tüm insanlara bu tür müdahaleler uygulanır. Karşı koyan kişiler tutuklanır ve tehlikeli kabul edilir. Tüm duyguları yok eden ameliyat gerçekleşene kadar kız ve erkek çocuklar ayrı yetiştirilir, cinsiyetler arası karşılaşmalar kesinlikle yasaktır. Sonra insanlar bir daha aşık olamazlar, ne acı ne de mutluluk hissederler. Bir tür pamuk ipliğinde yaşarlar, monoton günler geçirirler, bir eş sahibi olurlar. Hükümetler, insanların doğru hareket edip etmediklerini kontrol eder. İnsanlar ameliyattan sonra neredeyse hiç gülmezler, doğal davranmazlar, ameliyattan önceki hayatlarını ve arkadaşlarını unuturlar.

Güzel yeni dünya

“Daha önce hiçbir toplum mükemmelliğe bu kadar yaklaşmamıştı.” (Condie 2011:143, 1. Cilt): Huxley tarafından Cesur yeni dünya (Alm. Schöne neue Welt) romanında ele alındığı gibi bu alıntı, güzel bir yeni dünyanın bakış açısını içeren olası bir toplum biçimini karakterize eder. Totaliter özelliklere sahip olmasına rağmen bir düzenin ve aynı zamanda bir eğlence endüstrisinin arkasına gizlenmiş mükemmel bir dünya tasarlanır.

Scott Westerfeld, Ugly [Çirkin] dizisinde insanlara sadece güvenli bir dünya göstermekle kalmaz, aynı zamanda onlar 16-17 yaşında kıskançlık ve haseti önlemek için güzellik operasyonu geçirir. Bu operasyonlar belli güzellik fikirlerine göre yapılır. Başarılı bir ameliyattan sonra insanlar çılgın bir parti hayatının tadını çıkarır, mesleki anlamda başarılı ve memnundurlar. Onlar “New Pretty Town” (Westerfeld, 2005:7) şehrinde yaşarlar, en azından ilk izlenime göre burada mutlu bir hayat sürerler. Güzel olanlar renkli ve mutlu bir toplumda yaşarken, bu dünyanın dışındaki çirkinler güzellik ameliyatlarına hazırlanırlar. Ancak başkahraman Tally çirkinliğin gerçekten var olmadığını, toplum tarafından tanımlanıp inşa edildiğini yavaş yavaş fark eder. Güzellik aynı zamanda bireyselliğin ve dolayısıyla kişinin kendi kimliğinin kaybı anlamına gelir. Uyuşturucu aracılığıyla insanlar hipnoz benzeri bir duruma sokulur, eğlencenin hüküm sürdüğü üstünkörü bir dünyada yaşarlar.

Ally Condie’nin Cassia & Ky üçlemesinde de, en azından ilk cilt Cassia & Ky’de totaliter özelliklere sahip bir toplum tasarlanır. Bu örnek Huxley’in Cesur Yeni Dünya adlı yapıtını anımsatır: Burada da beslenme, eş seçimi, ölüm, giyim ve meslek gibi hayatın her yönü kontrol edilir. Yine de insanlar mutlu ve memnun görünür. Onların da bireysellikleri yoktur, kuklalar gibi davranırlar.

Premodern toplum tasarımları

Felaketten sonra totaliter modelleri kullanan ve aynı zamanda önceki zamanlardan yapıları da benimseyen sosyal modeller geliştirilebilir. Bu romanlarda özellikle cinsiyet ilişkisi değişir çünkü hem totaliter sistemli distopyalar hem de güzel dünyalar cinsiyet eşitliğini ele alırken, bu gruplaşmaya atfedilebilecek romanlar ataerkil ama aynı zamanda anaerkil örnekleri benimser ve gelecekte bir “toplumsal cinsiyet sorununun” nasıl tasarlanabileceğini gösterir.

Thomas Thiemeyer, Das Verbotene Eden [Yasak Cennet] üçlemesinde toplumsal düzendeki radikal bir değişimi gösterir: Bir virüsün yayılmasıyla cinsiyetler arasında bir savaş çıkar. Erkekler ve kadınlar neredeyse 70 yıl boyunca ayrı yaşarlar. Ortak bir yaşam yoktur, yine de üçleme boyunca cinsiyetlerin bir arada olduğu gizli formların var olduğu ileri sürülür.

Her iki cinsiyet de iyi bilinen geleneksel rol modellere denk düşer: Kadın doğayı sembolize eder, doğayla uyum içinde yaşar, şifa sanatı bilir ve doğa tanrıçalarına dua eder. Kadınlar doğada yaşar, aynı zamanda doğayı başarıyla yöneten de onlardır. Erkekler ise harap şehirlerde yaşar, dinden yoğun biçimde etkilenirler ancak son derede acımasızdırlar. Doğaya saygı duymazlar, ayrıca cinsiyetler ayrıldıktan sonra gelen yasalara da saygı duymazlar.

Lisa J. Bick’in Ashes [Küller] üçlemesinde ise durum farklıdır: Ana karakter Alex, hayatı ve ölümcül hastalığı üzerine düşünmek için doğaya çekilir. Göç ettiği sırada insanlığı yok eden, sadece yaşlı ve genç insanların kurtulabildiği bir felaket meydana gelir. Birkaç istisna dışında 20-60 yaş arasındaki herkes ölür. Felaketin nedenleri açıklanmaz, ancak etkileri açıklanır. Gençler mutasyona uğrar, insan eti ile beslenir; yaşlıların hastalıkları iyileşir, dünyaya hükmetmek isterler. Alex yaşlı adamlar tarafından yönetilen Rule köyüne gelir. Sadece ataerkil yapıları benimseyen değil, aynı zamanda erkeklerin köktendinci inançlarından da güçlü şekilde etkilenen bir toplum tasarlanır. Genç kadınlar ve kızlar doğum makinesi olarak görülür, genç erkeklerle evlenerek toplumun devamlılığını sağlamalıdırlar.

Sonuç

Distopyalara ilginin yüksek olması ve serilerin belirli aralıklara yazılması, bu yapıtların devamının geleceğini gösteriyor. Burada aktarılan distopyalar Orwell veya Huxley’in edebi geleneğinde yer almaktadır. Örneklerin gösterdiği gibi distopyalar, sadece büyümeyle ilgili sorunları ve dolayısıyla yaygın gençlik edebiyatı konularını değil, aynı zamanda ötekilik konusunu ve ötekilikle nasıl başa çıkılacağını da ele almaktadır.

Vampirler, cadılar ve diğer fantastik varlıklarla fantastik bir çocuk ve gençlik edebiyatının, romantik aşkın abartılmasının ardından Aydınlanma geleneğinde yer alan, sosyal açıdan eleştirel ve sorun odaklı bir gençlik edebiyatının artık piyasayı fethediyor olması da benim için önemli görünüyor.

Kaynakça

Birincil Kaynaklar

Benkau, Jennifer (2012) Dark Canopy, Bindlach: Script5.

Bick, Ilsa J. (2011) AshesBrennendes Herz, Köln: INK Egmont.

Bick, Ilsa J. (2012) Ashes – Tödliche Schatten, Köln: INK Egmont.

Condie, Ally (2011) Cassia & Ky – Die Auswahl, Frankfurt am Main: FJB.

Condie, Ally (2021) Cassia & Ky- Die Flucht, Frankfurt am Main: FJB.

Condie, Ally (2013) Cassia & Ky – Die Ankunft, Frankfurt/Main: FJB;

Lloyd, Caci (2010) Euer schönes Leben kotzt mich an: Ein Umweltroman aus dem Jahr 2015, Würzburg: Arena.

Oliver, Lauren (2011) Delirium, Hamburg: Carlsen.

Oliver, Lauren (2012) Pandemonium, Hamburg: Carlsen

Pausewang, Gudrun (1987) Die letzten Kinder von Schewenborn, Ravensburg: Maier.

Pausewang, Gudrun (1997) Die Wolke, Ravensburg: Ravensburger Kitapevi?.

Pfeffer, Susan Beth (2010) Die Welt, wie wir sie kannten, Hamburg: Carlsen.

Pfeffer, Susan Beth (2011) Die Verlorenen von New York, Hamburg: Carlsen.

Pfeffer, Susan Beth (2012) Das Leben, das uns bleibt, Hamburg: Carlsen.

Poznanski, Ursula (2012) Die Verratenen, Bindlach: Loewe.

Ravis, Beth (2011) Godspeed – Die Reise beginnt, Hamburg: Dressler.

Ravis, Beth (2012) Godspeed – Die Suche, Hamburg: Dressler.

Rossi, Veronica (2012) Gebannt – Unter fremden Himmel, Hamburg: Oetinger.

Roth, Veronica (2012) Die Bestimmung, München: Cbt.

Thiemeyer, Thomas (2011) Das verbotene Eden – David und Juna, Münih: Pan.

Thiemeyer, Thomas (2012) Das verbotene Eden – Logan und Gwen, Münih: Pan.

Westerfeld, Scott (2007) Pretty-Erkenne dein Gesicht, Hamburg: Carlsen.

Westerfeld, Scott (2007) Ugly – Verlier nicht dein Gesicht, Hamburg: Carlsen.

Westerfeld, Scott (2011) Special – Zeig dein wahres Gesicht, Hamburg: Carlsen.

Westerfeld, Scott (2012) Extra – Wer kennt dein Gesicht, Hamburg: Carlsen.

Araştırma kaynakları

Ermisch, Maren, Ulrike Kruse ve Urte Stobbe (2010) Ökologische Transformationen und literarische Repräsentationen, Göttingen: Universitätsverlag.

Glasenapp, Gabriele von (2003) “Alptraum Zukunft. Die Risikogesellschaft und ihre literarischen Utopien”, Anderswelt in Serie, yay. haz. Roswitha Terlinden, Hans-Heino Ewers, Tutzing Akademisi Yayınları 89, s. 9-28.

Glasenapp, Gabriele von (2012) “Apokalypse now! Future-Fiction-Romane und Dystopien für junge LeserInnen”, yayınlanmamış bildiri.

Goodbody, Axel (1998) “Literatur und Ökologie: Zur Einführung” Literatur und Ökologie, yay. haz. Axel Goodbody, Amsterdam: Ropodi, s. 11-40.

Kümmerling-Meibauer, Bettina (2012) “Emotional Connection: Representation of Emotions in Young Adult Literature” Contemporary Adolescent Literature and Culture, yay. haz. Mary Hilto,Maria Nikolajeva, Farnham/Surrey: Ashgate, s. 127-138.

Leubner, Martin, Anja, Saupe, Matthias, Richter, Matthias (2010) Literaturdidaktik, Berlin: Akademie Yayınevi.

Lindenpütz, Dagmar (1999) Das Kinderbuch als Medium ökologischer Bildung: Untersuchungen zur Konzeption von Natur und Umwelt in der erzählenden Kinderliteratur seit 1970, Essen: Die blaue Eule.

Lindenpütz, Dagmar (2000) “Natur und Umwelt als Thema der Kinder- und Jugendliteratur”, Taschenbuch der Kinder- und Jugendliteratur, yay. haz., Günter Lange, 2. cilt, Medien und Sachbuch, Ausgewählte thematische Aspekte, Ausgewählte poetologische Aspekte, Produktion und Rezeption, KJL und Unterricht, düzenlenmiş 2. baskı, Baltmannsweiler: Schneider Yayınevi Hohengehren, s.727-745.

Melzer, Helmut (1993) “Warnung aus der Zukunft”, Abenteuer Buch, yay. haz. Otto Schober, Bochum: Kamp, s. 98-107.

Mikota, Jana (2012) “ This Land is your Land: Kindliche und jugendliche Umweltschützer in der Kinder- und Jugendliteratur”, Interjuli, sayı 1, s. 6-26.

Mikota, Jana (2012) “Umweltschutz im Kinderfilm oder wie Kinder die Natur retten”, Von wilden Kerlen und wilden Hühnern, Perspektiven des modernen Kinderfilms, yay. haz. Christian Exner, Bettina Kümmerling-Meibauer, Marburg: Schüren, s. 171-199.

Nickel-Bacon, Irmgard (2008) “Fantastische Literatur” Geschichte der deutschen Kinder- und Jugendliteratur, yay. haz. Reiner Wild. değiştirilmiş ve genişletilmiş 3. baskı, Stuttgart/Weimar: Metzler, s. 393-405.

Oeste, Bettina (2009) “Natur und Umwelt-(schutz) in der Kinder- und Jugendliteratur. Eine kurze Geschichte der deutschsprachigen ökologischen KJL”, Die angekündigte Katastrophe oder: KJL und Umweltschutz, yay. haz. Jörg Knobloch, kjl&m, sayı 4, s. 3-9.

Rüster, Johannes (2012) “All you need is love? Aktuelle Trends im dystopischen Jugendbuch”, Eselsohr: Fachzeitschrift für Kinder- und Jugendmedien, 31, sayı: 1, s.6-8.

Schweikart, Ralf (2012) “Nur noch kurz die Welt retten”, Kein Ort. Niemals? Endzeitstimmung und Dystopie als Themen der Kinder- und Jugendliteratur. kjl&m, 31, sayı: 3, s. 3-11.

Almancadan Türkçeye Çeviren: Tuğçe Ören

Çeviri Editörü: Yeşim Tükel Kanra

Kaynak Metin: (Çevrimiçi) http://www.kinderundjugendmedien.de/index.php/begriffe-und-termini/594-dystopie, 19.04.2021

  1. Siegen Üniversitesi’nde ekolojik çocuk ve gençlik edebiyatını vb. değerlendirdiğim bir “kültürel ekoloji” araştırma merkezi bulunmaktadır. Bunun için bir veritabanı oluşturulmaktadır.

Bu yazıyı paylaşın
error: İçerik koruma altındadır!!
Scroll to Top