Çöp Kutusu Meraklısı

Koleksiyoncu ailesinde, koleksiyonculuk nesilden nesle aktarılan bir gelenekti. Ailenin büyük büyük babası Hayri Koleksiyoncu, hayatı boyunca yüzlerce tablo biriktirmişti ve biriktirdiği tablolar şimdi onun ismini alan bir vakıfta sergileniyordu. Hilmi Koleksiyoncu adındaki dedelerinin ise egzotik böcekleri beslemeye karşı bir tutkusu vardı. Her gün (pazartesi günleri hariç) dedesi tarafından miras olarak bırakılan bu egzotik böcek kalıntıları, Doğal Tarih Müzesinde ziyaret edilebiliyordu. Tuna’nın hâlâ hayatta olan babası Levent Koleksiyoncu da doğal olarak bir koleksiyoncuydu, elbette bunun aksi düşünülemezdi. Babası, çocukluğundan beri o kadar çok eski şapka biriktirmişti ki şimdi dünyaca ünlü bir şapka uzmanıydı. Dün on altı yaşına basan Tuna Koleksiyoncu ise aile geleneğini sürdürmek adına kendi koleksiyonu için nihayet ilk adımını atmaya karar vermişti.  

Tuna, koleksiyonunu yapacağı şey üzerine uzun süredir düşünüyordu. Bu süreçte babası da ona sık sık: “Koleksiyona erken yaşlarda başlamak gerekir. O koleksiyon, acele edilmeden, telaşa kapılmadan zamanla büyütülür.” diyordu. Ama Tuna, ne posta pulu ne fosil ne oyuncak araba biriktirmek istiyordu. O, çok özel bir şeye kendini adamak istiyordu. Bir gün yine bit pazarının altını üstüne getirirken aklına bir fikir gelmişti. Eski bir halı üzerinde 1960’lı yıllardan kalmış ve emaye kaplama demirden yapılmış küçük bir çöp kutusu duruyordu. “Çöp kutusu!” dedi içinden. Evet, bu koleksiyon yapmak isteyen birinin aklına gelmeyecek türden bir şeydi. Sokaklarda, mutfaklarda, bürolarda ve banyolarda çöp kutularıyla karşılaşsak dahi… Hem bazen bu çöp kutuları hayâl edemeyeceğimiz kadar harika açma-kapama mekanizmalarına sahip oluyordu. Hani “En büyük ve önemli koleksiyoncular yaşadıkları dönemde çok değer verilmeyen eşyalarla ilgilenir.” derler ya, bu tam da o türden bir şeydi.

İlk çöp kutusunu neredeyse hiçbir şey ödemeyerek satın alan Tuna, yine düşüncelere daldı. Bir müzede, kendi adını almış bir sergi salonunun önünde nasıl durduğunu ve o salonda basit kaplardan ince detayları olan çöp kutularına kadar çeşitli dönemlere ait modellerin nasıl sergilendiğini hayâl etti.

Tuna, 17 yaşına geldiğinde koleksiyonuna başlayalı uzun zaman olmuştu. Çeşitli büyüklükte ve renklerde çöp kutuları biriktirmişti. Bu çöp kutularının farklı farklı açma-kapama mekanizmaları vardı. Örneğin pedallı, kapaklı, çift kapaklı, kapağı döndürmeli, döner kapaklı olan veya kapağı ittirilerek açılan çöp kutuları… Çeşitli materyallerden yapılmış ve akla gelebilecek her türlü süslemelerle kaplı çöp kutularıydı bunlar ama eski döneme ait bir çöp kutusunu en azından şimdiye kadar bulamamıştı. Tam da bu nedenle çöp kutusu biriktirmek harika bir fikirdi. İnsanlar eski çöp kutularını çok nadiren saklamış çünkü bunlar onların hiç dikkatini çekmemişti. Nadir bulunan bir şey değerli değil miydi işte? “Bir gün çok eski, değerli bir çöp kutusu keşfedeceğim…” diye düşündü Tuna. Genç koleksiyoncu eski dönemlere ait olan çöp kutusu arayışındayken birçok ikinci el dükkânını, antikacıyı, eski püskü şeyler satan çarşıları ve bit pazarlarını talan etmişti. Çöplerin ve eski eşyaların atıldığı yerlere de bakmadan geçmemişti. Yine de 20. yüzyıldan daha eski bir çöp kutusu bulamamıştı.  

Tuna, 18 yaşına girdiğinde asla babası, dedesi ve büyük büyük babası gibi meşhur ve saygın bir koleksiyoncu olamayacağının endişesine kapılmıştı. İnternette bile antika sayılacak bir çöp kutusuna rastlamıyordu. Ümitsiz bir vakayla karşı karşıyaydı! Geçmişten bir tane bile eşya barındırmayan bir koleksiyon ne kadar değerli olabilirdi ki?

Tuna’nın hevesi o kadar kırılmıştı ki bir gün büyük teyzesi Sevim Hanım’da öğle yemeği yerken teyzesi bir şeylerin yolunda gitmediğini fark etmişti. Tuna, nihayet büyük teyzesine açılıp atalarının sürdürdüğü bu geleneği devam edemeyeceği endişesini yaşadığını söylediğinde yaşlı kadın kahkaha atmaya başladı ve: “Ama hayal edilebilecek en güzel koleksiyona zaten sahipsin!” dedi.

“Gerçekten öyle mi düşünüyorsun?” diye sordu Tuna kuşkulu bir şekilde.

“Sen daha önce hiç ünlü bir tabloda veya tarihi bir sarayda çöp kutusuna rastladın mı? Eski kitaplardaki resimlere bakabilirsin. Bir tane bile çöp kutusu bulamazsın. Çünkü o zamanlar çöp kutusu diye bir şey yoktu ki! Ben küçükken de yoktu.”

Tuna şaşkınlıkla: “Yok artık! Neden ki?” diye sordu. “Camdan dışarıya mı atıyordunuz hepsini?” dedi hayretle.

Sevim Hanım, Tuna’ya duygulu bir sesle: “Hayır, elbette. Atmamız gereken bir şeyimiz yoktu ki!” diye cevap verdi.

 Genç adam, gözlerini kocaman açtı ve gülümsemeye çalıştı. Acaba teyzesi onu kandırmaya mı çalışıyordu?

“İnan bana çocuğum, gerçekten de öyleydi. Neredeyse hiçbir şeyimiz yoktu. Bulaşıklar leğende kül ve su karışımıyla yıkanırdı. Bu leğende aynı zamanda öğünlerden artı kalanlar ve mutfak atıkları toplanırdı. Bunların hepsi de hayvanlara verilirdi. Mektup kutusunda reklam broşürleri bulunmazdı ve neredeyse her şeyde kullanılan plastik gibi şeyler yoktu. Gazeteler özenle muhafaza edilirdi. Çünkü ateş yakmak ve satın alınan şeyleri sarmak için ihtiyacımız oluyordu. Eğer konserve kutusunun açılması gerekiyorsa konserve kutusu temizlenir ve küçük şeyleri saklamak için özenle muhafaza edilirdi.” dedi. Derin bir iç çekerek sözlerine devam etti: “O zamanlar plastik jilet, temizleme bezleri, tek kullanımlık bebek bezleri veya batarya gibi şeyler yoktu. Bir de o zamanlar yiyecekler bugün olduğu gibi paketlenmezdi tabii. Pazara alışverişe gidildiğinde insanlar mutlaka yanlarında bir sepet veya büyük bir çuval, süt kovası ve yumurta paketi götürürdü. Yıkanırken küçük bir sabun kullanırdık, plastik şişelerde muhafaza edilen bin bir çeşit ürün kullanmazdık. Her şey o kadar uzun süre elde tutulurdu ki eşyalar ara ara onarılırdı. Hattâ o kadar iyi onarılırdı ki sokaklarda kırılmış veya modası geçmiş eşyalara rastlamak neredeyse imkansızdı. Kısacası bugün olduğu gibi her odada bir çöp kutusuna gerek yoktu! Ve aynı zamanda bu çöplerin yol açtığı problemlerle de karşılaşmıyorduk hiç. Şimdi ise bu çöplerle nasıl başa çıkılacağı bilinmiyor.”

Tuna elini alnına vurarak: “Ben tam bir eşeğim! Çöp kutularının tüketici toplumda ortaya çıkmış olması elbette çok mantıklı. Çevre kirliliğinin oluştuğu, orman tahriplerinin ilerlediği, ham maddelerin ve enerji kaynaklarının israf edildiği dönemde çöp kutularının kullanımı çoğaldı!”

Sevim Hanım, yeğenine gülümseyerek baktı: “Aynen öyle, çöp kutusu yeni bir icat sayılır ve bu nedenle senin koleksiyonun çok değerli. Bunu devam ettirip bir gün bir müzede sergilenmesini umut etmelisin. Belki bir gün her evde yedi tane çöp kutusuna ihtiyacımız olmaz. Hattâ belki de her sokak köşesinde olmalarına bile ihtiyaç duymayız. Belki geriye dönüp bakıldığında bizim dönemimiz çılgın bir zaman olarak algılanır! Senin koleksiyonun sayesinde sonraki nesiller 21. yüzyılın başında günlük yaşamda çöplerin ne kadar mevcut olduğunu görmüş olacak. Ne yazık ki tüm dünyada var olan çöp depoları ve çöp yakma fırınındaki atıklar da sonraki yüzyıllar için israfçı yaşam tarzımızın kanıtı olacak. Şimdi aklıma geldi, bekle bir saniye, sana bir sürprizim var…”

Sevim Hanım, mutfak dolabını açtı ve büyük bir paket çıkardı. “Al, bu senin için. Doğum günün kutlu olsun!” dedi. Tuna, yaşlı teyzesine sıkıca sarıldı. Çok sevinmişti ve hediye paketini aceleyle açtı. Paketin içinden tahtadan yapılmış eski bir kap çıkmıştı. Bu kabın iç kısmı teneke ile kaplıydı. Kaba dikkatli bakınca paslı köşesinde kazılı bir tarih olduğunu fark etti. “1889” yazıyordu.

Çocuk, teyzesine büyülenmiş bir şekilde baktı. Teyzesi, Tuna’nın şaşkın bakışlarını görünce: “Bu, koleksiyonun için önemli bir antika parçası çünkü ilk çöp kutularından biri. Bir memur, daha doğrusu bir vali, Paris’te 1884 yılında bir kararname çıkarmıştı. Kararnameye göre tüm evler bu tarz bir çöp kutusu bulunduracaktı. Böylece ev atıkları sokaklarda toplanabilecekti. Çöp kutusunun iç kaplamasının tenekeden olması da çöpten sokaklara bir şeyin sızmamasını sağlıyordu. Ayrıca insanların fırından veya bacadan toplayıp attıkları sıcak külü bu kaba koymaları durumunda yangın riski oluşmuyordu. Bu akıllı valinin adı neydi biliyor musun?”

Tuna, omuzlarını silkti ve belki de doğru cevabı tahmin edeceğini umarak: “Napoleon muydu?” diye sordu.

Teyzesi gülümseyerek şöyle cevap verdi: “Hayır tabii ki! Adı Eugene Poubelle! Soyadı daha sonradan Fransızcada ‘çöp kutusu’ anlamında kullanılmaya başladı!”

Yazar: Pierre-André Magnin

Fransızcadan Almancaya Çeviren: Cécile Rupp

Almancadan Türkçeye Çeviren: Semanur Ağca

Düzeltmen: İrem Tunay

Kaynak Metin ve Görsel: (Çevrimiçi) https://www.energie-umwelt.ch/fichiers/contes/der-abfalleimer-amateur.pdf, 25.02.2021

Bu yazıyı paylaşın
error: İçerik koruma altındadır!!
Scroll to Top