Büşra Yaman
1970’ler Türkiye’sinde çocuk okurların izini çocuk edebiyatı piyasası üzerinden sürme girişimine[1] 1970’lerde “çocuk” olanların çocukluk anılarını inceleyerek devam edeceğim. “Çocuk kimdir?” ön sorusunun yanıtı modern anlamda “0-18 yaş arası” olarak verildiğinde “ergen edebiyatı”, “gençlik edebiyatı”, “okul öncesi”, “genç kız edebiyatı” kavramlarının göz ardı edildiği görünümü ortaya çıkar. Bu göz ardı ediş, gerek alandaki ciddi boşluklar ve dönem itibariyle çocuk edebiyatı kavramının özgüllükleri, gerekse geçmişe dönük çocuk eyleyiciliğinin irdelenmesinin çeşitli zorluklar taşıması düşünüldüğünde anlaşılabilir. Türkiye’de çocuk edebiyatı tarihine ilişkin çalışmaların çoğalmasıyla araştırma sorularının billurlaşması, farklı ve ince patikaların açılabilmesi ile mümkün olacaktır.
1970’lerde çocuk okur[2] kabul edilebilecek kitle 1955-1970 yılları arasında doğanlar olarak belirlendiğinde geniş bir yelpazeye yayılan farklı yaş grupları içerilmiş olur. Böylece hem farklı yaş gruplarının okuma pratiklerine hem de bireyin yaşa bağlı değişen okuma pratiklerine dair fikir edinilebilir. Öte yandan bu yıllar arasında doğan bireylerin okuma pratiklerine geriye dönük bir şekilde ulaşma çabasının bireylerin hatırlama/unutma biçimlerini de içerdiği ve bu nedenle doğruyu yansıtma imkânın önemli bir sorunsal olarak ortaya çıktığı unutulmamalıdır. Yine de 1970’ler Türkiye’sinde Türkçe okuyan ve yazan çocukların okuma pratiklerinin izinin sürülmesinde girişilen çabanın, (müstakbel) başarısızlıklarına rağmen, başlı başına kıymetli ve üstünde kafa yorulmaya değer olduğunu düşünüyorum. Bu amaçla ilk olarak 1955-1970 yılları arasında doğan bireylerin çocukluk anılarına bakmaya çalıştım. Ardından çevrimiçi anket hazırlayarak çevremde belirtilen yıllar arasında doğan kişilerin okuduğu kitaplara ve/veya varsa takip ettikleri süreli yayınlara ulaşmaya çalıştım. Bu kısıtlı çalışma sürecinde erişebildiğim yetişkinlerin hatırlayabildikleriyle ya da unuttuklarıyla şekillenen okur deneyimlerine yakından bakalım:
1958 doğumlu küratör Vasıf Kortun (2013) 1975 yılında lise eğitimine başladığı Robert Kolejinde ilk kez kütüphaneyle karşılaştığını belirtir. Kortun’un İstanbul’da dönemin üst sınıfına mensup bir aileden[3] geldiği göz önünde bulundurulduğunda kütüphanelerin ülkedeki yaygınlığının oldukça sorunlu olduğu anlaşılır. Kitaplara erişimi spiral şeklinde düşünürsek bir ucunda ayrıcalıklı çocuk okurlar, diğer ucunda özellikle taşradaki köylerde yaşayan dezavantajlı çocuk okurlar ve bu iki ucun arasında farklı noktalara dağılan çocuk okur profilleri yer alabilir.
Dezavantajlı uçtaki çocuk okurluğun görünümleri hakkında emekli öğretmen Ali Özdemir’in çocukluk anılarından fikir edinilebileceği kanaatindeyim. 1968 doğumlu Özdemir (2019) bir taşra kentinin ilçesine bağlı uzak bir köyde doğup büyüyen bir çocuk olarak kitapla ilk temasının camide dinî kitaplarla (ilmihal vs) olduğunu yazar. Okuma merakının canlanmasıyla görece daha kolay ulaşılabilir bir basılı malzeme olduğundan eline geçen eski gazeteleri okuduğunu, lisedeyken şehir merkezinde bulunan halk kütüphanesine sıklıkla gittiğini belirtir. Dolayısıyla gazetelerin ucuz olması nedeniyle özellikle yoksul çocuk okurların erişme imkânı bulabildiği ve okuma repertuvarlarının bir parçasını oluşturduğu; halk kütüphanelerinin de belirli bir yaşa ulaşan çocuk okurların okuma malzemesi bulmak için faydalandığı mekânlar olduğu anlaşılır.
Orta sınıf bir aileden geldiğini belirten yazar Ayfer Tunç çocukken Milliyet Çocuk Kitapları Dizisini severek takip ettiğini, evlerindeki yetişkin kitaplarını da okuduğunu ifade eder (İnci, 2014).
Çocukken kitaplara erişim konusunda ayrıcalıklı nitelendirilebilecek bir konuma sahip olduğu düşünülebilecek akademisyen Aksu Bora (2020) okuma repertuvarının ilkokul başlarında Batı klâsiklerinden telif ve çeviri olmak üzere farklı tür ve içerikler barındıran Milliyet Çocuk Kitapları Dizisine ve Doğan Kardeş Yayınlarına uzandığını, ilkokul sonlarındayken ise çizgi romanlarını ve özellikle Baskan Yayınları tarafından yayınlanan çeviri macera/gizem romanlarını kapsayan şekilde bir değişim geçirdiğini anlatır. Ayrıca yakın çevresindeki yetişkinlerin kitaplarını -sözgelimi Barbara Cartland’ın aşk romanlarını, Agatha Cristhie’nin korku romanlarını, Panait Istrati ve Dostoyevski’nin kitaplarını- da ortaokul dönemindeyken okuduğunu belirtir.
1971 doğumlu şair Murat Güzel de lise eğitimine kadar Konya’da toprakla uğraşan ailesiyle birlikte yaşayan ve başarılı bir öğrenci olarak İstanbul Atatürk Fen Lisesine giden bir profile sahip olması açısından farklı bir çocuk okur deneyimi sunar. Çocukken hatırladığı kitaplar arasında dinî kitapların özel bir yere sahip olduğunu belirten Güzel’in ebeveyni aracılığıyla Tercüman gazetesiyle şekillenmeye başlanan okuma deneyiminin sınıf kitaplığında yer alan Kemalettin Tuğcu’nun öykü ve romanları, babasının aldığı Tercüman Çocuk dergisi ve Damla Çocuk Kitapları Dizisinde yer alan Çotakan serisiyle devam ettiği görülür (Durman, 2010).
1955-1970 yılları arasında doğan ve internet ya da yakın çevrem üzerinden ulaşabildiğim 18 kişiye geldiğimde, ilk önce, ortak nokta olarak kendilerini “Türk” olarak tanımlayan ve sosyo ekonomik açıdan toplumun görece alt tabakasına mensup ailelerin (köyde tarımla uğraşan, şehirde kuvvete dayalı işlerde çalışan, şehirlerin çeperlerinde yaşayan vb) çocukları olduğuna dikkat çekmek isterim. Bu kişilerin çocukken okudukları kitaplar arasında ağırlıklı olarak Batı klâsik masalları, Keloğlan öyküleri, Kemalettin Tuğcu’nun acıklı romanları, “Türk edebiyatı klâsikleri”ne yer verdiği görülür. Tekil örneklerle sınırlı olmak kaydıyla telif aşk romanlarının, çeviri polisiye romanların, çeviri çizgi romanların, Yaşar Kemal’in İnce Memed’inin ve Pippi Uzunçorap’ın da okunan kitaplar arasında sayıldığı gözlenir. Süreli yayınlarda ise dönemin mizah dergileri (Gırgır, Fırt, Çarşaf), gazetelerdeki fotoromanlar, magazin dergisi Ses ve gençlik dergisi Hey öne çıkar.
Nitekim çizgi romanlar Doğan Gündüz’ün (2018) dönemsel tanıklıklara dayanarak bahsettiği gibi ve dönemin yayıncılarının açıkça ortaya koyduğu üzere (Nabi, 1971; Alpay ve Anhegger, 1975) en yüksek tiraja sahip basılı materyal olmasıyla dönemin popüler okuma aracı olarak diğer kitap ve dergilerden ayrılır. Dönemin çizgi romanları çocuk ve yetişkin okurları birleştiren yaş-üstü bir okuma deneyimi sunması açısından da farklı bir yerde durur. Ancak bu noktada çocuk eyleyiciliğinin yadsınamaz bir şekilde yetişkin eyleyiciliğiyle karşılıklı yapılandırmacı bir ilişkisellik içinde şekillendiği görülür. Çocuk okurların çizgi romanlara erişiminde çevrelerindeki yetişkinler bilinçli ya da bilinçsizce kolaylaştırıcı bir etki sağlar. Öte yandan dönemin çocuk edebiyatı tartışmalarına sıkça konu olan çizgi romanların edebiyatın alanına kabul edilmeyerek dışlanması yönünde ileri sürülen görüşlerin kamusal alandaki yansımasının da ciddi düzeyde görünür olduğu belirtilmelidir. Hatta sol çizgide konumlanan bazı yayınevi yöneticilerinin ve popüler çizgide yer alan bazı yazar ve yöneticilerin çizgi romanları çocuklara “zararlı yayın” olarak nitelendirdiğinin altı çizilmelidir (Öz, 1976; Tör, 2010). Benzer bir tutumun dönemin Türkçe çocuk edebiyatı alanında en popüler yazarlardan biri olan (ve belki de eserleriyle en fazla ve farklı toplumsal sınıflardan gelen çocuk okurla buluşan) Kemalettin Tuğcu’nun eserlerine karşı da gösterildiği not edilmelidir.
Burada son derece kısıtlı sayıda ulaşabildiğim kişilerin çocukluklarında neler okuduğu sorusuna verilen yanıtlar, çocuk okur kimliğinin her ne kadar yetişkinler tarafından sabitlenmek istenmesine karşın çeşitlilik gösterdiğini ortaya koyar. Çocuklar kimi zaman kendileri için “uygun” ya da “faydalı” görülen eserleri okuduğu gibi, “uygun görülmeyen” ya da “zararlı” kabul edilen yayınları da severek ve ilgiyle takip ettikleri gözlenir. Hatta bu tür yayınlar çocuklarda “okuma kültürü”nün oluşumuna ön ayak olmuş veya katkıda bulunmuş bile olabilir. Öte yandan ilgili on yılda şehir nüfusuna kıyasla kır nüfusunun ağırlıkta olduğu ve bununla paralel olarak çocuk nüfusunun da çoğunlukla kırda yaşadığı gerçeği göz önünde bulundurulduğunda başta çocuk edebiyatı eserleri olmak üzere okuma materyallerine erişimin ayrıcalıklı bir konumsallığa işaret ettiği düşünülebilir. Dolayısıyla çocuk okurun oluşumunda ilgili toplumsal ve kültürel koşullar içinde çocuk eyleyiciliğini gözden kaçırmamak ayrıca yetişkinlerin eyleyiciliğinin ve müdahalesinin farkında olmak, konuyu detaylandırarak etraflıca tartışabilmemizi mümkün kılacaktır.
Kaynaklar:
Alpay, M. ve Anhegger, R. (1975). Çocuk Edebiyatı, Çocuk Kitapları. İstanbul: Cem Yayınevi.
Bora, A. (2020). “İster sakla, ister kaybet; o senin.” Günlerin Köpüğü Blog, 7 Mayıs 2020, (Çevrimiçi) https://gunlerinkopugu.home.blog/2020/05/07/ister-sakla-ister-kaybet-o-senin/ (1 Nisan 2021)
Durman, N. (2010). “Çotakan serisini almıştım!” Murat Güzel ile söyleşi, 10 Ocak 2010, (Çevrimiçi) https://www.dunyabizim.com/soylesi/cotakan-serisini-almistim-h2535.html (30 Mart 2021)
İnci, H. (2014). Ayfer Tunç’la Karanlıkta Kelimeler. İstanbul: Can Yayınları.
Gündüz, D. (2018) “Çocukken tanıştığı, okuduğu dergileri kim unutabilir ki?” İyi Kitap, 1 Şubat 2018, (Çevrimiçi) https://www.iyikitap.net/2018/02/01/cocuklugumuzun-taniklari-cocuk-dergileri/ (25 Mart 2021)
Kortun, V. (2013). “Kütüphane Çocuğu.” Salt Online, 8 Kasım 2013, (Çevrimiçi) https://saltonline.org/tr/2084/kutuphane-cocugu (13 Mart 2021)
Kortun, V. (2014). Güncelleme: Bir Güncel Sanat Programı, 4 Şubat 2014, (Çevrimiçi) https://guncellemeblog.wordpress.com/2014/02/04/vasif-kortun/ (13 Mart 2021)
Nabi, Y. (1971). “Türk Kültürü için.” Varlık Dergisi, Sayı:768, s. 3-4.
Öz, E. (1976). “1975’te Çocuk Edebiyatımız.” Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı 1976, İstanbul: Tekin Yayınevi, s. 102-157.
Özdemir, A. (2019). “Anadolu’nun Kitap Kokusu”, Bolunun Sesi, 8 Ağustos 2019, (Çevrimiçi) https://www.bolununsesi.com/yazar/161560/ali-ozdemir/anadolunun-kitap-kokusu (11 Mart 2021)
Tör, Vedat N. (2010). Yıllar Böyle Geçti. 2. bs., İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
[1] İlk yazım İstanbul Üniversitesi Çeviribilim doktora programında Prof. Dr. Necdet Neydim’in danışmanlığında bitirdiğim “Türkçe çocuk edebiyatı alanında çeviri (1970-1980)” başlıklı doktora tezimde sunduğum veri ve bulgulara dayanmaktadır.
[2] Çocuk okur kavramıyla 0-18 yaş arasındaki kitleyi ifade etme niyetindeyim. Bu kavramın, okuryazar kitlenin içinde yer almayan çocukları (örn; okul öncesi, okul çağında olup okullu olmayan, okullu olup okuma ve yazma öğrenmeden eğitim sisteminden ayrılan ya da ayrılmak zorunda bırakılan, okullu olup okuma ve yazma öğrenmeyen ya da öğrenemeyen çocuklar) da içerecek şekilde tartışılmasının gerekliliğine dikkat çekmek isterim. Ancak araştırma yaparken okuryazar kitlenin içinde yer almayan çocukların yetişkin ya da akran aracılığıyla okuma deneyimlerine ulaş(a)madığımı belirtmeliyim. Bu yazıda okuma pratiklerine ulaşılabilen çocuk profilinin genel itibariyle Türkçe okuyan ve yazanlardan oluştuğunun, dolayısıyla kısıtlı bir çerçeveye dayandığının altını çizmeliyim.
[3] Kortun (2014) bir radyo söyleşisinde babasının Türkiye’nin ilk dergi ve kitap dağıtım şirketi GAMEDA’nın yöneticisi olduğunu ve evlerine sürekli kitap geldiğini belirtir. Süreli yayınlara ve kitaplara erişim konusunda son derece ayrıcalıklı bir konuma sahip olduğu anlaşılır.