Travmatik Bir Kaybın Ardında Kalanlar: Bir Oğul

Betül Özyılmaz

Çocuk ve gençlik edebiyatı bireylerin gelişimlerini destekleme konusunda, onların kendilerini keşfetme macerasında bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada bireyler, çocuk ve gençlik edebiyatı kapsamında yazılan eserlerde kendilerinin bir parçasını arayış içerisine girerler. Kahramanlarda, kahramanların yaşantılarında kendilerinden birer iz ararlar. Dolayısıyla çocuk ve gençlik edebiyatı adı altında yazılan eserlerin kapsamlı bir pedagojik gözlemden geçmesi gerekmektedir. Bir çocuğun gözünden dünyaya açılan perdeler olan çocuk ve gençlik edebiyatı bu anlamda çok önemli yerde durmaktadır.

BİR OĞUL - ALEJANDRO PALOMAS | Nadir Kitap

2016 yılında İspanya Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı ödülü kazanan Alejandro Palomas’ın “Bir Oğul” adlı romanı bir çocuğun gözünden anne kaybını ve bu kaybın ardından yaşanan baba-oğul ilişkisini oldukça gerçekçi ve akıcı bir biçimde okuyucuya sunuyor. Roman, bölümlere ayrılmış ve her bir bölüm farklı karakterlerin gözünden yazılmıştır. Bu durum romanı ve olayları takip edebilmek ve gözlem yapabilmek adına oldukça olumludur. Baş kahramanımız olan Guille dokuz yaşında ortaokula giden bir çocuktur. Guille, uzakta olduğunu düşündüğü bir anneye, çok konuşmayan bir babaya ve tek arkadaşı olan Nazya’ya sahiptir. Guille’nin daha ilk sayfalarda ilgi çekici bir karaktere sahip olduğunu görüyoruz. Kitabın başlangıç kısmında yer alan öğretmeninin, “Büyüyünce ne olmak istiyorsun?” sorusuna “Mary Poppins” şeklinde cevap vermesi okuyucuya karakterinin ne kadar katmanlı; düşünce dünyasının ise ne kadar çeşitli ve renkli olduğunu gösteriyor. Guille’nin Mary Poppins’e olan hayranlığı kitap boyunca devam ediyor. Mary Poppins onun için bütün sorunlarına çözüm olacak kişidir. Bütün sınıfın cevaplarının aksine Guille’nin böyle enteresan bir cevap vermesi öğretmeni Sonya’nın da dikkatini çekiyor ve onu okul psikoloğu olan Maria’ya yönlendiriyor. İşler Guille’nin psikoloğa gitmesiyle beraber çorap söküğü gibi çözülüyor. Okuyucu, Guille ile babası arasındaki karmaşık ilişkiyi ve annesinin yokluğunu yine psikolog Maria aracılığıyla öğreniyor.

Guille’nin annesi bir hostestir. İş için Dubai’ye giderken uçağı kaza yapar ve hayatını kaybeder. Baba ile oğul arasında bir köprü konumunda olan annenin ani vefatıyla baba-oğul ilişkisi paramparça olur. Annenin kaybından sonra Guille ile babasının arasında sanki bir sessizlik yemini edilmiş gibi gerekli olmayan durumlar dışında herhangi bir konuşma geçmiyor. Babası, oğlunun hayatında olup bitenlere ve duygularının nasıl geliştiğine dair hayli kayıtsız bir durumda. Kitap, Guille ile babası arasında geçen bir günü şu şekilde anlatıyor:

Babam evdeyken birlikte televizyon izliyoruz, bazen de ödevlerimi kontrol ediyoruz. Sonra bana akşam yemeğimi hazırlıyor ama bitirdikten sonra hemen yatmam gerekiyor.” (Palomas, 2015: s.43)

Yıkıcı travmaların ardından çocuklar kadar ebeveynler de sarsılır. Eşlerini kaybeden bireyler çocuklarını ihmâl etmeye, onların ihtiyaçlarını görmemeye başlarlar. Guille ile babası arasında olan da tam olarak budur.

“Evde veya yakınlarından birisinin hastalık veya kaza sonucu hayatını kaybetmesiyle oluşan acı tablo çocuğun üzerinde son derece büyük bir etki yapar. O an acılı olan ebeveynler onun psikolojisini anlamaktan ziyade ve küçücük yüreğinin korkusunu hissetmekten çok uzaktırlar, o atmosferde bunu düşünemezler bile.”

Mary Poppins Is Not As Good As You Remember

Her gün babasıyla çok az konuşarak gününü geçiren Guille, kendini annesiyle bir bağ olarak gördüğü Mary Poppins ile eğlendirmeye başlıyor. Mary Poppins’in büyülü dünyasıyla beraber Guille’nin de düşünceleri renkleniyor. Ancak babası oğlunun Mary Poppins’e olan bu hayranlığını doğru bulmuyor ve bu durumdan fazlasıyla rahatsız oluyor ve oğlunun “bir erkek gibi” davranmasını istiyor. Özellikle oğlunu eşinin paltosuyla Mary Poppins kılığına girmiş bir halde gördüğünde oğlunu sert şekilde cezalandırıyor.

Babam eve dönmeden önce odamdaki televizyona Mary Poppins DVD’lerinden birini koyup şarkılarını söylüyorum, en çok da içinde sihirli kelime geçen şarkıyı. Bir de babamdan gizli bir şekilde annemin dolabından aldığım, onun o sevdiği uzun paltolarından birini giyip dans ediyorum… Bir keresinde beni annemin kıyafetleri üzerimdeyken yakalamıştı. Eh, ben de bir daha asla ama asla böyle bir şey yapmayacağıma söz vermek zorunda kaldım tabii. Sonra da kendini, odasına kapattı. Bir lokma bile yemek yemedik o akşam.” (Palomas, 2015: s.55)

Babası, Guille’nin yaptığı hareketlerden hoşlanmadığı zaman kendisini ondan mahrum bırakıyor ve oğlunun ihtiyaçlarını göz ardı ediyor. Guille’nin babasında ataerkil toplumlarda çok sık gördüğümüz erkeklik olgusunun devam etmesi gerektiği anlayışı mevcut. Bir erkek ancak erkeksi işler yapabilir; futbol oynayıp, sert davranmak vb. Ancak Guille bu dar erkeklik kalıplarına sığmayan bir çocuktur. Bundan dolayı babası oğluyla dışarı çıktığında ondan utanır ve sık sık onu ilgilendiği şeylerden koparmaya çalışır. Guille küçük yaşlarından beri kız çocuklarıyla oynamakta, bebekler istemekte ve buz pateni gibi sporlarla ilgilenmektedir. Bunu karısının varlığında göz ardı eden baba, karısının yokluğunda artık göz ardı edemez ve oğluna öfke ile yaklaşmaya başlar. Guille ile babası arasında yaşanan bu erkeklik mücadelesi aslında günümüzde pek çok baba-oğul arasında yaşanan bir hadisedir. Babalarının istedikleri gibi olmaya çalışan erkek çocukları kendi isteklerini ve duygularını bastırır. Zamanla bastırılan bu duygular ve istekler babaya karşı bir öfkeye dahi dönüşebilir. Bastıramayan erkek çocuklarında ise babasına karşı bir mahcubiyet ve utanç duygusu hâkim olmaya başlar. Bu utanç ve mahcubiyet duyguları, Guille’nin psikoloğuyla konuştuğu kısımlarda net bir şekilde açığa çıkar. Bu anlamda kitap bize ataerkil toplumlarda baba ve oğul ilişkisinin nasıl olduğunu göstermesi adına önemli bir yerde durmaktadır. Bahsedilen ataerkil kalıpları içerisine oturtulan erkeklik davranışlarını Guille’nin babasına çiçek buketi getirdiği sahnede gözlemleyebiliyoruz.

“ “Senin için,” dedim buketi uzatarak… Babam hâlâ bir şey demiyordu ama yüzü biraz kızarmıştı. Ayağının ucunu hızlı hızlı yere vurarak oynatmaya başladı, bir de boğazından birkaç sefer tuhaf bir ses çıkardı… Babam yine aynı garip sesi çıkardı ve adam henüz ayağa kalkmadan elini omzuma koyup sinirli olduğu zamanlarda yaptığı gibi bağırmadan konuştu. Çiçekleri de bu saçmalıkları da bırak.” (Palomas, 2015: ss.119-120)

Bu sahnede aslında Guille babasıyla bir yakınlık kurmak adına yaklaşımda bulunsa da buket ile gelmesi babasını kızdırıyor ve utandırıyor. Babasına göre çiçekler sadece kadınlar içindir.

Guille’nin psikoloğu ile olan ilişkisi oldukça naif bir noktadadır. Her hafta görüştükleri seanslarda bir çocuğun annesinin yokluğunda babası ile olan ilişkisini o çocuğun gözünden çok yalın bir şekilde okuyoruz. Guille yaşadığı travmayı ve acıyı kendi içerisine atmış ve babasının iyi olması adına onun her dediğini yapma niyetiyle hareket eden bir çocuktur. Ancak dokuz yaşında bir çocuğun annesinin kaybını bu kadar göz ardı etmesi ve içine atması beklenebilir bir durum değildir. Bundan dolayı Guille de kendini Mary Poppins’ten yardım alarak anlatmaya çalışır. Babasıyla olan ilişkinin düzelmesi, en önemlisi babasının kendisini toplaması için Mary Poppins’e bel bağlar. Eğer Mary Poppins sihirli sözcüğünü söylerse babası ondan hiç gitmeyecektir. Çünkü şu anda babası bir ölüden farksız bir şekilde yaşamaktadır. Psikolog Maria, Guille’nin babasının bu halini ilgi çekici bir biçimde betimliyor.

“Guille, babasını küçük bir römorkörün, akıntıya kapılan yorgun bir gemiyi limana sürükleyişi gibi çekiyordu. “Sanki bir ölüyü çekiştiriyor,” diye düşündüm.”

(Palomas, 2015: s.80)

Psikolog Maria, Guille’den her hafta onu zorlayan ya da hayatında olup biten durumlar için resim yapmasını istiyor. Bu resimler bize babasıyla olan ilişkisini bütün çıplaklığıyla gösteriyor. Resimlerin çoğunda baba hep yalnız, arkası dönük bir şekilde bilgisayar ekranına bakıyor ve ağlıyor. Bu durumu fark eden Guille ise babasını rahatsız etmemek için sessizce kendi halinde odasında duruyor. Hatta zaman zaman altına kaçıran Guille, babası görmeden çarşafları yıkayıp, kurutup, seriyor. Bu durum çocuk için hem fiziksel anlamda hem de psikolojik anlamda zorlayıcı bir durumdur. Guille annesinin kaybı sonrasında babasına karşı aşırı bir hassasiyet geliştiriyor ve bu yaşadığı travmayla kendi kendine baş etmeye çalışıyor. Ancak bu kadar büyük bir travmanın ardından altına kaçırma gibi fiziksel davranışlar gerçekleşebiliyor. Babası, Guille’nin yaşadığı travmanın farkında değildir ve sadece kendi yaşadığı acıya odaklanmış durumdadır. Öyle ki Guille’de meydana gelen fiziksel değişiklikleri bile fark edemez. Ebeveyn kaybı yaşayan çocuklar her anlamda açık bir yara haline gelirler.

Ebeveyn kaybı ruhsal bir travma olarak ele alınır. Bu durumu yaşayan çocuklar duygusal, psikolojik ve davranışsal açıdan savunmasız hale gelmektedirler.” (Memiş, T., 2019)

Çocuk ve gençlik edebiyatında ölüm teması oldukça hassas işlenmesi gereken bir konudur. Çocuklar büyüme evrelerinde iyi ve kendilerini güzel hissetmelerine sebep olan duyguların yanında kötü duyguları da yaşamaktadırlar. Ölüm ise bu kötü duygulardan sadece birisidir. Çocuklar için genellikle ölüm geçici bir andır. Çocuk ölümle karşı karşıya kaldığında kaybettiği kişinin uzun bir uykuya ya da geziye çıktığını düşünür. 9-10 yaşlarına doğru ölümün gerçekliği ve somutluğunu kavramaya başlarlar. Bir Oğul adlı kitap da çocukların ölümle başa çıkmalarını oldukça saf ve naif hislerle kaleme alınmış bir metindir. Özellikle anne rolünün aile dinamiklerinden çıkmasıyla birlikte geride kalan baba ve oğulun ilişkilenmelerini yeniden düzenlemeleri ve yas süreçlerini birlikte geçirdiklerini göstermesi açısından Alejandro Palomas’ın çok iyi bir iş çıkardığı söylenebilir. Günümüzde var olan aile dinamiklerinde baba maddi olarak destek sağlama rolünü üstlenmiş durumdadır. Çocuğun bakımı ve gelişimiyle ilgilenmek ise annenin rolüdür. Guille ile babası arasında yaşanan iletişimsizlik ise tam olarak buradan kaynaklanmaktadır. Annesi vefat etmeden önce Guille ile babası arasındaki ilişki tam olarak sağlam diyemeyeceğimiz dinamikler üzerine kurulmuş. Baba çocuğuyla ilgili bütün kontrolü anneye bırakmış durumdadır. Ancak annenin yokluğunda çocuğunun sorumluluğunu nasıl alacağını bilememiş ve yaşadığı yas ile bocalamaya başlamıştır. Kitapta baba ile oğul arasındaki dönüm noktası Guille’nin dönem sonu gösterisinde yaşanmıştır. Dönem sonu gösterisinde Guille, Mary Poppins dansı yapmaya karar verir. Guille’nin böyle bir seçim yapmasında Mary Poppins’i sevmesinin yanında eğer sihirli kelimeyi söylerse hayatında olan bütün aksaklıkların düzeleceğini düşünmesidir. Ancak gösteri günü Guille, stresten ve kaygıdan altına kaçırır. Üstünü değiştirmek için girdiği tuvalette ise yanlışlıkla babasının çantasını aldığını fark eder. Bu durum karşısında ne yapacağını bilemeyen Guille, babasının üstünü giyip sahneye çıkar. Sahnede gösterisini düzenlemek yerine yetişkinlere çocukları anlamasına yardımcı olacak bir konuşmaya yapmaya başlar.

“…o zaman ben Mary Poppins olurum,’ dedim. Ben bir erkeğim ama olsun. Gerçi babam benim kadın gibi giyinmemden hoşlanmıyor. Ragbi oynamamı istiyor ama ben toptan ve bana gülmelerinden korkuyorum. Ragbi sahasının arkasında çiçek toplamayı, bir de meydandaki dans okulunda Billy Elliot gibi dans etmeyi daha çok seviyorum. Oraya sadece kız çocukları gittiği için babam çok utanıyor. O yüzden ona söylemiyorum, yani hem o yüzden hem de annem artık burada olmadığı için… Babam onu o kadar çok özlüyor ki ben görmediğim zamanlarda hep ağlıyor ve ayrıca bir deftere onun için mektup yazıyor. Aslında annem denizin altında yaşadığı için bence bu mektupları alamıyordur… Mary Poppins’le tanıştığım zaman işler kötüye gittiğinde ve yardım istediğimde sihirli kelimeyi tekrarlamamı söylemişti. Şimdi babamın yardıma çok ihtiyacı var. Annem gitmesin diye onu gardırobun üstündeki bir kutuya koymuş, ancak annem çoktan gitti. Belki sihirli kelimeyi söylersem annem beni duyar ve tıpkı istasyona gittiğimiz günkü gibi babama veda etmeye gelir. Böylece babam artık ağlamaz, bir daha hasta olmaz ve hiç ölmez.” (Palomas, 2015: ss.244-246)

Bu sözleri duyan baba, salonda kimseler yokmuş gibi oğlunun yanına gider ve ona Mary Poppins kostümünü giydirmeye başlar. Bu Guille ile babasının birbirlerini anladıkları ve ilişkilerini ilerlettikleri bir adımdır. Artık baba oğlunu bir kalıba koymak yerine onu olduğu gibi sevmeye ve onun hissettiği acıyı da görmeye başlar. Baba Manuel’in oğlunu fark edişiyle hayatlarında yeni bir pencere açılır. Eşini ani bir kazada kaybetmesiyle girdiği ölümü inkâr etme dönemi artık sonlanmıştır. Bundan sonra oğluyla ve onun ihtiyaçlarıyla beraber bu kaybı kabullenip yola devam etmeye çalışır. Metnin görece en çarpıcı kısmı, bir kaybın ardında kalan baba ve oğulun ilişkisini en güzel özetleyen cümle ise kitabın son cümlesidir:

Birlikte aydınlığa doğru ilerlerken bir kadının iki ayrı parçası gibi görünüyorlardı.” (Palomas, 2015: s.253)

Alenjandro Palomas’ın yazdığı Bir Oğul adlı kitap çocukların ebeveyn kaybıyla nasıl baş ettiklerini, nasıl bir süreçten geçtiklerini ve ne gibi zorluklarla karşılaştıklarını anlatan oldukça samimi bir metin. Kitapta farklı karakterlerin ağzından anlatımların olması, büyük bir kaybın ardında kalan çocuğun yalnızlaşmasını ve özellikle baba-oğul ilişkisinin tekrar nasıl şekillendiğini açıkça ortaya koyuyor. Dolayısıyla bu kitabı sadece çocukların değil, aynı zamanda ebeveynlerin bilhassa babaların okumasının çok faydalı olacağı söylenebilir.

Kaynakça

PALOMAS, A., (2015). Bir Oğul. Final Kültür Sanat Yayınları. 5. Baskı.

BOLAT-YILMAZ, E. (2018). Anne Baba Tutumlarının Çocukların Sosyal Becerileri Üzerindeki Etkisi. Uluslararası Çocuk Edebiyatı ve Eğitim Araştırma Dergisi, 2(2), 32-38.

KARAGÜL, S., GEDİKLİOĞLU, V.G., OKUYAN, H. (2012). Çocuk Edebiyatı Yapıtlarında Aile Kavramı. İlköğretim Online Dergisi, 11(2), 395-407.

AYTEKİN, H. (2008). Çocuk Edebiyatında Ölüm Teması. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (20), 89-102.

MEMİŞ, T. (2019). Ebeveynleri Boşanmış ve Ebeveynlerinden Birini Kaybetmiş Çocuklarda Depresyon ve Davranışsal Sorunlar. İstanbul Gelişim Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.

VURAL, G. (2021). Çocuklarda Ebeveyn Kaybı ile Ebeveyn Boşanmasının Travmatik Etkileri. İKSAD Yayınları.

ATTEPE, A. G. S. (2010). Anne Baba Kaybının Çocuklar Üzerindeki Etkileri. Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, 23 (23), 23-28

Yüzer, İ., Demez, G. (2021). Ataerkil Güç İlişkileri Bağlamında Baba-Oğul Etkileşimi. Akdeniz Kadın Araştırmaları ve Toplumsal Cinsiyet Dergisi, 4(1), 15-34.

Bu yazıyı paylaşın
error: İçerik koruma altındadır!!
Scroll to Top