Mitostan Logosa Anlatılar ve Mizojini

Şehnaz Helvacılar

“Evren, atomlardan değil hikâyelerden oluşmuştur.” der Muriel Rukeyser, gerçekten, kolektif ve bireysel hikâyelerden meydana gelen insanın varoluşunu en iyi hikâyeler anlatır.

Www.anitsayac.com verilerine göre 2008 yılında 66 kadın cinayeti saptanmışken 2021’in Ağustos ayının ilk günlerinde öldürülen kadın sayısı 216 ya ulaşmıştır. Elbette her sayının bir adı, her adın da sona erdirilmiş bir hikâyesi var. Ataerkil ideolojinin hâkimiyeti erkekten yanadır ve kadına karşı üstünlük kurma, kadını yok sayma, yok etme işleyişine sahiptir. Eril tahakküm kadına yaşam alanı ve hakkı tanımamakta, böylece eşitsizliğe ve de kadına karşı açık bir düşmanlığa yol açmaktadır. Bu düşmanlık, eril ideolojinin gücünden beslenip yüzyıllardır sürmektedir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğin kaynaklarına inmek için elbette çağlar öncesine ve de topluluk yasalarının yansıması olan mitik anlatılara daha yakından bakmak gerekir.

Mitler, dünyada sorularımızı anlamlı kılmanın bir yoludur. Bu yüzden varlığımızın anlamını mitoslarda ve masallarda buluyoruz. İnsan doğanın bir parçası olduğuna göre insana dair anlatılan her düşsel hikaye aslında insanı anlatır. Mitoslar, insanlığın; arzu, korku ve direnişini sembollerle anlatır ve farklı coğrafyalarda çeşitli mitik hikâyelerin anlatımları ve sembol dilleri benzerlikler gösterir. İnsanlığa referans olan bu hikâyeler, toplumsal cinsiyet konusunda da önemli semboller içermektedir. İnsanın sorgulama becerisinin ve yaratıcılığının da ürünü olan mitoslar, bulundukları topluluklardaki inanç sembolleriyle oluştukları için topluluk kodlarını da anlamamızı sağlarlar.

Tarım öncesi topluluklarda her şeyi yaratan doğayı temsilen ana tanrıçadır. Sözlü kültür anlatılarında yani yazı öncesi oluşturulan mitoslarda ana tanrıçanın sözü kutsaldır ve yasadır. Evren, ana tanrıçanın kendisidir. Adına ister Gaia ister İanna ister Kibele diyelim dişil olan birincildir. Ana tanrıça; toprağın, bereketin, doğurganlığın anası, topluluğun en önemli gücüdür. Örneğin Kibele, Anadolu’nun erken dönemlerinden itibaren görülür. Önemli bir inanç sembolü olan bu figür, farklı adlar altında Frigler aracılığı ile Antik Yunan’a oradan Roma‘ya geçmiştir. Frig yazıtlarında gördüğümüz bu ana tanrıça figürüne Frigler, ‘ana’ anlamındaki ‘Matar’ diye seslenmişlerdir. Helence yazılarda da yine ana anlamında ‘Meter’ diye seslenilmiştir. Yazılı dönemde bile tanrıça kültü etkilidir.

Ana tanrıçanın yanındaki erkek sevgili motifi de yine farklı yerlerde farklı zamanlarda benzer özelliklerle karşımıza çıkar. Attis, Adonis, Tammuz gibi adları olan bu erkeklerin ikincil rolleri vardır ve de yazgıları tanrıçaya bağlıdır. Özellikleri, mevsimlere göre ölüp yeniden dirilmeleridir. Attis, Antik Yunan ve Roma mitoslarına Kibele ile birlikte girer. Attis, Kibele’ye bağlılık sözü verir. Ancak ettiği sadakat yeminini unutarak ölümlü bir kızla evlenir. Düğüne gelen öfkeli tanrıçayı gören Attis yeminini hatırlar, dağlarda çılgınca koşar ve bir çam ağacının altında kendisini hadım eder. Kanlar toprağa dökülür, kanından menekşeler oluşur. Elbette bu mitte Kibele, toprağı temsil etmekteyken, Attis de ekini temsil etmektedir. Her yıl tohumlar tarlaya saçılacak ve benzerleri gibi tekrar yeryüzüne dönecektir.

Yerleşik hayatla birlikte kadının arka planda kaldığını görüyoruz, çünkü topluluklar zamanla yerleşmeye, hayvanları evcilleştirmeye, erkeğin üreme üzerindeki etkisini anlamaya başlar. Yerleşik düzende doğaya olan bağlılık azalmakta, aynı zamanda doğanın da başka bir deyişle dişil olanın da disipline edilmesi gerekmektedir. Böylece eril tanrı, yasa koyucu olarak toplumda ve anlatılarda yerini alırken kültür; mitoslardaki ana tanrıçaya dair izleri zamanla silerek güçsüz ve erkeğe bağımlı kadın anlayışını oluşturur. İster adına mitos- logos karşıtlığı diyelim ya da doğa-kültür karşıtlığı, sonuçta bu durum doğaya ve kadına ait olanı reddederek erkekliği inşa ederken anlatılarda da dişilden erile bir transformasyon gerçekleşir.

Ataerkinin egemenliğinde oluşturulan kültür ile, kadının dengesiz bir ruh haline sahip olduğu; karmaşık, tutarsız, kinci ve meraklı gibi kadına uygun görülen özelliklerinin   anlatıldığı hikâyeler ile tragedyalar yazılmıştır. Söz dişildir. Doğanın dilidir. Oysa yazı döneminde kadın, tüm kötülüklerin anası olarak resmedilir. Erkek düzen, yeniden kadının güçlü olduğu zamanlara dönme korkusuyla ve bu korkudan kaynaklanan düşmanlığının tüm izlerini hikayelere aktarır. Anlatılarda “böyle yaparsan başına böyle belalar gelir” ana fikri hakimdir. Ataerkinin onaylamadığı durumlarda ise kadına ceza vermenin meşru olduğu anlayışı zamanla pekiştirilir. Cezayı kimler verecektir peki? Baba, erkek kardeş ve diğerleri… Kimin adına? Erkek tanrının sözü onu temsilen babanın, kocanın sözüne dönüşür ve binlerce yıldır da egemenliğini sürdürür. İlk kadının yaratılış miti yani Pandora, bu açıdan önemlidir; Prometehus ve Ephimetheus’a ceza vermek isteyen Zeus, bir kadın tasarlar. Pandora, yaratılan ilk kadın… Hiçbir erkeğin karşı koyamayacağı şehvet uyandıran bu kadın, tanrıların elbirliği ile yaratılır. Avare, yalancı, kurnaz ve de meraklı bir cins Pandora. Ephimetheus, Pandora’yı görür görmez aşık olur. Ama Pandora, Zeus’un düğün hediyesi olan kutuyla gelir. Bu kutuyu Zeus, Pandoraya verir ve asla açmamasını ister. Pandora’nın gün geçtikçe içi içini kemirmeye başlar ve meraktan duramaz, kutuyu aralar. Bütün hastalıklar, felaketler, kötülükler dünyaya yayılır. Dünyadaki bütün kötülüklerin sebebi olarak kim gösterilmektedir? Kadınlar. Kadının meraklı, yalancı, kıskanç olduğunun altı çizilir. Eril buyrukları dinlemediğinde kadının kötülük yayacağı iletisi açıktır. Farklı zamanların farklı coğrafyalardaki benzer hikayeler, Eski Ahit ile birlikte tek tanrılı dinlerde de karşımıza çıkar.

Kadının yaratılması hikâyesi Eski Ahit’te şöyle başlar: tanrı cennet bahçesinde mutlu ve kendinden memnun bir canlı yaratır: erkeği yani Adem’i. Havva da Pandora gibi çok sonra yaratılır. Tanrı, Adem’in bir yardımcıya ihtiyacı olduğunu düşünerek onun kaburga kemiğinden yaratır Havva’yı. Havva da Pandora gibi söz dinlemez. Bilgi Ağacı’nın meyvesinden yememesi yolundaki emri dinlemez yılanın onu kandırdığı bahanesine sığınır. Tanrı, Havva’ya: “Sana hamileliğinde öyle acılar çektireyim ki çocuğunu acılar içinde doğurasın ama kocana duyduğun arzu sürsün; o senin hükmedenin ve efendin olsun” der.

Dinlerde ilk günahı işleyen ve Adem’in de cennetten kovulmasına neden olan günahkar, ayartıcı Havva figürü günümüzde bile etkisini sürdüren bir kadın temsilidir. Havva yüzünden insanoğlu açlık, yoksulluk, kıtlık gibi felaketlerle cezalandırılmıştır. O halde artık kadının görevi erkeğe sadık olmak ve çocuk doğurmaktır. Çocuk doğururken çekilen acılar da erkeğin kaburgasından yaratılan Havva’nın cezası olacaktır. Peki masallar? Aynı anlayış masallarda da görülür. Masallar da arkaik zamanların mitleri olduklarından değişerek ve kültürün kurucu iradesine eklemlenerek gelmişlerdir günümüze. Masallarda kadının toplumsal ilişkileri ev içinden ibarettir ve aile bütünlüğünü ve sürekliliğini koruma göreviyle oluşturulmuştur. Birçok masalda kadın; erkeğe yardımcı olmak, iffetini korumak, meraklı olmamak, erkek kurbağa ya da canavarsa bile onu sevmek, az konuşmak ve de hep affedici olma görevleriyle karşı karşıya kalmıştır. Peri masallarının çıktısı, genç kızın edilgen olduğu/olması gerektiğidir. Uyuyan Güzel iradesizdir. Güzel olduğu ve ‘uyuduğu’ yani sorunsuz olduğu için seçilir Prens tarafından. Erkeğin kadına verdiği ödül ise evliliktir. Peki ya masum genç kızların dışındaki kadınlar nasıl anlatılmıştır masallarda? Bu kadınlar etkindirler. İktidar peşindeki hırslı kadınlardır.  Aklını kötülük için bile olsa kullanan, doğadan zehir/panzehir yapan, başına buyruk olan. Meraklı ve söz dinlemeyen Pandora gibi, Havva gibi…

Bitirirken, tüm kötülükler Pandora yüzünden mi dünyaya saçıldı bilinmez ama kültür inşa edilirken tanrısal iktidarı erkek tanrılara karşı kaybettiği için kadın, erkekliğin ‘öteki’sine dönüşmüştür ve bu tehlikeli öteki, tanrısal gücün yeryüzündeki temsilcisi olan erkeklik tarafından zincire vurulmuştur diyelim ve ‘büyük insanlığın’ bu zincirleri kıracağı günlerin hülyasıyla yazıya son verelim.

Bu yazıyı paylaşın
error: İçerik koruma altındadır!!
Scroll to Top