Masalların Ölü Anneleri

Yasemin Yılmaz Yüksek

Masallarda cinsiyet kimliklerinin nasıl inşa edildiğine bakıldığında, stereotipik karakterlere bahşedilmiş belirli toplumsal rollerin ön plana çıktığı görülür. Erkek, yönetici (kral) ve kurtarıcı (prens, avcı) görevlerini üstlenirken kadın kimliği, anne ve anne olmayan olarak ikiye ayrılır. Bu gruplandırmada doğurganlığa sahip karakterler masalların başında iyi kalpli kraliçeler olarak resmedilirken, anne olma potansiyeline sahip prensesler ise uyumlu ve itaatkâr doğaları neticesinde evlilikle ödüllendirilerek anne olma şansına kavuşurlar. Bu iki kategorinin dışında kalan kadınlar ise yaşlılık ve çirkinlikleriyle nam salmış cadılardır ki çoğunlukla doğurma potansiyeline sahip genç ve güzel kızı yok etmeye çalışırlar. Cadı karakterlerin kadınlığı masallarda örtük olarak verilmiş, kadın olma durumu güzel, masum ve zarif olmakla eşdeğer tutulmuştur. İngiliz yazar Örneğin, George MacDonald’ın “The Light Princess” adlı masalında cadı, yaşlı ve çirkin bir kadındır. Kralın kız kardeşlerinden biri olan Makemnoit, sarayda gerçekleşecek vaftiz törenine çağrılmayınca büyük bir öfkeye kapılır ve saraya giderek on iki perinin iyilik dilekleri sunduğu kraliyet bebeğini lanetler. Lanetin ne olduğu, prensesin bu kehanetle nasıl mücadele ettiği ya da kimlerin yardımına ihtiyaç duyduğu bugüne kadar tartışma konusu olurken daha az değinilen bir başka husus Makemnoit’in cadılıkla özdeşleşen kötülüğüdür. Masalda Makemnoit kötülerin kötüsü olarak adlandırılır. Sahip olduğu üstün zekâsını sadece kötülük yapmak için kullanan, öfkesi ve nefreti gözlerinden taşan biridir. Bu bakımdan Ortaçağ Avrupası’nın çok tanıdık olduğu bir cadı tiplemesidir. Etrafındakilere düşmanca bakar. Kırışık derisi, suratını kaplayan alnı ve geniş bedeniyle ‘çirkin’ görünümlü bir kadındır. Makemnoit çirkin ve kötü olduğu kadar bilgilidir de. Engin felsefe ve doğa bilimleri bilgisi onu diğer perilerden farklı kılarak ‘cadı’ konumuna oturtur ve bu bilgileri prensesin yerçekimini yok edecek bir kehanette bulunmak için kullanır. Bilgi sahibi, donanımlı bir insan olduğu için çekinceli yaklaşılan, bilgisi büyücülükle bağdaştırılan bu kadın tiplemesi klasik masallarda sıklıkla kullanılan, dahası ihtiyaç duyulan bir karakterdir. Öyle ki prensesin masumiyetinin, güzelliğinin ve erke muhtaçlığının ön plana çıkarılması için kötü/üvey/cadı karakterler gereklidir. Bu karşıtlığın dışında kalan kadın karakterler ise masalda gölge karakter pozisyonundaki ölü annelerdir. Birçok klasik masalda annenin masalın hemen başında ölmesi ve ana karakterin mücadelesine yalnız başlaması anne-kız ilişkisi bağlamında belirli bir söylemi olan masalların yapısal bir özelliğidir.

Avrupa masal geleneğinin en çok dolaşıma girmiş masallarından Sindirella/Külkedisi’nde annenin masalın hemen başında kızına iyi telkinlerde bulunarak öldüğü, masal boyunca yalnız kalan kızı beyaz bir güvercinin takip ettiği görülür. Beyaz bir kuşla temsil bulan anne; günahsız, koruyucu bir melek pozisyonuna yerleştirmiştir. Rapunzel masalındaki anne karakteri ise masalın hemen başında iştahını yenemediği için cezalandırılmış bir kadındır. Hamileyken canı marul çeken kadın, komşusunun bahçesinden kocasına marul çaldırtmasının cezası (bazı versiyonlarda kendi çalar) olarak henüz doğurmadığı çocuğuna annelik yapma hakkını kaybeder. Böylece masalın girişinde kendi kararını uygulayan kadın “sessizleştirilmiş” ve pasif konuma itilmiştir (Gilbert & Gubar, 36). Bireysel gelişimini anneyle kuracağı bağ üzerinden tamamlayacak olan genç kız karakterlerin anneden koparılması, yolculuğa yalnız çıkmalarına ve serüven boyunca erkek karakterlerin yardımına muhtaç kalmalarına sebep olacaktır. Bir başka deyişle kadının toplum içinde güvenli bir şekilde var olabilmesi erkek güdümünde bir yaşam ile mümkündür. Kendi doğruları ve kararlarıyla yalnız yaşamak isteyen kadınlar için belirlenen kimlik ise cadılıktır.

Avrupa’da edebi masal geleneğinin ortaya çıkışı ve yayılması konusunda çalışan birçok alan uzmanı sözlü edebiyat ürünü olan masalların edebi ve toplumsal bir söylem türü olarak değiştirilerek çocuklara sunulduğu ve bu yolla çocuğun eğitilmesi işlevine hizmet ettiği konusunda hem fikirdir. Toplumsal normların ve kimliklerin çocuğa aktarılması amacıyla ideolojik bir çıkış noktasından hareketle yazarlar, masalları toplumsal bir söylem aracına dönüştürmüş, dönemin değerlerine uygun karakterler yaratmışlardır (Zipes, 1983: 3). “Kırmızı Başlıklı Kız” masalının Fransa kırsalında anlatılan ilk örneklerinde kurdu kendi zekâsıyla alt ederek ondan kaçmaya başlayan ana karaktere, nehir kıyısında çamaşır yıkayan kadınlar yardımcı olur ve masal kurdun nehre düşmesiyle biter. Fransa köylerinde genç kızların çocukluktan ergenliğe geçişlerinde terzi bir kadının evine gönderilip kadın olmanın inceliklerini öğrendikleri ve on beşinci yaş günlerini bir kilisede kutlayarak kadınlığa adım attıkları gerçeğinden yola çıkılarak söylenegelmiş bu masal, kadın dayanışmasına da örnek teşkil eder. Ne var ki bu detaylar on yedinci yüzyıl Avrupası’nda Perrault ve sonrasında Grimm kardeşlerin başlattığı derleme masallarda atılmış ve masal türü tamamen ahlaki bir öğretiye dönüştürülmüştür. Benzer şekilde, annesinin pişirdiklerini büyük annesine götürmek için yola çıkan ve fakat kırmızı bir başlık takmayan kız, dikiş iğnesi ve toplu iğnelerden oluşan iki yol ayrımına geldiğinde birçok versiyonda dikiş iğnesi yolunu seçer. Böylece toplu iğnenin temsil ettiği bakireliktense, dikiş iğnesi sembolüyle tasvir edilen cinsel olgunluğu tercih eder (Windling, 1997). Annenin başlattığı ve büyükannenin de dâhil olacağı bu kendini, bedenini ve cinselliği keşfetme süreci yine derleme masallarda yok sayılarak kızın saflığı, bilgisizliği ve itaatsizliği çerçevesinde kurgulanır. Kural koyucu iktidar mekanizmasının erkeklerden oluştuğu dönem ve coğrafyalardaki edebiyat söyleminin de erkek kurallarına göre oluşturulması kaçınılmaz. Erkeklerin yazdığı masallarda kadınların birbirine düşman olması, anne-kız bağının masalın hemen başında koparılması ve kötü üvey anne/cadı tiplemesinin yaygın şekilde kullanılması kadınların iyi ve kötü olmak üzere iki gruba ayrıldığını göstermektedir. İyi gruptaki itaatkâr kız çocuk ve annenin ayrı düşürülerek olası kadın birlikteliğinin önüne geçilmesi ve bu şekilde erkeklere koruyucu, kurtarıcı rolü vermenin önünün açıldığı da aşikârdır.

Patriarkal toplumlarda gerçek kadın deneyimini resmeden yaygın kullanımdaki Rapunzel, Uyuyan Güzel, Pamuk Prenses ve Sindirella gibi masallarda kadınlar erkeklerin gözüne hoş görünmek için sürekli bir rekabet içerisindedir. Bu rekabetin evrildiği düşmanlıktan ve kadının kadına kurduğu tuzaktan çıkış yolu ise yine bir erkeğe aittir. Anne-kız ilişkisini konu edinen birçok feminist psikanalitik çalışma masallardaki kötücül anne karakterine odaklanarak Freud’dan beslenen hâkim psikanalitik görüşü tartışmaya açar. Freud’un kız çocuğun öz annesine karşı hissettiği aşağılık kompleksini ve buna bağlı olarak ortaya çıkan öfkesini kavramsallaştırdığı durum, sonraları Bruno Bettelheim tarafından da benimsenmiştir. Bettleheim, gerçek hayatta çocuğun öz annesine duyduğu öfkenin masallarda üvey/kötü annelere yansıtılarak dizginlendiğini öne sürmüştür. Yirminci yüzyıl feminist eleştirisi Freud’un psikanalitik görüşlerinin fazlasıyla eril bir dil içerdiğini öne sürmüş, annesine öfke besleyen kızın erkek egemen bir toplumda yetiştiği gerçeğini göz ardı ettiğini dile getirmişlerdir (Fisher & Silber, 2000). Çocuğun, öz annesinden gördüğü baskıdan kaynaklanan öz anneye duyduğu öfke ve bu öfkenin üvey anneye yansıtması masalın ehlileştirme rolüne hizmet eder. Böylece öfkenin altında yatan eril faktörlerin de fark edilmesini engeller. Freud’un anlayışına göre öz anneyi suçlayan, onunla bağ kuramayan ve bu sebeple benliğinde açılan boşluğu romantik yakınlaşmalarda arayan genç kız, karşısına çıkan prense bağlanacak ve evli bir kadın olarak kimlik bulma sürecini tamamlayacaktır. Üvey annenin temsil ettiği kadınlık anlayışı ise masalın sonunda genç kızın prensle evlenerek mutluluğu yakalaması sonucunda cezalandırılır. Yazının başında bahsi geçen George MacDonald eserinde ve Pamuk Prenses, Sindirella, Uyuyan Güzel gibi klasik masallarda üvey anne, sahip olduğu cadılık güçleriyle prensesin hayatında olacaklara karar veren ve anlatıda hiçbir erkek tarafından kontrol edilemeyen biri olarak sonunda erkek masal anlatıcısı tarafından cezalandırılır.

Pamuk Prenses masalında aynayla konuşan anne karakteri, prensesin hayatını şekillendirmeye çalışan, aynayla konuşma gibi gizli güçlere sahip bir cadı tiplemesidir. Gilbert ve Gubar’a göre genç kızın güzelliği karşısında kendi kadınlığını tehdit altında gören kraliçe, prensesi manipüle etmeye ve ortadan kaldırmaya çalışır. Konuşan ve kraliçenin güzelliğini her sabah tekrar eden ayna, ataerkil düzenin sesiyle konuşur (38). Genç kızın güzelliği aktif bir cinsel yaşamı imlerken, kraliçenin yaşlanıyor olması tıpkı George MacDonald’ın Makemnoit karakteri gibi menopozla birlikte anılan orta yaş korkusunu beraberinde getirir. Patriarkal bir düzende en bariz mutlu sonun evlilik olduğu düşünülürse bu evliliği çocukla zenginleştirmek kadından beklenen, olmaması durumunda kadını diğer kadınlar içerisinde önemsiz konuma düşüren bir gerçekliktir. Yaşlanan ve güzelliğini yitiren kadın kaybettiğinin yerine onu yeniden güçlendirecek ve kralın yaşamında yer almasını devam ettirecek bir seçenek bulur. Kraliçe, Pamuk Prenses’in nasıl öleceğine karar vermekte, tabiri caizse bir ölüm hikâyesi yaratmaktadır (39). Ne var ki bu yaratıcı edim, patriarkal bir metinde belirli bir yere kadar izin verilir ve kraliçe masalın sonunda cezalandırılır.

Klasik masalların daha az bilinenlerine bakıldığında ise öz annelerin masalın başında öldükleri, üvey annelerinse öldürülerek cezalandırıldıkları görülür. Örneğin, “On İki Erkek Kardeş” masalı her ne kadar genç bir kızın on iki erkek kardeşini babalarının kehanetinden kurtarma çabası olarak anlatılsa da iyi anne-kötü anne karşıtlığı korunur. Masal başında öğüt veren öz annenin masalın geri kalanında hiç yer almaması, kızın ormanda karşılaştığı kötü bir büyücünün onu lanetlemesi, bu lanetten yine bir kralla evlenerek kurtulması ve kralın annesinin kötülük yapmak isterken cezalandırılıp ölmesi, kadınların ancak erkeklerle beraber güvende olabileceği mesajını verir. Kötü üvey anne/cadı karakterinin cezalandırılmadığı, hatta masal sonunda üstün geldiği anlatılara örnek olarak verilebilecek Mother Trude masalı ise, Grimm kardeşlerin çocuklara uyarı niteliğinde yazdığı bir ahlak masalıdır. Anne babasının öğütlerini hiçe sayarak cadının evine giden küçük bir çocuğun cadı tarafından ateşe atılarak öldürülmesi şeklinde kurgulanan anlatı Frau Trude’yi bilgi sahibi kötü bir kadın olarak resmeder. Kendi kendine karar alma, eyleme geçme ve diğer hayatları etkileme gücü olan kadın, masallarda ancak cadı kimliğine sahip olabilmektedir. Klasik masallarda ortaya çıkan bu cadı arketipi folklordeki cadı arketipiyle doğrudan ilişki içerisindedir. Doğum yaptıran, topladığı otlardan hazırladığı karışımlarla hastalık iyileştiren ve her ne kadar kilise karşı çıksa da kadınlara doğal yollarla kürtaj uygulayabilen kadınlar sahip oldukları bu yeteneklerinden ötürü ‘cadı’ olarak adlandırılırlar (Cooray, 2016: 1). Toplumsal hayatta üstlendikleri görevler pişirme, doyurma, temizleme ve doğurmayla sınırlı olan kadınların en fazla kullandığı kazan ve süpürge gibi eşyalar da zaman içerisinde cadılıkla bağdaştırılmış, masallar yazıya aktarılırken cadı karakterler çoğunlukla bu eşyalarla tasvir edilmiştir (Doyle, 1993: 22). Doğum yaptırma ve hasta iyileştirme gibi yetenekler ‘gizli güçler’ sınıfına alınarak cadılıkla bağdaştırılmış, 15-16. Yüzyıl Avrupa’sında yakılarak ortadan kaldırılan kadın, klasik masallarda da cezalandırılarak etkisiz hale getirilmiştir.

Yetişkinliğe geçiş sürecinde anneyle bağ kuramayarak arayışına yalnız başlamak zorunda kalan genç kız, babanın da gölge karakter olması sonucu aslında tek başına hareket etme şansı bulmuş gibi görünse de başına gelen kötü olaylardan ancak bir prensin yardımıyla kurtuluyor olması kadın kimliğinin ataerkil güç mekanizmalarınca oluşturulduğunu bir kez daha gösterir. Sandra Gilbert ve Susan Gubar’ın geleneksel masallardaki kadın kimliğinden kaçış yoktur şeklinde dile getirdikleri önerme, eril edebiyat anlayışını sorgulayacak yeni bir dil ihtiyacını da hissettirmektedir. Bu ihtiyaçtan yola çıkarak ve geleneksel cinsiyet rollerini ters yüz etmek amacıyla günümüzde kaleme alınan birçok anti-masal, kadınlar arasındaki ilişkileri yeniden tanımlayarak daha evrensel ve çağdaş bir kadın deneyimi sunmayı amaç edinmektedir.

Kaynakça

Cooray, M. (2016). The Transformation of the Folk Witch into the Fairy Witch in Children’s and Household Tales of the Brothers Grimm. http://repository.kln.ac.lk/jspui/bitstream/123456789/15067/2/ICFLT.208-210.pdf

Doyle, LK. (1993). Broomsticks for Witches? The Development of the Role and Portrayal of the Witch in Children’s Literature from 1927 to the Present Day. https://hdl.handle.net/2134/27454.

Fisher, Z. & Silber, E.S. (2000). Good and Bad Beyond Belief: Teaching Gender Lessons Through Fairy Tales and Feminist Theory. Women’s Studies Quarterly, 28(3/4): 121-136.

Gilbert, S.M. & Gubar, S. (2020). The Madwoman in the Attic:The Woman Writer and the Nineteenth-Century Literary Imagination. London: Yale University Press.

Windling Terri. (1997). The Path of Needles or Pins. https://www.terriwindling.com/folklore/red-riding-hood.html

Zipes, Jack. 1983. Fairy Tales and the Art of Subversion: The Classical Genre for Children and the Process of Civilization. London: Heinneman.

Bu yazıyı paylaşın
error: İçerik koruma altındadır!!
Scroll to Top