İki Yatılı Okul Metni: “Çavdar Tarlasında Çocuklar” ve “İnatçı Kız”

Necdet Neydim

Jean-Jacques Rousseau’nun “Emile” isimli kitabını yazması, 1761 yılının ardından toplumsal dönüşümlerde bir çıkış noktası oluşturur. Roussseau, ebeveynlere “Çocuklarınızı sevin ve onlarla gurur duyun!” der Emile’de. Bu aslında farklı biçimde algılanır ve çocuklarıyla gurur duymak isteyen aileler onları yatılı okula gönderir. Daha önce dinî kurumların kullandığı yatılılık sistemi modern okul anlayışında da yerini alır. Bu konu edebiyata yansıdığında oldukça farklı yaşam tanıklıkları ve eğitim anlayışları ile karşılaşırız. Üstelik bu kız ve erkek çocuklar için ayrı ayrı yaşanan ve o çocukların yaşamında silinmez izler bırakan bir tanıklığa dönüşür.

Bu metnimizde iki romanı ele almaya çalışacağız. Bir erkek ve bir kız romanı. İkisi de yatılı okul gerçeğinden yola çıkıyor ve dönemsel bağlamda alımlamasıyla birlikte önemli bilgileri bize taşıyor.

Çavdar Tarlasında Çocuklar (özgün adıyla “The Catcher in the Rye”), Amerikalı yazar Jerome David Salinger`in 1951 yılında basılmış romanıdır. Times dergisi ve okuyucular tarafından 20. yüzyılın İngilizce yayımlanmış en iyi yüz eseri arasında sayılan Çavdar Tarlasında Çocuklar, günümüzde hâlen birçok kişi tarafından “20. yüzyıl modern edebiyatının başyapıtı” olarak değerlendirilmektedir. Amerika’da ergen edebiyatı bağlamında bir dönem yasaklanan ve aynı zamanda da en fazla okurla buluşabilen bir kitaptır. Kitapta, kitabın başkahramanı Holden Caulfield`ın ağzından, yatılı okuldan atılmasıyla başlayan üç günlük süreç anlatılır.

19. ve 20. yüzyıl hem doğalcılık hem de gerçekçilik akımlarının baskın olduğu yüzyıllardır. Amerika’da büyük bunalım ve ardından gelen 2. Dünya Savaşı, edebiyatı da etkilemiş ve varoluşçuluk akımlarıyla birey farklı bir yere konmaya başlanmıştır.

Toplum ve birey; bir yandan Sanayi Devrimi ile bunun getirdiği sorunlar, iktidar ve güç peşinde kaybedilen savaşlar ve sonuçta kendi varoluşunu ve bunun temelinde yatan değerleri sorgulamaya başlayan toplum yapısı…

J. D. Salinger,“Çavdar Tarlasında Çocuklar” (The Catcher in the Rye, 1951) ile eğitim sistemine ve topluma olan tepkisini ortaya koyar. Hayata olan alaycı yaklaşımıyla kitabın kahramanı genç Holden Caulfield, amaçsızlığı, yaşadığı yabancılaşmayı ifade tarzındaki açık saçıklık ve hayata tepkisiyle farklı kuşaklara seslenmeyi başaran bir anti-kahramandır.

Metin okur tarafından duygusuz ve sıkı kuralları olan bir dünyada bireyin yabancılaşmasının öyküsü olarak benimsenir. Holden, birçok okuyucu için kültürel baskının öbeğinde kısıtlanamayacak saf bireyselliğin sembolü hâline gelir.

Romanın kahramanı Holden Caulfield, ergenler için topluma karşı duruş açısından bir sembol haline gelmiştir. Kamuoyunda John Lennon’u öldüren ve Başkan Ronald Reagan’a suikast düzenleyen saldırganların okudukları kitap olarak ön plana çıkan The Catcher in the Rye bu kötü şöhretine karşın başka bir Amerikan başkanı olan George H. W. Bush tarafından gençlik yıllarında kendisine ilham veren kitaplar arasında gösterilmiştir.

Salinger’de yayınlanmasından iki yıl sonra kitapla ilgili bir söyleşide kitapta anlatılanların bir nevi otobiyografi olduğunu söylemiş ve şöyle demiştir: “Çocukluğum, o kitaptaki oğlanınkine çok benzer geçti. İnsanlara bundan bahsetmek büyük bir ferahlama getirdi.”

“Çavdar Tarlasında Çocuklar” romanı, büyümek istemeyen bir çocuğun, daha doğrusu yetişkin olmak istemeyen bir ergenin yaşadıkları üzerine kuruludur. Roman, 17 yaşındaki Holden’in bir önceki sene (muhtemelen 1949 yılında) başından geçenleri anlatacağını söylemesiyle başlar. Ancak okuyucu Holden’in yaşadıklarından ziyade kafasının içindekilerle yüz yüze kalır. Romanın olay örgüsü sade, olaylara ev sahipliği yapan mekânlar kısıtlı ve anlatılanların geçtiği zaman dilimi de üç gün gibi kısa bir süredir. Holden daha önce de birkaç okuldan uzaklaştırılmıştır ve bu seferki okulu olan Pencey Prep’ten de Noel’den birkaç gün önce uzaklaştırılmış olduğunu öğrenir. Noel tatilini de fırsat bilerek okuldan ayrılması gereken tarihten birkaç gün önce ayrılmaya karar verip ailesinin yaşadığı New York’a gidip bir otele yerleşir ve kendini sokaklara atar. Ailesiyle yüzleşmek istemediğinden onlardan habersiz New York’ta bulunduğu bu süreçte, hayat kadınlarından bağış toplayan rahibelere, eski öğretmenlerinden okul arkadaşlarının annelerine kadar birçok kişiyle görüşür, birçok kişiyi arar ve aynı zamanda şehirde dolaşmaya devam eder. Başından geçenleri anlatan Holden, konuşmaya devam ettikçe her ne kadar farkında olmasa da büyümekten, yetişkin olmaktan çekinen, yetişkinlik ve çocukluk arasındaki evrede tıkanmış olan ve psikolojik bir çöküşe doğru sürüklenen bir anlatıcı profili çizer. Muhtemelen bu yüzden Holden’in anlattıkları sıkıntı, depresyon, nefret, karmaşa, karamsarlık ve endişeyle doludur.

Holden’ın içinde bulunduğu evredeki ruh hâli ve yaşadığı ikilem anlattıkları üzerinden de sık sık görülür. Bir yanda çocukluğun masum yönleri, diğer yanda yetişkinlikten alınan yozlaşma vardır. Kitap boyunca Holden’in mutluluk ve pişmanlık, güven ve korku, neşe ve keder arasında gidiş gelişleri bu durumla ilişkilendirilebilir.

Holden’ın bahsettiği tüm karakterlerin içinde tek değer verdiği ve romanın gidişatına yön veren yegâne karakter, Holden’ın 10 yaşındaki kız kardeşi Phoebe’dir. Bunun dışında bir de 3 yıl önce lösemiden ölen erkek kardeşi Allie vardır. Allie’nin ölümü Holden’i çok etkilemiştir ve acısını hâlâ içinde taşımaktadır. Kız kardeşinden her bahsedişinde övgü dolu sözler sarf eden Holden ile Phoebe arasındaki ilişki romanın tek samimi ilişkisidir. Bununla birlikte kendi dünyasında yaşayan, benmerkezci Holden’in sadece Phoebe söz konusu olunca kendinden başka bir insanı umursadığı görülmekte, hatta kendi yaşamına bile etki edecek kararlar verebilmektedir.

Genelde kız kardeşiyle ilişkisi ve ona karşı duyduğu kaygılar ve özelde bu olay Holden’in yetişkinlikle çocukluk arasındaki çatışmasının derinleştiği noktayı de işaret etmektedir. Başından geçenleri anlatırken kullandığı küfür ve cinsellikle dolu diline ve umursamazlığına rağmen Phoebe söz konusu olduğunda kahramanımız bundan uzaklaşır, tedirginleşir, kaygılanır ve kız kardeşinin başına bir şey gelmesinden veya belki de bir yetişkin olarak onu taşımaktan korkar.

Kararından vazgeçtikten sonra Phoebe ile bir lunaparka giden Holden, orada atlıkarıncada eğlenen çocuklara bakarken çocukluktan yetişkinliğe geçişin acısını dile getirir bir şekilde: “… sonra ata bindi ve bana el salladı, ben de ona el salladım… Ama iyi ıslandım yine de. Hiç umursamadım. Birdenbire kendimi acayip mutlu hissettim, Phoebe’yi böyle durmadan dönerken görünce. Az kalsın haykıracaktım, kendimi felaket mutlu hissediyordum. Felaket güzel görünüyordu yalnızca, üstünde mavi mantosuyla filan dönüp duruyordu. Tanrım, keşke siz de orada olsaydınız.”

“Comin’ Through the Rye” şiiri Salinger’ın metaforik kitap başlığının ( The Catcher in the Rye) çıkış noktasıdır. Bir İskoç şairi olan Robert Burns’ün bu şiiri, daha sonra bestelenerek bir çocuk şarkısı olmuştur. Holden yolda yürürken bu şarkıyı söyleyen bir çocuk görür ve çocuğun neşeli, umarsız tavrı çok hoşuna gider. Fakat şarkının sözlerini yanlış duyar. “Gin a body meet a body/ comin’ through the rye.”, yani “Rastlarsa birine biri, çavdarlar arasında.” mısrasını “Gin a body catch a body/ comin through the rye.”, yani “ Yakalarsa birini biri, çavdarlar arasında.” olarak duyar. Başlığın ne olacağı sorulduğunda Robert Burns’un bir şiirinden bir alıntı yaparken hata yapar ve “The Catcher in the Rye” (çavdar tarlasındaki tutucu/ yakalayıcı) der. Burns’un şarkısı “Comin’ Thro’ the Rye” günümüzde farklı versiyonlara sahiptir. Her versiyonda şarkı sözleri farklılıklar taşır. Bazılarında şarkı çavdar tarlasında yere uzandığı için eteği ıslanan bir kadını anlatır. Diğerlerinde ise çavdar tarlasında olmayı sorgulayan bir kadını konu alır. Ama hepsinin ortak bir noktası vardır: “Çavdar tarlasında karşılaştığın birini selamlamak ve öpmek yanlış mıdır, hele de o kişiyle ciddi bir ilişkin yoksa? Bunu tüm dünya bilmek zorunda mıdır?” Şarkı bu noktada açık bir şekilde cinselliğin sıradanlaşmasını sorgulamaktadır. Holden’ın hikâyesinde de rahatsız edici bir şekilde yansır. Holden düşlerinde masumiyetin tek koruyucusu olan beyaz şövalyenin çağdaş versiyonudur. Kocaman bir çavdar tarlası hayal eder ve çavdarlar o kadar uzundur ki oyun oynayan küçük çocuklar koşarken yönlerini saptamaktan acizdirler. O ise tarladaki tek yetişkindir. Yapması gerekenin o çocukların uçurumdan aşağı düşmemeleri için kenara yaklaşanları yakalamaktır. Uçurumdan düşmek demek çocukluğun ve özellikle cinsel masumiyetin kaybı demektir. Dönemi etkileyen ana motif olarak geçerlidir bu durum. İçerdiği anlam da çocukları uçurumdan düşerken yakalamak, bu bağlamda onları cinselliğe adım atacakları ergenlikten korumaya çalışmaktır.

İnatçı Kız (Emmy Von Rhoden)

İnatçı Kız (1883), İlse Macket adlı genç kızın yatılı okul yıllarını yansıtır. İlse, vali yardımcısı olan babasının çiftliğinde deli dolu bir yaşam sürdürür ve üvey annesinin onu terbiye etmesine boyun eğmez. Bayan Reimar’ in yönettiği yatılı okulda zaman içerisinde iyi davranışların yanında, dik başlılığını ve direnmesini dizginlemeyi öğrenir. Yine bu süre içerisinde üstün niteliklere sahip bir kız evlat ve kadın olarak eğitilir. İlse’nin eğitiminde, direnmekten vazgeçmeyince sevdiklerini yitirdiğini anlatan okul öğretmenlerinden Bayan Güssow’un yaşam öyküsü, ayrıca tiyatro sanatçısı olarak kendini mesleğine adayan annesinin ilgisizliği yüzünden ruhsal ve bedensel olarak hasta olan yetim çocuk Lilli’ nin ölümü önemli bir rol oynar. Bir erkek kardeşin doğumundan sonra İlse’nin eve dönmesine karar verilir. Eve dönüş yolunda konakladığı aile dostlarının evinde, daha sonra nişanlanacağı avukat oğullarıyla tanışır. Çiftlikte kalan İlse’nin amcası, Bayan Güssow’un inatçılığı yüzünden kaybettiği adamdır. Bu olaylar onların da bir araya gelmelerini sağlar. Bir İngiliz olan okul arkadaşı Nellie de okul öğretmenlerinden Althoff ile evlenir ve kimsesiz bir kız olduğu için mürebbiyelik yapma zorunluluğundan da kurtulmuş olur.

Roman, yazıldığı dönemdeki (19. yüzyıl) temel motifleri ve tipleri yansıtmaktadır. Bir genç kızın meslek eğitimine yöneltilmesi, evlenmesini engelleyecektir. Oysa bir genç kızın ana görevi ev kadınlığı, annelik ve eşliktir. Kadının mesleğe yönelmesi birincil önceliği alırsa aile ve çocuk için mutsuzluk getirecek sonuçlar doğabilir. Genç kızın yüksek nitelikler kazanması için yatılı okulda yetiştirilmesi, meslek sahibi ve saygın erkekler için iyi bir seçenek olmasını sağlar. Metnin içeriğini formüle etmek ve genç kız eğitiminin amacını belirtmek gerekirse diyebiliriz ki burada amaç, toplumda egemen olan erkeğin çıkarlarına uygun bir genç kız yetiştirmektir. Genç kızın eğitim süreci, inatçı kız ve vahşi at terbiye etmek mantığı içerisinde uyumluluk yeteneği olan, sadık ve boyun eğebilen bir kız oluşturmayı içerir. Döneminde sosyal statüyle sıkı bağlantıları olan yatılı okul eğitimi romanda güçlü bir tipikleştirmeyle yansıtılmış ve toplumsal gerçeklik şemsiyesiyle de örtülmüştür. Metnin eğlendirici oluşundaki amaç, kız okuyucuyu egemen toplumsal sistemin belirlenmiş rollerine götüren amacı perdelemektir. Metnin ideolojik karakteri-örtülü bir biçimde yansıtılsa da- aile ve yatılı okulun sınırlandırılmış eğitim alanı olduğunu ortaya koyar. Bu onu, özellikle dış sosyal gerçeklerden ve çalışma dünyasından uzak tutmak içindir. Cinsellik, coşkulu davranışlara yönlendirilerek bastırılmıştır. Kızın “ben” söylemi, “inatçı” ve “kafasının dikine giden” kavramlarıyla yoğun biçimde aşağılanmıştır. Metnin yapısı ana figürle özdeşleşmeye götürecek biçimde düzenlenmiştir. Metne genç kızların ilgisini çekecek motifler de yerleştirilmiştir.

Genel Değerlendirme

İki kitap iki ayrı ergenin yatılı okula gönderilerek olgunlaştırılma serüvenidir. İki farklı cins söz konusudur ama her ikisinden koşulsuz olarak istenen toplumsal beklentilere uyum sağlamaktır. Salinger’in Holden’i bu uyum konusunda direnirken Roden, İlse’yi tam bir uyumla kurgulamış ve kadının asla itaatsiz olamayacağı yargısını kahramanına içselleştirmiştir. Holden, uyumsuzluğu sonucu okuldan atılmış, toplum dışı kalmış ve sonuçta ağır bir bedel ödemiştir. Bu bedel aynı zamanda yazılı metne de ödetilmiş ve kitap uzun süre yasaklanmıştır. Dönemsel bağlamda bakıldığında Amerikan toplumunun ve de sistemin kabul etmekte zorlanacağı Holden figürü ve temsil ettiği anti otoriter tavır nedeniyle kitap yasaklanmıştır.

Oysa Holden’in gittiği okulda yaşadıkları onun hayatı algılamak istediği gibi değildir. Sahte samimiyetli arkadaşlar, öğrencisine eğilim duyan ama bundan utanmak bir yana onun okuldan atılacağı notları veren öğretmen bile varken Holden’dir uyumsuz olan. Salt başarıya odaklanmış bir okul ve bu başarıyla öğrencilere sözüm ona gurur vereceği bir başarı özdeşimi sağlayan eğitim sistemi. Sistem kendisini o denli mükemmel sayar ki kendisini eleştirecek bir şey bulmak bir yana ona tahammülü bile yoktur. Ters düşen atılır.

İlse’nin okulunda ona öğretilen uyumlu bir anne ve eş olmaktır. Bunun için ona salt bu süreçte kullanabileceği bilgiler verilir onun dışında söz konusu olan kuşatılmışlıktır. Alışveriş yapacak kadar matematik bilgisi, yemeği yakmayacak kadar fizik kimya, daha çok dini metinler ve kendini rehabilite etmek için resim, karşısındakini eğlendirmek içinse müzik öğretilir. Masallardan başlayarak kadına biçilen rol model erkeğe hizmet etmektir. İlse de bunu öğrenir. Aksi bir tavırda cezalandırılacağını bilir. Arkadaşlarının yaşadıklarından bu cezanın ağırlığını deneyimlemiştir.

Yatılı okul sistemi eğitimden yoksun kesimin buna ulaşabilmesi için belki işlevsel bir yöntem gibi görünebilir. Ama bir çocuğun en ihtiyaç duyduğu bir dönemde anne ve babasından uzak kalması onun bilinç altına hangi travmaları yerleştirir bilemeyiz. Ayrıca bu yöntem çocuğun nesneleştiği bir yöntemdir ve çocuğu tek tipleştirmeye götüren bir yoldur.

Yatılı okul edebiyatı tarihsel süreçte çocuğun karşılaştığı ve ona dayatılan yaşam biçimleri üzerine bize ayrıntılı bilgiler verir. Bu iki romanda geçen yüzyılın sonunda kadına dönük yaklaşım ve erkek çocuktan beklenen ve ona dayatılana karşı nelerin olabileceği konusunda bize ip uçları veriyor. İlk metin yazıldığı dönemde yasaklanırken diğer metin, döneminde çok popüler oluyor. Bir örnek verecek olursak İnatçı Kız, Hitler döneminde 36.000 baskıya ulaşıyor hatta bedava dağıtılıyor. Ancak bugün okutulan bir kitap değil. Çavdar Tarlasında Çocuklar, bir dönem giremediği okullarda (Amerika’da) şimdi okutulmadığı zaman okulun eleştiri aldığı bir yapıt olarak duruyor karşımızda.

Kaynakça

http://tr.wikipedia.org/wiki/Holden_Caulfield

https://tr.wikipedia.org/wiki/Holden_Caulfield

https://tr.wikipedia.org/wiki/J._D._Salinger

https://tr.wikipedia.org/wiki/Kategori:Almanya_k%C3%BClt%C3%BCr_tarihi

Neydim Necdet: Genç Kız Edebiyatı, Bilgi Yolu Kültür yayınları, İstanbul 2020

Roden, Emmy von: İnatçı Kız, Çev: Rıza Akdemir, Kültür Bakanlığı, Ankara 1998

Salinger, ,J.D : Çavdar Tarlasında Çocuklar, Çev: Coşkun Yerli, YKY İstanbul 2006

Bu yazıyı paylaşın
error: İçerik koruma altındadır!!
Scroll to Top