Genç Kız Edebiyatının Edebiyat Dizgesindeki Baskın Konumu

Necdet Neydim

Klasik masallardan başlayarak 20. Yüzyılın ikinci yarısına gelene kadar kadına yönelik anlatılan, yazılan metinler onun erkeğe hizmet etmesini öğretmek üzere kurgulanmıştır. Masallar kadını bu anlayışla biçimlendirirken modernist dönemin romanları da bu konuda oldukça becerikli davranmıştır.

Genç Kız Edebiyatı Neden Özel Bir Alandır

Bunun nedenlerini şöyle toparlamamız mümkün. 1- Kadınlar daha çok okuyor. Bu nedenle önemli bir pazar ve hedef kitlesi. 2- Kadınlar, dış dünyayı erkekler gibi deneyimleme özgürlüğüne sahip değil; o zaman onlar da macerayı evde yaşasınlar ki kirlenmesinler (!) 3- Kadının anne ve eş olarak eğitilmesi gerekir, bu nedenle edebiyat önemli bir araç olarak kullanılmıştır.

Sanayileşme, aydınlanma ve kentleşme yeni toplum yapısını (ulus devlet) oluşturmuş, dolayısıyla yeni insanı gereksinmiştir. Bu süreçte büyük aileden çekirdek aileye geçilmiş ve ailede rol modeller yeniden belirlenmiştir. Erkek, fabrikada çalışır evin geçimini sağlarken kadın, anne ve eş olarak eşinin mutluluğunu ve çocuklarının iyi bir şekilde yetiştirilmesini üstlenmiştir. Bu paylaşımda kadına yine gelenekten çıkmayan rol verilmiştir. Tek istisnası kız çocuğun da eğitime katılıp okuma yazmayı öğrenmesidir. Daha ötesi gereksizdir.

Dönemler Açısından Genç Kız Anlayışı ve Edebiyatı

19. yüzyıl ve 20. yüzyılın ilk yarısında kadına ve genç kıza yönelik yazılan romanlarda onun özgürlük alanı hep kısıtlı kalmış, bu alanın dışına çıkmaya çalışan kadınlar çok ağır biçimde cezalandırılmışlardır.

Batı Edebiyatı’na baktığımızda buyurgan bir didaktizmle yazılmış genç kız kitaplarında onun anne ve eş olmayı içselleştirmesi, romanların temel paradigmasını oluşturmuş ve bu reddedilmez bir sorumluluk olarak sunulmuştur. Erkeğe dönük eşdeğer bir paradigmayı içeren roman örneği yoktur diyemiyorum, yok denecek kadar azdır.

Kız çocuklarına çocukluklarından başlayarak verilen rol model yüklemesi, metnin cazibesinin yanı sıra -hani kabul etmezse- büyük bir suçluluk duygusu yüklenerek reddedilmez kılınmıştır.

Okurlarının büyük kısmının hayranlık hatta özdeşleşme duygularıyla okuduğu Pollyanna, döneminin kadın anlayışını, dinsel koşullanmışlığını, kilisenin kadını ele alışını kutsallık anlayışıyla okuruna (kadınlara) kız çocuk bedenine saklanmış melek olarak sabretmeyi, katlanmayı öğretir ve içselleştirir. O kadının ödülü en sonunda verilecektir. Bu koşullanmışlıkla büyüyen kadın, kendisine hiç verilmeyen bir özgürlüğü talep ettiğinde, böylesine bir talebi karşılama bilgi, kültür ve bilincine sahip olmayan erkek tarafından cezalandırılır. Erkek, kadının kendisinin hizmetkarı olduğu şartlanmasıyla büyümüştür, buna aykırı durumlarda kadını cezalandırma hakkını kendinde görür. Bu bilinçaltı şartlanmalarını farkında olmaksızın içselleştiren en önemli metinler masallardır. Masallar sabırla ve saflıkla bekleyen, kadını “beyaz atlı prens” ile ödüllendirir. Beyaz at yaşamın her yanını deneyimleyen ve kadın olsaydı arınmamak üzere kirlenecek ve lekelenecek olan erkeğin artık yıkanıp temizlendiğinin ve arındığının sembolü gibidir. Ve üstelik kadını almak üzere gelen prens, kadına bunu (benimle gelir misin?) sormaz bile. Emy Von Roden’in İnatçı Kız isimli sembolik romanı, ideal kadın figürünün oluşturulmasına çarpıcı bir örnektir. Ergenliğini yaşayan kızın yatılı okula gönderilmesi ve orada ehlileştirilmesini anlatır. Kadının çalışması aşağılanır ve çalışan bir kadının orada okuyan kızı sık hastalanır ve ölür. Teşhis çocuğun sevgisiz büyümesidir, çünkü annesi çalışan bir kadındır. Eğitim sürecinde biraz matematik, biraz fizik, daha çok din dersi ve resim, müzik öğretilir. Resim kendini rehabilite etmesi, müzik ise karşısındakini eğlendirmesi içindir.

Türkiye’de Genç Kız Edebiyatı

Türkiye’de özellikle kızlara dönük yazılmış dizi kitaplarda onların nerede nasıl davranacağı, sosyal hayatın içinde bir kadın olarak davranışlarıyla zarafet örneği olması için görgü kuralları öğretilerek yetiştirilir. Bu tür kitapların neredeyse tamamında genç kız öykünün sonunda evlenir.

Benzer metinleri pembe ve beyaz dizi olarak 60’lardan sonra gelen çeviri kitaplarda da görürüz. Bu türler o döneme kadar erkekle eşit biçimde hayata katılma hakkını nitelikli biçimde kullanan kadını yeniden eve doğru yöneltme hamlesi olarak işlevini yerine getirmiştir. Genç kız edebiyatı olarak popülerleştirilen edebiyat alanının kadını aynı zamanda bir tüketim nesnesi olarak görmesi ve onu buna özellikle yönlendiren bir sistematik uygulamasıdır.

Genç Kız Edebiyatının Değişim Süreci

Batı’da klasik genç kız edebiyatını sarsan iki yazar Astrid Lindgren ve Christina Nöstlingerdir. Bu iki yazar ergen ve genç edebiyatında geleneksel kadın anlayışını değiştirmiş ve kadın özgürlüğü anlayışını bu alana yerleştiren öncüler olmuşlardır. İki yazar da Andersen ödülü almıştır. Bunun yanı sıra Lindgren, 1978 Frankfurt Kitap Fuarında dünyanın en büyük yazarı olarak onur ödülüne layık görülmüştür.

Günümüzde edebiyat ve sosyal bilimlerdeki gelişmeler sayesinde Genç Kız Edebiyatına sistematik bir yapı gözüyle bakmanın mümkün olduğunu söyleyen Dahrendorf, Genç Kız Edebiyatının başlı başına edebi bir tür olarak araştırılması gerektiğini; ancak bunun, hiç eleştiri yapılmayacağı anlamına da gelmediğini savunmaktadır (Dahrendorf, 1978, s. 21). Genç kızlar tarafından tercih edilen kitaplarda bir çelişki göze çarpar. Bu çelişkinin şimdiye kadar daha çok pedagojik boyutta ele alındığını söyleyebiliriz: Genç kızların eğitimcilerin karşı çıkmasına rağmen, bu tür gençlik kitaplarını özellikle okudukları düşünülür ve bu yanlış düşünceden ötürü, pedagojik tüm önlemlere rağmen soruna herhangi bir çözüm üretilemez. Pedagojik önlemlerin ve eleştirilerin sonuçsuz kalma nedenini açıklayabilmemiz ve bu tür okuma alışkanlıklarını değiştirmeye yönelik gerçekçi yaklaşımları bulabilmemiz için sebeplerle ilişkiyi iyi bilmemiz gerekir. Bu amacı gerçekleştirmenin ilk şartı ise, Genç Kız Edebiyatını yalnızca edebi tür olarak değil, aynı zamanda kültürel endüstriyel kitle üretimi olarak görmektir. O hâlde kitlesel, edebi bir türdür ve mercek altına alındığında genç kızların okuma alışkanlıkları hakkında ilginç bilgiler verir; çünkü kızların okuma kültürü aynı zamanda yetişkinlerin, özellikle de kendi okuma alışkanlıklarını çocuklarına, yeğenlerine hatta torunlarına yansıtan kadınların okuma kültürlerine ışık tutar. Okuma kültürü de bir toplumun kültürel davranışlarından, eğitim seviyesinden, gerçeklik bilinci ve isteğinden ve politik durumundan soyutlanamaz; toplumsal (tüm) olgularla bağlantı hâlindedir (krş. Dahrendorf, 1978, s. 21). Okuma kültürünü incelediğimizde çevre kavramı ile karşılaşırız. Hem trivial edebiyat hem de Genç Kız Edebiyatında ele alınan eserlerde oluşturulan manevi çevrede belirgin bir tutuculuk ve dünya görüşlerindeki durağanlık gözden kaçmaz; gerçi eski ve yeni kitaplar karşılaştırıldığında çevre bağlamında yüzeysel de olsa belli bir gelişme/değişme görülür, ama temelde işlenen dünya görüşlerinde bir değişme olmadığı da gözlenir. Sonuçta edebi değer taşımayan, belli ihtiyaçları karşılayan ve piyasa şartlarına göre biçimlenen bir türdür; bu yüzden de oluştuğu dönemin düşünce kalıpları ve beklentileri hakkında kılgı edinmemizi sağlar. Aynı zamanda Genç Kız Edebiyatının, genç kızların yaşamın da sadece kısmı bir rol oynadığı düşüncesi de yanlıştır. Gerçi genç kızların başka tür kitaplar da okudukları doğrudur; örneğin, macera kitapları belli bir okuma alışkanlığına ulaşan genç kızlar için kendilerine yönelik kitaplar kadar olmasa (ya da onun yerini doldurmasa) bile önemli bir yer tutar. Asıl sorun, bu kitapların sorgulanmadan okunmasında yatar. Bu tür bir tüketimin gelişmekte olan genç kız için ne anlama geleceği, hangi sonuçları doğuracağı araştırılmalıdır. Genç kızları bu tür kitapları okumaya iten sebepler, edebiyat bağlamı çerçevesinde ortaya çıkan yeni teorik çalışmalar ışığında da ele alınması gereken bir soru (n)dur. Toplumsal gerçeklikler ya da toplum normları (iyimser yaklaşımların aksine) bu tür okuma alışkanlıklarını değiştirmeye yönelik gerçekçi yaklaşımları bulmamızı sağlayamaz.

Genç Kız Edebiyatı, başlangıçtan itibaren kadınların ihtiyaçları göz önüne alınarak hazırlanmış bir türdür. Bu ihtiyaçlar sosyokültürel çevre ve gelenekler tarafından belirlendiğinden, kitaplardaki genç kız imajı da belirlenen bu sosyal yapıya uyum gösterir. Genç Kız Edebiyatında karakterler aracılığıyla verilen genç kız/kadın imajı ne kadar tutuculuk, bağnazlık ve geri kalmışlık içeriyorsa, tür hakkında o kadar konuşma hakkımız doğar. Çünkü bu geri kalmış düşünce sistemi okuyucu kitlede ne kadar erken oluşursa o kadar kalıcı olur!

Yeni tür bir burjuva romanının oluşumunda ve okuyucu kitlesinin kadın ağırlıklı olmasında bu süreç rol oynar: 1- Dönemin kadını, ev işleriyle sınırlandırılmış ikinci sınıf bir yaşam sürüyordu, yaşamında denge arayışı içindeydi ve bu dengeyi özellikle trivial romanda buluyordu. 2- Bu romanlar kadını kilise tarafından oluşturulmuş kadın imajının dışında, farklı ihtiyaçlarının karşılandığı duygusal bir dünyaya taşıyordu.

Çeşitli ahlaki kitaplar, eğitim kitapları ve haftalık dergiler ile romanlar genç kız eğitiminde var olan açığı kapatmada faydalı olabiliyordu. Buradan da Genç Kız Edebiyatının diğer açıdan 18. yüzyıl kadın romanları ve kadın romanlarında oluşan kadın imajı yardımıyla eğitim ve eğitim adı altında ahlâkı değerlerinin aktarılması/ yerleştirilmesi olduğu sonucuna varabiliriz. Eserlerde her türlü eşitlik kavramından kaçınılmış; ev işleri gören, erkeğin kontrolünde pasif bir rol üstlenen, uysal ve sabırlılıkla bezenmiş kadınların erdem kavramı işlendi. Eserlerin oluşumunda edebi değerler değil, eğitim değerleri ön plana çıkarıldı.

Kaynakça

Dahrendorf, Malte (1978) Mädchenbuch und seine Leserin, Weinheim und Basel: Belz Verlag.

Bu yazıyı paylaşın
error: İçerik koruma altındadır!!
Scroll to Top