Çocuk Yazını Çevirisine Bakış

Dergimizin bu bölümünde çocuk yazını ve çevirisi üzerine çeşitli araştırmalar ve projeler yürütmüş, akademik yayınlar yayımlamış olan Hacettepe Üniversitesi İngilizce Mütercim Tercümanlık Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Asalet Erten ile bir röportaj gerçekleştirilmiştir. Bu röportaj çalışmamızda çocuk yazınının çevirisi üzerine genel konulara değinilmeye çalışılmıştır.

Soru: Çocuk yazını çevirisi üzerine genel bir bilgi verebilir misiniz? Bu konudaki temel sorunlar neler olabilir?

Cevap: Genel olarak eğitimbilimcilerin ve kütüphanebilimcilerin hem çalışma hem de araştırma alanı olarak algılanan çocuk yazını son otuz yıldır akademik olarak da çeviribilimcilerin ilgisini çekmektedir. Aslında çeviribilimin kuramsal olarak daha çok yetişkin yazını ile ilgilenmesi nedeniyle çocuk yazını çevirisi hem ihmal edilmiş hem de ikinci derece ilgi görmüştür. Çocuk yazınının özel bir alan olarak varlığını dahi kabul etmek istemeyen yazar ve araştırmacılar da mevcuttur. Ancak, artık bu görüş geçerli değildir. 1979 yılının UNESCO tarafından çocuk yılı olarak ilan edilmesinden sonra bu alanda çalışmalar ve araştırmalar büyük bir ivme kazanmıştır.

Çocuk yazını ile ilgili düzenlenen uluslararası konferanslarda çocuk yazını çevirisinin önemine de hep değinilmiş ve bu alanın kuramcılarının görüşleri de dikkate alınarak çocuk yazını çevirisinin çocuk yazını alanı içinde baskın bir rol oynadığı belirlenmiştir. Alice, Pollyanna ve Pinokyo kendi ülke sınırlarının dışına çıkmış ve çocuk okurların arkadaşları olmuşlardır. Harry Potter dizisinin altmıştan fazla dile çevrilmesi ve bu kitap dizisini yıllarca çocuk okurların ellerinden düşürmemeleri hem çocuk yazını hem de çocuk yazını çevirisi adına çok anlamlıdır. Bu nedenle, dünya çocuk yazınında çeviri eserler yoluyla çocuk yazınının statüsü daha fazla güç kazanmış ve kanon yazın içinde yeri daha fazla güçlenmiştir. Ayrıca çeviri eserler yazarları cesaretlendirmiş, motive etmiş ve yeni çocuk kitabı yazarlarının sayısının artmasına neden olmuştur. Bu durum da çocuk yazınının ve çevirisinin zenginleşmesi ve ülke yazınının dışa açılması demektir. Ama bu demek değildir ki çocuk yazını çevirisi kolaydır ve çocuk okurlar her şeyi kabul ederler. Bu doğrultuda çocuk yazını çevirmenlerinin görevi yetişkin yazını çevirmenlerine göre daha zordur.

Çocuk yazını ve çevirisi sadece çocuk okurların karar verdiği bir alan değildir. Tam aksine, çocuk okur için karar veren eğitimciler, ebeveynler, kütüphaneciler, editörler, yayınevleri gibi bir otorite grubu bu alanın hakimidir. Bu kişiler çocuk okur için ne iyidir ve ne kötüdür diye karar veren gruptur. Çocuk okur bu durumda otoritenin kararlarına uymak zorundadır. Bu ilişkiye asimetrik ilişki denir çünkü çocuk okur kendisi için kendisi karar veremez. Öte yanda, çocuk okur okuduğu kitabın çeviri olduğunun farkında bile değildir. Dış kapakta ya da iç kapakta çevirmenin adı yazsa bile çocuk okur için kitabın ruhu ve kitapta geçen olaylar önemlidir. Eğer çocuk okur kendini karakterlerden birisi ile özdeşleştiriyorsa o zaman çok mutludur, yazarın ve çevirmenin ne önemi vardır ki.

Soru: Hedef kitlenin çocuk olması çeviri açısından hangi gereklilikleri kılabilir?

Cevap: Hedef kitlenin çocuk olması çocuk yazını çevirisinde en önemli etkendir. Çocuk okur ve ona kitabı yazan çocuk kitabı yazarı karşılıklı etkileşim halindedir. Bunun anlamı, yazar çocuk okurun ruhuna hitap etmesini bilmek zorundadır. Zamanımız çocuk okurları her şeyden haberdar olan, bilgiye çabuk erişen, dijital çağın çocuklarıdır. Bu nedenle, onlara hitap etmek o kadar kolay değildir. Daha da ötesi onlara kitapları sevdirmek ve beğendirmek de bir o kadar zordur. Bu bağlamda hem yazar hem de çevirmen çocuğa görelik ve çocuk gerçekliği kavramlarının bilincinde olmalıdır. Bir başka deyişle, çevirmen kendisini bir çocuk okur yerine koymalı, zihninde hep çocuk imgesi ile çevirisini yapmalıdır. Kendisini çocuğun yerine koymayan ve onun zihninde gezinmeyen çevirmen çok sorun ile karşılaşacak demektir.

Çocuğa görelik kavramını biraz açarsak, bu çocuğun yaşına göre kitap yazılması ve çevrilmesi demektir. 7 yaşındaki bir çocuk 15 yaşına hitap eden bir kitabı okuyamaz. 7 yaşındaki bir çocuğun 15 yaşındaki bir çocuğa göre hayat tecrübesi ve bildikleri sınırlıdır. Bu nedenle, çocuk kitabı yazmak yazar için de kolay değildir. Çocuğun önüne koyulan her kitabı da çocuk okur kabullenir ve okur gibi bir algı da yanlıştır. Çocuk kitabı yazarı ve çevirmeni olmak hassas bir alanda yolculuk yapmaya benzer. Bu hassas alanın da ayrıca yer yer incelikleri vardır. Çocuğun gönlünde yer almak için buna dikkat edilmesi gerekir. Bazan çocuk okur daha önce değindiğim gibi kahraman ile özdeşleşir. Bir başka deyişle, Harry Potter’ı okuyan ve seven çocuklar yazarının J.K. Rowling olduğunu bilmez ama Harry Potter’ın hangi dizide neler yaptığını bilebilir. Bu nedenle, Harry Potter’ın zihninde gezinen çocuk kitabı çevirmeni de Harry Potter her maceraya atıldığında onunla birlikte heyecanlanacak ve yoluna devam edecektir.

Soru: Çocuk yazını çevirisinde uygulanabilecek strateji veya yaklaşımlardan bahseder misininiz?

Cevap: Çocuk yazını çevirisinde çok farklı yaklaşımlar düşünülse ve uygulansa da çeviri kaynak metin odaklılık ya da hedef metin odaklılık üzerine temellenmektedir. Bu iki hedef arasındaki gerilim araştırmacıları düşündürmektedir. Ancak bu iki yaklaşımın bir arada kullanımı daha düşündürücüdür. Yabancı kültürün öğrenilmesi çocuk okur için çok yararlıdır. Çocuk okur değişik coğrafyalarda gezinmeli, değişik yiyecekler tatmalı, değişik gelenek ve görenekleri gözlemlemeli ve bakış açısı genişlemelidir. Ancak yayınevi ve dolayısıyla çevirmen çocuk okur bunları anlamaz, zihni bulanabilir ve sonuçta da kitap satmaz diye yabancılaştırma stratejisini kullanmak istemez. Öte yanda, yerlileştirme stratejisini kullanmak daha kolay olabilir. O zaman, çocuk okur yabancılık çekmeyecek sanki her şey kendi ülkesinde olup bitiyor sanacak ve kitabı zorlanmadan kolaylıkla okuyacaktır. Ama kolaylık olsun diye her zaman yerlileştirmeden yana olmak her zaman çocuğun iyiliğine olan bir şey değildir. Çocuk yazınında anlaşılmayan, bilinmeyen şeyleri çocuğa sunmak ona iyi gelmez ve onu mutsuz eder düşüncesi yanlıştır. Dünya toz pembe değildir, gri ve siyah gibi renkler de vardır.

Çocuk kitaplarında yer alan özel isimleri telaffuzları zor ya da anlamları yok diye değiştirmek her zaman iyi midir? Enid Blyton’un kitaplarında karakterlerinden birisi olan Amelia Jane’i Ayşecan ya da Tom’u Ali olarak yerlileştirmek uygun mudur? Bir başka deyişle, çocuk yazını çevirisi manipülasyonun en çok yapıldığı; bunun da çocuğun iyiliğine yapılıyor diye tercih edildiği belirtilebilir. Uyarlama da bunun sonucudur. Ancak bunun kararını bilmek gerekir.

Çeviri kitaplar çocuk yazınını zenginleştirmektedir. Bu durum, ödüllü kitaplar açısından da çok önemlidir. Bu kitaplar çocuk okurları diğer kültürler ile tanıştıran kitaplardır. Bu nedenle, fazla yerlileştirme stratejisi bu kültürel öğelerin ortadan kaldırılması (silinmesi) ve çocukların bu kültürlerden haberdar olmamalarına neden olur.

Soru: Bu alanda çeviri yaparken çevirmeni en çok zorlayacak unsurlar neler olabilir?

Cevap: Çevirisi yapılacak kitap ya da kitaplara karar verilince bundan sonraki aşama çevirmen seçimine karar verilmesidir. Çocuk kitabı çevirisi olduğu için çocuk yazını çevirmeni olması gerekir çünkü yetişkin yazını çevirmeni çocuk kitabı çevirmemelidir. Çok kolay gibi görünse de hiç de öyle değildir.

Son zamanlarda benimsenen bir başka yaklaşım da bir yazarın bütün kitaplarının ya da çoğunluğunun aynı çevirmen tarafından çevrilmesidir. Bu nedenle, başarılı olan çevirmen aynen devam eder. Özellikle dizi olan kitaplar buna örnek gösterilebilir. Jeff Kinney’in ‘Diary of a Wimpy Kid’ (Saftirik Greg’in Günlüğü) ya da Rachel Renee Russell’ın ‘Dork Diaries’ (Bir Şapşalın Günlüğü) dizileri gibi.

Çevirmenleri zorlayan durum, sözcüğü sözcüğüne ve serbest çeviri dengesini sağlayabilmektir. Yazınsal çeviride yaratıcılık bazan büyük rol oynar ama çevrilemeyen metne sırf çevrilsin diye serbest çeviri yapmak uygun olmaz.

Her dilin kendine özgü dilbilgisi kuralları vardır. Kullanılan deyimler, söyleme biçimi, ifade etme şekli değişiktir. Kitapta kullanılan deyimler sözcüğü sözcüğüne çevrilirse anlam kaybına uğrayabilir çünkü deyimler kültürün yansımasıdır ve her kültürün kendine özgü gelenekleri ve görenekleri vardır. Lehçe ve argo kullanımı, kelime oyunları, mizahi unsurlar ve yiyecek adları da başka zorluklar çıkaran unsurlardır.

Özellikle, okul öncesi resimli kitaplar bazan bir sese dayandırılarak yazılır ve bir ritmi vardır. Bu ritmi tutturmak ve ses yansılamasını başarmak oldukça zordur. Dr. Zeuss dizisi buna örnek gösterilebilir. Ayrıca metinde sözel ve görsel etkileşim ve bunun çeviride denkliğinin sağlanması da çok önemlidir. Bir başka deyişle, metin ve çizimler hikâyeyi birlikte anlatmalıdır. Bu durum da çeviride yansıtılmalıdır.

Kültürel öğelerin çevirisi de eşdeğerlik sağlanamadığı zaman zorluk çıkarır ve çevirmenin eli kolu bağlanabilir. Çözüm olarak dipnot kullanımı çocuk yazını çevirisinde tercih edilen bir çözüm değildir.

Çocuk yazınında da yazınsal tür olarak şiir vardır. Bu türe özgü kafiye ve ritim de çeviride sorun yaratabilir. Şiir çevirisini şairler yapmalıdır, görüşünü savunanlar olsa bile çocuk kitabı çevirmeni zaman zaman bu sorunla da baş etmek zorundadır. Yine aynı şekilde kitapların içinde bulunan şarkılarda da kafiye ve ritim olduğu için bunların çevirisi de çevirmeni zorlayabilir.

Soru: Kültürel uyarlama çeviri yaklaşımı açısından hangi sorunları ya da avantajları içerir?

Cevap: Kültürel öğelerin çevirisi konusu ile en çok ilgilenenlerin başında İsveçli eğitimbilimci ve çeviribilim araştırmacısı Göte Klingberg sayılabilir. Kilingberg ‘Children’s Fiction in the Hands of the Translators’ başlıklı kitabında kültürel bağlam uyarlaması (cultural-context adaptation) kavramını kullanır. Klingberg’e göre sosyo-kültürel içeriğe aşina olma çeviride kaynak metnin kültürel bağlamını hedef metnin kültürel bağlamına uyarlama olarak kabul edilir. Bu süreci Klingberg kültürel bağlam uyarlaması olarak kabul eder.

Uyarlama bağlamında Klingberg için okunabilirlik çok önemlidir ve bunu test etmek için sözcükler listesi hazırlamıştır ama bunlar yeterli değildir. Eğitimbilimciler bu yöntemi eleştirmişlerdir. Klingberg bu yöntemin yetersizliğini kabul eder ama yine de hedef metinde okunabilirliği üstün tutar. Bu durumu biraz daha açarsak; eğer uyarlama derecesi yüksekse metnin okunabilirliği artar eğer düşükse okunabilirlik azalır. Bir başka deyişle, bu durum yazarı ve hedef okuyucuları dikkate almak anlamına gelir. Klingberg ayrıca, çeviriyi ‘aynılık’ üretmek olarak algılar ve bu durum ona göre uyarlamanın temelidir.

Klingberg uyarlama kavramını daha alt başlıklara indirger. Örneğin; eksiltme, silme, ekleme, açıklama, basitleştirme ya da yerlileştirme gibi. Bu durumda çeviri metni hedef dil okuyucusunun aşina olduğu ülkeye ve onun kültürüne aktarılır. Çocuk okurlar deneyim eksikliğinden kitapları okurken tuhaf kültürel öğeleri ve yabancı öğeleri anlayamayacağından, korkarak onlar için bunlara aşina olacakları karşılıklar bulunmasını ister.

Klingberg için kültürel bağlam uyarlamasının amacı çocuklara çeviri yoluyla daha çok çocuk kitabı sağlamak, çocukların uluslararası ufkunu genişletmek, çocuklara okurken anlayabilecekleri metinler sunmak ve çocuklarda çeşitli olumlu değerleri geliştirmektir.

Soru: Yetişkin yazını çevirisini ve çocuk yazını çevirisini ayıran farklılıklar neler olabilir?

Cevap: Çocuk yazını çevirisi kolay gibi görünse de pek öyle değildir. Bu nedenle, yetişkin yazını çevirisi ile çocuk yazını çevirisi birbirinden farklıdır. Çocuk yazınında hedef kitle çocuk okur olduğu için özellikle de çocuk okurun gelişim aşamaları yani yaşa görelik ve çocuğa görelik, çevirmeni farklı yaş gruplarına uygun biçem özellikleri ve çeviri stratejileri açısından karar almaya yönlendirmektedir. Bazı araştırmacılar, çocuk yazını çevirisinde okunabilirliğin ve doğallığın temel beklentiler olduğunu öne sürse de bu durum çevirmenlere yaratıcılık için bir alan sağlayabilecek olsa da esas karar alma ya da seçim yapma Lawrence Venuti’nin yerlileştirme ya da yabancılaştırma stratejilerinin kullanılıp kullanılmayacağıdır.

Ancak tekrar okunabilirliğe dönecek olursak, okul öncesi resimli kitaplar ile diğer kitapların birçoğu yüksek sesle okunmayı gerektirdiği için iyi bir ses tonu ve biraz da teatral performans gerektirir. Okuma sırasında sözlere yansıyan duygusal boyut, çocuk okurun da dinlediği kadar performansa katılımını ortaya koyar. Bu nedenle, okuma ve okumaya dair algı ve etkilenme de artar. Çocuk okura kitabı okuyan yetişkin metni adeta yaşamalı ve yaşatmalıdır. Yetişkin yazını çevirisinde okura kitabı okumak gibi bir performans olmadığı için bu durum da bir farklılıktır.

Röportajı hazırlayan: Tuğçe Ören

Bu yazıyı paylaşın
error: İçerik koruma altındadır!!
Scroll to Top