Nick Duffel
Yıllar boyunca çift ve cinsiyet çalışmalarının yanı sıra yatılı okulun psikolojik sonuçlarına dair çalışmalara ilişkin birçok eser yayımladım. Yatılı okul psikolojisi hususunda ilk kitabım olan The Making of Them’den uyarlanan bu denemede kısmen Yatılı Okuldan Geride Kalanlar’a yönelik yürütülen çalıştaylarda ortaya çıkan cinsiyet farklılığı üzerine kendi düşüncelerimden bazılarını paylaşmak isterim.
Seksenlerin sonunda yeni filizlenmeye başlayan Erkek Hareketi’nin bir dalı olarak bu çalıştayları yalnızca erkekler için uygulamaya başladım. Ancak, yatılıdan zarar gördüğünü hissettiğini söyleyen kadınlardan o kadar çok mektup aldım ki biz de ne ile karşılacağımıza dair en ufak bir fikrimiz yokken kadınlara yönelik gruplar sağlama ihtiyacı duyduk.
Bir kişinin bir diğerinden daha fazla acı çektiğini hiç söyleyebilir miyiz? Yatılıdan dolayı erkek çocuklarının mı yoksa kız çocuklarının mı daha fazla kaybedecek bir şeyi olduğunu nasıl saptarız? Kadınlar ve erkekler arasındaki daha ruhsal farklılıkların anlamlandırılması bu keşfin en can alıcı alanlarından birisidir. Fakat, bu konunun son otuz yıldır siyasallaştırılmasına karşın, uygulanabilir bir cinsiyet psikolojisi henüz sadece emekleme aşamasındadır. Bu sebeple, konu üzerine son söz sahibi olduğumu öne sürmekten ziyade okuyucuya daha çok üzerinde kafa yorulacak bir şeyler vermek amacıyla seçili birkaç düşüncemi sunuyorum.
Cinsiyet Farklılığı
Ayrım yapma açısından yatılıya giden erkek çocuklarının iki kez terk edildiğini iddia edebiliriz: İlk olarak daha çok küçükken ve anneleriyle temel farklılıklarının farkına vardıklarında ve ikinci olarak annelerinden ayrılarak okula gönderildiklerinde. Bir erkek çocuğu için anneden farklı olduğunu keşfetmek başlıca bir büyüme adımıdır. Tavistock Kliniği, İnsan İlişkileri Enstitüsü’ndeki araştırmacılar, Liam Hudson ve Bernadine Jacot, bu durumun temel ve varlıksal bir yara oluşturduğunu ileri sürmektedir.
Bu duruma ‘Erkek Yarası’ adını vermektedirler. Kimlik ihtiyaçlarının karşılanması için deyim yerindeyse anneden ayrılıp babalarını bulmaları gerekmektedir. Kadınlar, ne erkeklerdeki gibi bir yaraya ne de aynı türde yapılacak varlıksal bir yolculuğa sahipler. Onların da baş etmeleri gereken kendi yaraları ve kendi bireyselleşme süreçleri bulunmaktadır. Kız çocuğunun yarası daha çok anneden ruhsal anlamda bir uzaklık elde etme ve özerk değerli varlık algısı olarak görülmektedir ki bunun için de babasına bakması gerekmektedir. Zira, kendi cinsiyeti bu yönde ilişkinlendirilemeyecek gibi görünmektedir.
Ancak yatılı okulda hem kız hem de erkek çocukları yalnızca annelerinden değil aynı zamanda kadına özgü ilkenin kendisinden ve onun içinde barındırdığı her şeyden kopmaktadır. Başarıdan ziyade rahatlık, yumuşaklık, yuva, ‘Varlıksallık’, ilişkiler, süreç. Bu gibi tüm şeylerden hevesleri kırılmaktadır. Kız çocukları için bu, tesir itibari ile kendi doğalarına en yakın olandan ayrılmaları anlamını taşımaktadır. Bunun ruhsal etkisini hayal etmek zor ancak kadın yatılı okullarından geride kalanlardan bazılarının kopukluğunu görmek çoğu zaman son derece acı vericidir. Belki de insanın bir kadında böylesine bir karakter boyutu bekleme eğilimi göstermemesinden dolayıdır.
Yatılıya gönderilen erkek ve kız çocukları yılda üç kez anne, kardeşler, baba, evcil hayvanlar ve bir evi yuva yapan her şeyden ayrılma ve tekrar bağ kurma düzenine katlanmaktadırlar. Bu durum duyguları yok etmeye teşvik etmekte ve ilişkilere olan inançtan vazgeçirmektedir. Yatılı okulda olmak tıpkı hem erkek hem de kız çocuklarının Erkek Yarası’ndan muzdarip olması gibi bir şeydir. Sonuç olarak erkekleri, erkekliğin ötesine taşımakta ve kadınların içgüdüsel kadınlıklarıyla olan bağını koparabilmaktedir. Tarihsel olarak bunlardan birkaçı sistemin içerisinde planlanmış görünmektedir, çünkü devlet okulları kısmen değerli erkek çocuğunu annenin kontrolünden çıkartma girişimiydi.
Esasında yatılı okul, dünyanın erkek dünyası olduğuna dair yozlaşmış inanç üzerine inşa edilen bir erkek dünyasıdır. Feminist-sever psikoanalist Adam Jukes, bu sistemin içinde dünyaya gelen erkeklerin çok az seçeneği olduğunu öne sürmektedir.
[Erkek] çocuk annesine ihtiyaç duymasına ve onun sevgisini istemesine rağmen, tüm çevresinde görebildiği eğer bir ‘adam’ olacaksa erkekler tarafından onaylanmansının gerektiğidir.
Juke, bu durumun, sevgi için kadınlara bağımlı olmaktan dolayı derinlerde yer eden ruhsal bir kırgınlığın meydana gelmesinde yardımcı olduğunu iddia etmektedir. Bunu telafi etmek içinse erkekler dış dünyaya hükmetme arayışında olmaya meyillenmektedirler ki onlara göre burası kadınları da içerisinde barındırmaktadır. Feminizm var olmasa dahi kadınlar, dünyanın erkeklere ait olduğuna dair adaletsiz inancı derinden hissetmekte gibi görünmektedir. Kadınlara ait bir çalıştay katılımcısının da bize söylediği gibi: “Benim babam dünyaya egemendir.”
Ancak ruhsal dünya erkekler için çok daha fazla zor olabilir. Erkeklerde ilişkisellikten, psikolojik olandan uzaklaşma ve mantıklı olana yatkınlık var gibi görünmektedir. Tabii ki bu kulağa oldukça basit gelmekte fakat çiftlerle yapılan çalışmalarımız tekrar tekrar göstermektedir ki bu durum basmakalıp görüş olmanın ötesinde: Yeniden yapılandırılmış ‘yeni erkek’ bile duygularının tam farkındalığıyla duygusal mevcudiyetin en ileride olduğu yerde kadın partneriyle kutuplaşmaya eğilimlidir. Erkeklerde, kalbi akıldan, özel olanı kamusallıktan, ve Femineni Maskülenden ayıran bu eğilime, yatılı okulda muazzam bir destek verilmektedir.
Erkek çocuklarını ‘adam etmek’ amacıyla tasarlanan okullara sahip olmanın bir anlamı var mıdır? Kitabımın konusunun geniş bir bölümü ‘bozulmuş çocuk’ kavramının yanlış olduğu üzerinedir. Fakat cinsiyet bakımından ‘adam etme’ fikri, benzer bir kadın olma kuralından daha ileriye gitmektedir. Cinsiyet psikolojisine dair araştırmamızın bu aşamasında, bir kadının zorluğu daha çok var olma, yerleşim kurma, kadına özgü güçlerine değer verme ve ona destek olma üzerine görünmektedir; halbuki erkekler henüz olmadıkları bir şeye evrilmek için bir şeylere doğru sınırı geçmek zorunda gibidir.
‘Hayatta Kalma’dan Yaşamaya
Making of Them’de keşfettiğim hayatta kalma mekanizmaları her iki cinsiyet için geçerli olsa da, erkekler ve kadınların yatılı okulda deneyimlerinden bahsetme biçimleri arasında farklılıklar mevcuttur.
Çalıştaylarda, çoğu kadın karmaşık bir ilişki, dostluk, müttefiklik, ilişkiler ağına sahip olduklarından bahsetmektedir. Sanki dostluk bir ilişkinin alıştırmasıymış gibi ki bu tabii ki kadınlığa yakından bir bakıştır. Erkeklerin pusulasında tüm bunlar oldukça farklıdır. Bu durum yatılı bir okulda bolca bulunan ihanet ve ilişkisel stratejilerce kız çocuklarının ağır yaralanmalarıyla devam etmektedir. Çalıştaylar bu gibi şeylerin çözüme kavuştuğu bir mücadele alanı haline gelebilir.
Kadınlar annelerine karşı daha büyük bir öfke duyar gibiler. Belki de bunun sebebi kendilerinin de anne olabilecekleri ve kendi çocuklarını uzaklara göndermenin nasıl bir şey olacağını hayal etmelerindendir. Oysaki erkekler ki onlar duygularını yok etmeye daha eğilimlidirler, annelerinden ayrılmak zorunda olmanın doğalarının bir gereği olduğunu düşünmektedir. Anneden zorla ayrılma çocuğu şunu düşünmeye itebilir: “Annem beni sevseydi, uzaklara göndermezdi.”
Hem erkek hem de kadın yatılı öğrenciler sevgiyi kaybetmekte, fakat erkek ruhunda bu kayıp bilinçsizce meydana gelmekte ve anneyi, Kadına özgü olanı, tüm bunları yeşerteni ve iyi olanı geri çeviren başka erkek deneyimlerine katılmaktadır. Erkek Yarası bizim düşüncemize göre bu tür niteliklerden bilinçsizce kopma durumudur. Davranış bakımından sonuç örneğin sürekli düşük düzeyli hiddet ya da kadınlara ilişkin memnun edici boyun eğme olabilir.
Yatılı okulun sebep olduğu yuvayı kaybetmenin kadınlar için erkeklere oranla daha büyük bir darbe olduğu öne sürülebilir. Bu durumun daha iyi mi yoksa daha kötü mü olduğu cinsiyet politikası açısından tesadüftür. Söyleyebileceğimiz şey ise yuvanın geleneksel olarak yalnızca kadın hükmünde izinli olduğu ve yatılıların çoğu zaman sonsuza dek yuvayı kaybettiğidir. Bu gibi okullarda bulunmak onlar için erkeklerde olduğundan çok daha zor olabilir, eğer ki erkekler bir kuruma ait olmayı daha kolay görüyorsa ki bu kurum bir erkeğin aklı ve vücuduna göre düzenlenmiştir. Erkek aklı ve vücudu ise hiyerarşik, duygularıyla hareket etmeyen, duygu ve cinsellikten ayrı bir kilitli dolapta mantığa uygun şekilde saklanmaktadır.
Erkekler genelde kurumları ve hiyerarşiyi sever gibi görünmektedir. Erkek çocukları ise çoğu zaman çabucak büyümek ister gibidir. Ne yazık ki zorla çocukluklarını kaybetmekten fayda görmezler. Yatılı okul kıyafeti bu kaybın bir sembolüdür: Her durumda ceket, takım elbiseyle tam bir yetişkin erkek kıyafeti.
Bazı sosyologlara göre erkeklik aslında olmadığı bir şey ile ilişkilendirilerek tanımlanmaktadır. Örneğin, erkekler ağlamaz, kızlar ağlar. Tüm erkek okulları bu sebeptendir ki öğrencilerinin üzerinde her tarafa yayılacak şekilde olumsuz bir etkiye sahiptir ve kız çocuklarının bundan biraz kurtulması mümkündür. Altmışlı yılların sonlarında yatılı üzerine yürütülen bir araştırma karma cinsiyetli okullardaki farklılıklara dikkat çekmiştir. Roystan Lambert, erkek çocuklarının duygularından – ki bunları “duygusal bir şekilde nötr davranış” olarak tanımlar- kopmaya nasıl meyilli olduğuna dair yorum yaparak şunları söyler:
On bir ya da on iki yaşlarına kadar öğrencilerin evlerinde yaşadıkları devlet yatılı okullarında bu durum çok az sergilenir. Öğrenciler, daha çok içlerinden geldiği gibi, duygularını açığa vuran, gürültücü, ve ne hissetiklerini göstermeye hazırdır. Hangi yaştan olursa olsun karma yatılı okullar bunu önler, erkeklerin aksine kız çocuklarının daha duygusal olması beklenir ve öfke nöbetleri oldukça kabul görür ve erkek çocukları çok farklı biçimde davranmaya zorlanmaz: [Sözde] yetişkin davranışı gerekli değildir.
Çalıştaylarda hem erkekler hem de kadınlar duygularını ifade etme konusunda zorluk çekmektedir. Her ikisi de terk edilişlerine karşı öfkelerini baskılamakta ve çoğu zaman “duygusal bir şekilde nötr davranış”larının ortadan kaybolmasını arzulamaktadır. Öte yandan erkekler kaba yaklaşımları daha çok kanıksar gibi görünmektedir. Erkekler, yüz yıllardır savaşlarda ölmeye gönderilmekte ve okullar da ya askeri ya da sıkı disiplinli model üzerine tasarlanmaktadır. Kadınlar, ilişki konularını ve fedakarlık etmeyi ve dolayısıyla kendine ihanet etme kavramını da anlama eğilimindedir. Sonuçta onlar ailelerinini refahını kendilerininkini önüne koyarak binlerce yıldır aile içindeki dünyayı bir arada tutmaktadır.
Karakteristik bir farklılık varsa o da erkeklerin genelde kederleriyle ve kadınların ise öfkeleriyle baş etmede yardıma ihtiyaç duymasıdır. Bir kaybı iyileştirmeye çalışırken hem öfkeye ve hem de kedere erişmek gereklidir. Fakat bunların farklı değişen değerleri bulunmaktadır. Öfke zarar verebilen bir güçtür, ancak istediğin şeye seni götüren ve seni değerlerine sürendir. Bir diğer taraftan keder, seni kalbine, özüne taşır; seni öz benliğine, itibarının ve tevazunun merkezine bağlar. Keder seni kaybına yeniden bağlama gücüne sahiptir, yani en nihayetinde yüce bir iyileştirici ve barıştırıcıdır.
Burada, tüm iyileşme süreçlerinde, insan potansiyeli olan bütünlük hakkını iddia etmek ve yeniden kazanmak amacıyla, hem erkekler hem de kadınlar öfke ve kederlerini dile getirme ve dengeleme konusunda yardıma ihtiyaç duymaktadır.
Ek Okumalar
Liam Hudson and Bernadine Jacot, Erkeklerin Düşünme Şekli, Yale University Press, London and Newhaven 1991 Royston Lambert , The Hothouse Society, Weidendfeld and Nicolson, London 1968
Adam Jukes, Erkekler Kadınlardan Neden Nefret Eder, Free Association Books, London, 1993 Nick Duffell’ın kitapları:
(2000) ‘Onların Büyüme Süreci (The Making of Them): Çocuklara ve Yatılı Okul Sistemine Yönelik İngiliz Tutumu’, London: Lone Arrow Press.
(2002) with Løvendal,Cinsellik Aşk ve Yakın İlişkinin Tehlikeleri, London: HarperCollins Thorsons, ayrıca 2 yabancı baskı Almanca ve Yunancaya çevrildi.
(2013) ‘Psikospritüel Psikoloji Kuramı ve Uygulaması Üzerine Denemeler, ed Evans, R. & Simpson, S. , yardımcı yazar Løvendal-Duffell ile, H. ‘Cinsellik ve Cinsiyet Üzerine Evrimsel Bakış Açıları’ London: Institute of Psychosynthesis.
(2014) ‘Yaralı Liderler: İngiliz Elitizmi ve Hak Görme Sanrısı – Bir Psikotarih,’ London: Lone Arrow Press.
(2016) ‘Travma, Terk Edilme ve Ayrıcalık’: Terapötik bir çalışma rehberi
(2018) ‘Basit Çözüm: Dünyanın En Büyük Sorunlarını Çözmeye Dair Yeni Bir Yöntem’ ile John Bunzl, Amherst, N.Y.: Prometeus.
Websiteleri
www.boardingschoolsurvivors.co.uk,
www.genderpsychology.com
İngilizceden Türkçeye Çeviren: Hatice Akgöz Abdülhamidoğlu
Çeviri Editörü: Asalet Erten
Kaynak Metin: Duffel, N. “Gender Difference and Boarding School”, The Making of Them, 2001 & 2022.