Akran Zorbalığı, Okul, Aile ve Edebiyat

Necdet Neydim

Akran zorbalığı denince belli mekân ve ortamlarda yaygınlaşarak süren kritik bir toplum sağlığı sorunundan söz ediyoruz demektir. Bu sürecin sağlıklı çözüme ulaşmaması toplumda ciddi iletişim ve yaşam sorunlarının ortaya çıkmasına neden olabilir.

Akran zorbalığı, çocuk, genç yetişkin birinin ya da birilerinin ortak ya da bireysel olarak karşısında bulunan başka birilerine duygusal veya fiziksel olarak zarar vermesi ve onların travma yaşamalarına neden olması şeklinde tanımlanabilir.

Yaşananın zorbalık olarak tanımlanması için sistematik sürdürülür durumda olması, yaşayan (mağdur) ve yaşatan (zorba) arasında güç dengesizliğinin olması (bu dengesizlik bedensel ya da düşünsel bağlamda bir farklılık içerebilir), ruh ve beden sağlıksızlıkları yaşanması, okul ve iş yaşamında başarısızlıklara yol açması önemli belirtilerdir.

Zorba, çoğunlukla zorbalama isteği duyan ve bunu daha güçsüz, direnme becerisi yetersiz kişilere bilinçli ve düzenli uygulayan kişi ya da kişilerdir.

Zorba, zorbalama sürecinde zorbalanana karşı dilsel, bedensel, psikolojik şiddet uygulayarak onun bir biçimde kendini hiçlemesine ve değersiz hissetmesine, sosyalleşme ve iletişim becerilerini yitirmesine neden olmaktadır. Özellikle ergenler arasında daha fazla yaşanan bu süreç kendini koruma içgüdüsü ile gruplaşmalara neden olmakta ve bu durum daha ötesinde çeteleşmeye ve daha yoğun sosyal sorunlara neden olabilmektedir.

Zorba, zorbalama eyleminde zorbalanana sadece sözel ve fiziksel şiddet uygulamaz, bunu aynı zamanda doğrudan olmayan eylemlerle gerçekleştirebilir.

Okulda sınıf ortamında bir öğrencinin akranları tarafından yalnızlaştırılması ve onlar tarafından istenmediği mesajının verilmesi, onunla ilgili dedikodu yayılması, ona bakışı değiştirme çabası ciddi bir sosyal yalnızlık içinde bırakma şiddetidir. Doğrudan fiziki saldırı yapılmasa da ötekileştirme ve sevilmediği duygusunu oluşturma sosyal zorbalık olarak ele alınabilir.

Kültürel, inançsal ve etnik nedenlerle dışlama, dışlanan kişinin yalnızlaşması ve çaresizliği şeklinde ortaya çıkar. Bu dışlama, kıyafeti nedeniyle olabilir, rengi nedeniyle olabilir ayrıca kültürel aidiyeti de neden olabilir.

Daha güçsüz göründüğü düşünülen kız çocuklarının sosyal ortamlarda dışlanması, tacize uğraması da onların zorbalanması anlamına gelir. Taciz dediğimizde kızlara yönelik incitici mesajların yanı sıra onların görüntülerinin sosyal medyada yayınlanması ya da yayınlama tehdidi de bu zorbalığın yansıması olarak ele alınabilir. Ve bu uygulamanın en tehlikelisi siber zorbalıktır ve bunun ayrıntılı olarak ele alınması gerekir.

Zorbalama eylemini gerçekleştirenlerin bunu günlük hayatta olağanlaştırdıkları, doğal iletişim biçimine dönüştürdükleri görülür.

Bu sürecin yalnız ergenlikte değil, yetişkinlikte de devam ettiğini görürüz. Ergenlikte kimlik arayışı olarak ortaya çıkan bu eylemlerin yetişkinliğe geçişte içselleştirilmiş eylemler olması olağandır. Aile içinde eşine ve çocuklarına şiddet uygulayan bu kişilerin çocuklarının da zorbaca davranışlar sergilemesi şaşırtıcı bir sonuç olmaz.

Siber zorbalık dediğimizde gençlerin her türlü yasal, etik ve ahlaki sınırları aşıp başkalarının hayatına izinsiz girmesi, zorbalananın her türlü sırrına, özel hayatına dönük bilgilere ulaşıp bunları ona karşı kullanma eylemine geçme, onun kişiliğini hiçleme ve aşağılamada bulunması söz konusudur.

Ergenlerin devamlı alarm halinde olması kaygı düzeylerini olumsuz etkiler ve bu da uzun dönemde kronik strese neden olabilir. Kronik stres, bağışıklık sistemini zayıflatır ve fiziksel sağlık sorunlarının meydana gelmesine neden olabilir. Zorbalığa maruz kalan ergenlerde en sık rastlanan somatik semptomlar, uyku bozuklukları, mide bulantısı, migren ve baş dönmesidir. Zorbalığı deneyimleyen mağdurların mağdur olmayanlara göre daha yüksek altını ıslatma, yorgunluk ve iştahsızlık riskiyle ilişkili olduğu bilinmektedir. Bunlar zorbalığa maruz kalan çocuklar arasında daha yüksek sayıda gözükmektedir. İntihar olgusuna zorbalığa maruz kalan ergenlerde fazla rastlanmaktadır. Ergenlik döneminde deneyimlenen zorbalık, kendine zarar verme veya intiharı düşünme yüksek risk barındırmaktadır.

Zorbalığın öğrenim başarısındaki etkilerine baktığımızda; zorbalananın okul notlarının düştüğü ve devamsızlığın arttığı görülür.

• Sözel zorbalık olarak tehdit, hakaret, huzur bozucu davranışlar, sosyal zorbalık kapsamında nefret ve ayırımcılık, özel hayatın gizliliğini ihlal, şantaj, intihara yönlendirme;

• Fiziksel zorbalıkta ise, kasten yaralama, sonunu düşünmeden zarar verme, eziyet etme, çocukların cinsel istismarı, kasten adam öldürme, taksirle ölüme yol açma;

• Siber zorbalık kapsamında bilişim sistemine girme suçu söz konusudur.

Nasıl önlenir?

Özellikle öğrencilerin maruz kaldığı zorbalıklara karşı yapılması gereken müdahale yöntemleri konusunda çok kapsamlı çalışmaların varlığından söz etmek oldukça zordur. Konunun araştırılması ve bu konuda ortaya çıkan birikim oldukça niteliklidir ancak bunu önlememe konusunda çalışmaların gerçekleşmesi için okul sisteminin, öğretmenlerin ve ebeveynlerin konuya dahil olması gerekir. Okulların öğrencilere dönük sorumluluk alma konusunda çekinik davranması ya da ünlerinin kötü olmasını önlemeye çalışma adına yaşananları küçültme ya da reddetme eğilimi göstermeleri, sorunu çözme konusunda yapılan çalışmaları engelleyici etki yaptığı gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. Okul yönetimleri, öğretmenler okullarında yaşananları görmezden gelmekte, ebeveynler ise çocuklarını koruma adına onların “çok cici çocuklar” olduğunu iddia etmektedirler. Bu da soruna yönelik etkin çalışmaları engellemektedir. Görüldüğü gibi şiddet şiddeti doğurmaktadır.

Özellikle mağdur, saldırgan ve izleyici olmak üzere tüm aktörlerin, dinamiklerinin multidisipliner bir yaklaşımla çalışılması ve değerlendirilmesi, akranlar arası şiddetin önlenmesi ve azalmasında dikkat çekici rol oynayacağını göz önüne alabiliriz.

Çocuk ve gençlik edebiyatımızda sorunun nitelikli bir biçimde ele alınıp alınmadığına baktığımızda karşımıza çıkan tablo bu konuda bir tanıklık yapmamıza olanak sağlamaktadır.

Mart Arık’ın yazdığı Robon isimli kitap, çocukların sosyal medyada kurduğu ilişkilere ve siber zorbalığın yol açtığı sorunlara değinir. Sanal (siber) zorbalığı ele alan kitap bu zorbalığın gerçek hayattaki etkilerini paylaşır ve çocukların interneti güvenli ve bilinçli kullanmaları gerektiğini vurgular.

Eleanor Estes’in “Yüz Elbisenin Sırrı” isimli romanında sınıf içindeki dışlama, alay etme ve yoksulluk üzerinden yapılan zorbalıktan söz edilir. Wanda Petronski, sınıf arkadaşları tarafından sürekli alay edilen utangaç bir kızdır. Her gün okula aynı soluk elbiseyle gelmesine rağmen, çekmecesinde “yüz tane elbisesi” olduğunu söyler. Bu durum, özellikle sınıfın popüler kızı Peggy ve onun en iyi arkadaşı Maddie’nin alay konusu olur. Wanda’nın okuldan ayrılmasıyla gerçek ortaya çıkar ve sınıf arkadaşları pişmanlık duyarak zorbalığın sonuçlarıyla yüzleşir. Kitap, empati, pişmanlık ve sessiz kalmanın da bir zorbalık biçimi olabileceği konularını işler.

Bengi Semarci’nin “Zorba Arkadaş İstemem” isimli kitabı okul öncesi döneme seslenen resimli bir zorbalık kitabıdır. Çocuklara zorbalık kavramını, farklı zorbalık türlerini ve zorba davranışlarla nasıl başa çıkılacağını anlatan bir rehber kitaptır. Arkadaşlık ilişkilerinde sağlıklı sınırlar koymanın, kendine güvenmenin ve gerektiğinde yardım istemenin önemini vurgular. Daha çok bilgilendirici ve farkındalık yaratıcı bir yaklaşımla hazırlanmıştır.

Rıfat Batur’un “Zorbalık” isimli kitabında fiziksel ve sözlü zorbalık, kurbanın iç dünyası, güç dengesizliği, kitabın anlatıcısı olan ana karakter, kendisinden daha iri ve zorba olan Okan’ın sürekli baskısı altındadır. Okan, hem fiziksel olarak ona zarar verir hem de alaycı lakaplar takar. Ana karakter, zayıf ve hassas yapısı nedeniyle bu durumdan çok mustariptir. Hikâye, fiziksel güçten ziyade, zorbalıktan kurtulmak için zekâya ve farklı çözümlere ihtiyaç duyulduğunu gösterir. Karakter, güçlü pazılar yerine farklı bir çare bulma arayışına girer.

Bizdeki zorbalığa değinen edebiyat metinlerinin konuyu ele alırken daha çok okul öncesine değinir olması, ergen ve genç dünyasıyla kıyaslanması zor, ayrıca çocuk gerçekliği açısından sorunlu gibi görünüyor. Bu konuda yazar ve yayıncıların yayınlanan akademik araştırmaları iyi incelemesi ve toplumsal gerçekler konusunda daha donanımlı olmaları gerekir.

Sonuç olarak günümüzde yaşanan gerçeklerin, şiddetin ve zorbalığın öyle küçük önlemlerle aşılabileceğini söylemek oldukça zordur. Şiddetin cinayetlere, hatta işkenceli cinayetlere dönüştüğü ve acımasızlığın dayanılmaz raddeye geldiği bu süreçte çok geniş toplum kesimlerinin bir araya gelip açık bir şeklide yaşananları ele alması, her ayrıntıyı reddetmek üzerine değil, gerçeğin kendilerine dokunan yanlarını kabullenerek ve bu konudaki eksikleri elbirliği ile düzeltmeye çalışmayı kabul ve onaylayarak yola çıkmak gerekmektedir.

Bu yazıyı paylaşın
error: İçerik koruma altındadır!!
Scroll to Top