Hiç Bitmeyecek Bir Hikâyenin Tanıklığı: Cumhuriyeti Kuran Çocuğun Hikayesi

Röportaj: Oğuz Kenan Uysal

“Ceviz Oynama Zamanları Geçti” Necdet Neydim’in yaklaşık beş yıllık bir çalışmasının sonucunda okurla buluşan, çocuğun dünyasına Mustafa’dan Mustafa Kemâl’e uzanan tarihsel bir yolculuğu taşıyan ve “o”nu belirleyen olayların tanıklığını yapan bir kitap.

Sevgili Necdet Neydim, bu kitabı niye yazmak istediniz, anlatır mısınız?

Kitabı yazmamı başlatan en önemli şey doğal bir sevgi ve doğal sevme isteğiydi. Ben Atatürk’ü bebek Mustafa hâliyle, çocuk Mustafa, ergen Mustafa hâliyle, delikanlı Mustafa Kemâl, Gazi Mustafa Kemâl ve Gazi Mustafa Kemâl Atatürk hâliyle çok sevdim ama en doğal hâlini yaşadığı ergenliğe kadar olan yaşamına tanıklık etmek ve o güzel çocuğu büyürken nelerin etkilediğini ve biçimlendirdiğini anlamaya çalışmak çok özel bir duyguydu. O süreci yaşarken öyle çok sevdim ki onu… Ben bu doğal çocuğu çocuklara anlatayım, kitabı okuduklarında “o”nun kendilerine ne kadar çok benzediğini görecekler ve “o”na sarılıp sevgilerini anlatmak isteyecekler diye düşündüm. Gerçi onların Atatürk’ü sevmek için bu kitaba ihtiyaçları yok biliyorum. Çünkü bir çocuk kendine içinde özgürce oynayabileceği bir vatan armağan eden kişiyi hiç hesapsız sever. Bunu engellemek mümkün değildir.

Kitabın ilginç bir kurgusu var. Kurguyu nasıl tasarladınız? Neden?

1869 yılında ilk çocuk dergisi “Mümeyyiz” yayımlanıyor. Derginin ön sözü “Çocuklar! artık mahalle aralarında ceviz oynama zamanları geçti.” cümlesiyle başlıyor. Bu metin elime geçtiğinde acaba öğretmeni bu dergiyi sandığında saklayıp Mustafa’yı tanıdıktan sonra onun bundan hoşlanacağını düşünüp ona vermiş midir, diye düşledim. Bu düş gelişti ve onun çocukluğunu araştırmaya başladım. Ama sade bir çocuk öyküsü olsun istemedim. O doğmadan önceki dünya, doğduktan sonraki dünyadaki gelişmeler aslına bakarsanız “o”nu belirleyen temel olaylardı.1789 Fransız İhtilali ulus devletlerin ortaya çıkışına neden olan tarihsel bir gerçeklikti. Modernleşme, Balkanlarda da gerçekleşiyordu ve buna tanık olan aydınlar öncü hareketler başlatmıştı. Yüz yıl öncesinden ele alınca Mustafa Kemâl’in nasıl bir dünyaya doğduğunu anlayabiliyordunuz. Tarihsel yolculukları nasıl yaparım diye düşündüğümde dönemsel olarak en gelişmiş bilim dallarından birinden, astronomiden, yararlandım. Astronom Mehmet Çelebi var mıydı bilmiyorum ama onu anlatıcı bir figür olarak yaratmak hiç de yanlış gelmedi. Zaman teleskobuyla zaman yolcuğu yapılabilirdi ve ben de anlatıyı anakronik (zamanın akışına sadık kalmadan ve geçişler yaparak) bir yöntemle oluşturdum. Böylece doğmadan önceki tarih ona nasıl bir dünya sundu ve bu tarihsel gelişimin biçimlendirdiği Mustafa’dan Mustafa Kemâl’e giden kişilik yolculuğu nasıl gerçekleşti, bunları çözmeye çalıştım.

Anne babasıyla ilişkisini nasıl tanımlarsınız? Etkileri ne olmuştur acaba?

Hayatında kısa süre var olsa da Babası Ali Rıza Bey modernist duruşuyla onun geleceğini belirlemiş görünüyor. Mustafa’nın hangi okula gideceği tartışmalarının dışında baba ve anne arasında bir tartışma görünmüyor ama zaten yaşananlar Mustafa’nın hangi okula gideceğini belirliyor. Bu süreçte benim dikkatimi çeken şey, Mustafa olsun, Mustafa Kemâl olsun kendi okuma sürecini kendisi belirliyor. Bunu öylesine akıllıca yapıyor ki karar verme ve uygulama süreçlerinin çocuklukta başlayan bir deneyim sonucunda ortaya çıktığını anlıyorsunuz. Anneyle ilişkisine gelince Zübeyde Hanım oğlunu çok seviyor ve narin bir kuş gibi korumaya çalışıyor ama Mustafa büyüdükçe onun bir kartal olduğunu kabul ediyor. Yine de annelik duygularını, koruyuculuğunu hiç bırakmıyor. Beni en çok etkileyen bölüm Mustafa hastalandığında hastane kapısına gidip oğlunu istemesi ve vermeyiz cevabını aldığında, alana kadar bu kapıda yatarım, demesi ve sonunda oğlunu eve götürmesi. Zübeyde Hanım oğlunu iyileştirmek için kırk lohusadan kırk gün boyunca süt topluyor ve oğlunu bu şekilde iyileştiriyor. Anne sütü bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Kibele gibi bir anne. Mustafa’dan başlayarak Mustafa Kemâl Atatürk’e uzanan süreçte annesine hep sahip çıkan ve onu asla kırmayan ama hayatıyla ilgili hep kararlı duran bir oğul söz konusu.

Onu doğal bir çocuk yapan özellikleri neler olabilir? Onu araştırırken bunu nasıl farkettiniz?

Okul hayatı, arkadaşlık ilişkileri bize çok tanıdık gelen bir süreç. Onları koruyucu olması zayıf bir çocuğun dayak yemesini onun yerine dayak yiyerek engellemesi, çocukluk arkadaşı Salih Bozok’u ömrü boyunca yanında tutması, dayısının yanında kalırken kendine yeni işler yaratması yaşadığı hayatla uyum sağlamak yerine yeni arayışlara girmesi onu hem doğal yapıyor hem de ona farklılıklar yüklüyor. Çiftlik hayatında karga kovalayarak mutlu olduğu yazar çoğu kitapta; oysa Mustafa gibi yerine sığamayan bir çocuk mutlu olmaz ama kadere de bırakmaz kendini. Mustafa da onu yapmıyor. Lise hayatında hareketli ve eylemci bir delikanlı görüntüsü çiziyor ama bazı öğretmenlerinin eleştirilerini de göz ardı etmeden kendini daha sağlıklı biçimlendirmekten de çekinmiyor. Aklını kullanma ve eleştirel bakarak kararlarını sorgulama becerisini geliştiren Mustafa Kemâl geleceğe yönelişini aklı öne çıkartarak gerçekleştiriyor.

“Cumhuriyeti kuran çocuk” çekici bir başlık çocuklara onun üzerinde ne söylersiniz?

Çocuklarla bu kitap konusunda yaptığım söyleşilerde onlara şunu söylüyorum. Mustafa sizin gibi bir çocuktu. Onun da kaygıları, korkuları, umutları, düşleri vardı. Yaşadığı her sorunun ardından içine kapanmadı. Mücadele etti ve denemekten vazgeçmediği her savaşını kazandı. Mustafa’dan Mustafa Kemâl’e giden yolda ve Mustafa Kemâl iken hep hayata güçlü bir şekilde tutundu ve gerçekleştirebileceği düşler kurdu. Hayalleri vardı ama bu hayaller, gerçekleştirme planlarını da yaptığı hayallerdi ve ayakları yere basan hayaller olduğunu yol arkadaşları ancak gerçekleştiğinde anladı.

Çocuklar! Artık ceviz oynama zamanları geçti.” denilen bir dönemde; çocuklara özgürce oyun oynayacakları bir ülke bıraktı “o” çocuk.

Bu yazıyı paylaşın
error: İçerik koruma altındadır!!
Scroll to Top