Gençlik Edebiyatı Alanında Çeviri – Kültürlerarası Diyaloğun Vazgeçilmez Bir Parçası

Maria Amélia Cruz

Çeviri –özellikle edebi metinlerin çevirisi– günümüzde giderek daha çok tercih edilen bir arabuluculuk nesnesi ve toplumlar arası iletişimi sağlamlaştıran bir temel olarak görülmektedir:

Kitapları çevirmek önemlidir çünkü çeviri toplumlar arası iletişime hizmet eder, çünkü çevirmenlerin çalışmaları sayesinde yabancı kültür çevreleriyle tanışırız, çünkü ufkumuz genişler, çünkü edebiyatımız yenilik ve yabancılık olmadan çok daha yoksul olurdu.[1]

Bu durum kendini özellikle çocuk ve gençlik edebiyatında gösterir çünkü bu tür, bilgileri, normları ve değerleri edinmede henüz öğrenme aşamasında olan belli bir kitleye hitap eder. Diğer kültürlerden ve dolayısıyla diğer edebiyatlardan ortaya çıkan metin çevirileri, genç okurları başka gençlerin ait olduğu kültürel dünyalarla tanıştırır. Bu sayede gençler diğer gençlerin yaşam koşulları, sorunları, ilgi alanları, beğenileri vd. hakkında bilgi sahibi olur, böylece ‘öteki’ hakkındaki düşünceleri yeni boyutlar kazanabilir.

Bu çalışmanın amacı, çocuk ve gençlik edebiyatı çevirisinin günümüzün küreselleşen dünyasında kültürlerarası diyaloğun inşasına ne ölçüde katkı sağlayabileceğini ortaya koymaktır. Konunun ana eksenine geçmeden önce, merkezimizde yer alan iki kavramın tanımlanması, daha doğrusu sınırlarının çizilmesi gerekmektedir. Böylece daha baştan, söz konusu kavramların burada hangi anlamda kullanıldığı açıklığa kavuşmuş olacaktır: Çeviri ve Gençlik Edebiyatı. Üzerinde durulması gereken bir diğer nokta da bu iki kavramın en az onlar kadar önemli olan başka bir kavramla bağlantısıdır. Çeşitli gruplar ve kültürler arasında dengeli bir iletişim süreci oluşturma şeklinde anlaşılması gereken kültürlerarası diyalog kavramı. Bu çeşit bir diyalog, modern çocuk ve gençlik edebiyatı çevirisinin önemli bir rol oynayabileceği toplumlar arası iletişime hizmet eder. Tanımlamaların ardından, tanınmış Alman yazar ve çevirmen Mirjam Pressler’in Die Zeit der schlafenden Hunde[2] [Uyuyan Köpeklerin Zamanı] isimli kitabının çözümlemesine dayanarak, romanda sorunlu bir konunun nasıl ele alındığı ve çevirisinin Alman gençliği hakkındaki önyargıları gözden geçirmeye ne şekilde yardımcı olabileceği gösterilecektir.

Çeviri Kavramı

Dilsel Çeviriden Kültürel Çeviriye

Çeviri kavramı zaman içerisinde defalarca değişime uğramıştır, ancak özellikle yirminci yüzyılın son yıllarında çeviri kuramlarına ve uygulamalarına olan ilgide sürekli bir artış yaşanmış ve bu da çeviri çalışmalarının bağımsız bir disiplin olarak kendine sağlam bir yer edinebilmesine olanak sağlamıştır.

Kökleşik olarak çeviri, bir dilden (Kaynak Dil) bir başka dile (Erek Dil) aktarım süreci olarak görülmüştür. Çevirmenin arabulucu olarak her zaman önemli bir rol oynadığı bir süreç. Bu nedenle, antik çağlardan yirminci yüzyılın başlarına kadar çeviri, esas olarak edebiyatla bağdaştırılır. Ancak son dönemlerde birçok yazar bu araştırma alanına ilgi göstermiş ve gelişimine önemli katkılarda bulunmuştur. Bunlardan birisi çeviriyi üç farklı türe ayıran ve bu türleri şu şekilde tanımlayan Roman Jakobson’dur:[3] Diliçi çeviri – dilsel göstergelerin aynı dilin diğer göstergeleriyle yorumlanması; dillerarası çeviri – dilsel göstergelerin başka bir dilin göstergeleriyle yorumlanması; göstergelerarası çeviri – dilsel göstergelerin dilsel olmayan gösterge dizgelerinin göstergeleri ile yorumlanması. Jakobson’un önerisinde yeni olan şey, çevirinin gösterge dizgeleri arasında ortaya çıkabilecek bir dönüşüm süreci olma düşüncesidir.

Çeviri kullanım alanını genişlettiğinden beri, birçok beşeri bilim disiplini onu araştırma konularında çözümleme yöntemi olarak kullanmaya başlamıştır. Bu nedenle resimler, besteler, fotoğraflar, filmler okunup yorumlanabilen ve anlamları çeşitli gösterge dizgelerine çevrilebilen “metinler” olarak anlaşılmaktadır. Son yıllarda çeviri kavramı, araştırmaları öncelikle kültürel çeviri olgusuna dayanan kuramcıların katkılarıyla anlam yelpazesini genişletmiştir. Bu anlamda Susan Bassnett,[4] dünyanın dört bir yanındaki insanların mobilitesinin asıl çeviri sürecini yansıttığını, çünkü çevirinin artık metinlerin bir dilden diğerine aktarılması olarak değil metinler ve kültürler arasında bir müzakere süreci olarak görülebileceğini iddia eder.

Günümüzde çeviri, gerçekten de birçok yazar tarafından yalnızca metinlerin veya çeşitli gösterge dizgelerinin değil aynı zamanda diğer kültürel ürünlerin ve olguların anlamlarının da aktarıldığı, dinamik bir süreç olarak anlaşılmaktadır:

Çeviri araştırmalarında, kültüre yöneliş [cultural turn] bağlamında, dillerin ve metinlerin filolojik aktarım perspektifi, kültürlerin çevrilebilirliği sorusuna kadar genişledi[…].[5]

Doris Bachmann-Medick de aşağıdaki cümlesinde bu konuya değinir:

Orijinal eşdeğerlik, “sadakat” gibi tanıdık, metin merkezli, edebi çeviri tanımları, yerlerini giderek kültürel temsil ve dönüşüm, yabancılık ve ötekilik, yer değiştirme, kültürel farklılıklar ve güç gibi kültürel çeviri ve kültürel temsilin yeni anahtar tanımlarına bırakır ya da kendilerini bu tanımlarla tamamlarlar.[6]

Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Alanında Çeviri

Söz konusu çocuk ve gençlik edebiyatı çevirisi olduğunda, yazar ve çevirmen Mirjam Pressler, çocuklar ve gençler için düzyazı gerekliliklerinin yetişkinlerinkinden farklı olduğu görüşündedir.[7] Birkaç yıldır karşılaştırmalı çocuk edebiyatı ile ilgili sorularla ilgilenen Emer O’Sullivan, çocuk ve gençlik edebiyatının özgül bir edebiyatın sınırlarını aşan olgularının dikkate alması gerektiğini ve ancak bu sayede bu edebiyat türünü kendi dilsel, kültürel, sosyal ve yazınsal bağlamı içerisinde gözlemlenebileceğinin altını çizer.[8] O’Sullivana’a göre çocuk ve gençlik edebiyatının en belirgin karakteristik özelliği, eyleyenler arasındaki asimetrik iletişimdir. Çocuk ve gençlik edebiyatı ve yetişkin edebiyatı arasındaki temel farklılıkların ortaya çıkma sebebi budur:

Yetişkinler ve çocuklar arasındaki iletişimin ilkeleri; dile hakimiyetleri, dünyaya dair deneyimleri ve toplumdaki konumları bakımından eşit değildir. Söz konusu eşitsizlik, genç okurların gelişimleri süresince azalmaktadır.[9]

O’Sullivan ayrıca, bu asimetrinin çocuk ve gençlik edebiyatının yalnızca edebiyat çoğuldizgesindeki konumunu değil, aynı zamanda dilsel sınırlar aracılığıyla, edebi aktarımının tüm yönlerini de etkilediğini vurgulamaktadır. Hans-Heino Ewers ise şu cümleleri kurar:

Eğer bir gönderen edebi iletisinin alıcılarını çocuklar ya da gençler olarak belirlerse, o zaman çocuk ve gençlik edebiyatında bir iletişimden […] söz edilebilir. Bu iletişimin başarısı, hedef okurun onlar için düşünülen iletiyi sahiden alımlayıp alımlayamadığına bağlıdır. [10]

Emer O’Sullivan’ın (2006, 2009)[11] ve Hans-Heino Ewers’in (2008, 2009)[12] çocuk ve gençlik edebiyatında var olan asimetrik iletişim hakkındaki düşüncelerine dayanarak, ben de çocuk ve gençlik edebiyatı alanında aşağıdaki kültürel çeviri süreci modelini öneriyorum:

               Burada söz konusu olan, bu karmaşık sürecin yalnızca belirtilecek olan temel gereksinimlerinin gözlendiği şematik bir temsildir: Çocuk ve gençlik edebiyatını karakterize eden asimetrik iletişim. Bu asimetri kaynak kültürde yazar ile genç okur arasında, erek kültürde ise çevirmen ile diğer genç okur arasında gözlemlenir. Metnin kaynak kültürden erek kültüre aktarılması sürecinde çevirmen erek metnin yazarı ve iki kültür arasında bir arabulucu/aracı rolünü üstlenir.

               Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Kavramı

               Çocuk ve gençlik edebiyatı kavramını, çeşitli metin gruplarını içeren bir alan olduğu için, tanımlamak oldukça zordur – Hans-Heino Ewers’in iddiasına göre bu metinler, farklı konularda, farklı formlarda, farklı alıcılara ve amaçlara yönelik, farklı çağlarda üretilmiş metinlerdir:

Çocuk ve gençlik edebiyatının araştırma alanı açıkça sınırlandırılmış değildir. Burada söz konusu olan büyük ölçüde örtüşen, ancak her birinin farklı sınırları olan bir grup kültürel alandır ve bu alanların her birinin kendine ait tanımları vardır.[13]

               “Çocuk ve gençlik edebiyatı” kavramının birden fazla anlamı olabileceğinden, son yıllarda bu alanda araştırmalarını sürdüren bazı yazarlar, ilgili metinleri belirli kriterlere göre tanımlamayı önermektedir.

Bu söyleme dayanarak, Carsten Gansel’e göre çocuk ve gençlik edebiyatı çeşitli şekillerde tanımlanabilir: Maksatlı çocuk ve gençlik edebiyatı olarak (çocuk ve gençlere uygun olarak algılanan edebiyat); özgül çocuk ve gençlik edebiyatı olarak (çocuk ve gençler için yazılmış kurgu ya da kurgu olmayan metinler); çocuklar ve gençler tarafından okunan metinler (çocuklar ve gençler tarafından kabul gören kurgu ve kurgu olmayan metinler); toplumsal eylem veya sosyal dizge ‘edebiyatının’ bir alt dizgesi olarak.[14] Bu nedenle, çocuk ve gençlik edebiyatına ait eserler metin gruplarına dağılmış olarak ortaya çıkarlar ki bu gruplar bazen çakışır; bu demektir ki çocukların ve gençlerin okumaktan keyif aldıkları kitaplar, çoğu durumda yetişkinlerin kendileri için uygun buldukları kitaplar olabilir. Çocuklar ve gençler yalnızca kendileri için özel olarak yazılanları okumasalar da yukarıda bahsi geçen “özgül çocuk ve gençlik edebiyatı”na ait olan kitapları ayrıntılı bir biçimde tanımlamak yine de mümkündür. Ancak bu şekilde, yazarın kaleme aldığı eserin çocuklara ve/veya gençlere yönelik olup olmadığı hakkında yazardan bilgi edinmiş oluyoruz. Bu bağlamda Ewers, çocuk ve gençlik edebiyatı için aşağıdaki tanımı önerir:

Çocuk ve gençlik kitapları ya da dergileri denildiğinde çocuklar ve gençler için de üretilmiş ya da yalnızca onlar için üretilmiş kitaplar ve dergiler söz konusudur; bu kitaplar, özgül alıcı kitlesiyle “kitap” veya “dergi” yayınında özel bir yer kaplamakta ve yer yer kendilerine has bir karakter taşıyabilmektedir.[15]

               Bu çalışmanın çözümleme nesnesi olarak, bu metin grubuna dahil olan bir kitap seçilmiştir, çünkü söz konusu olan gençler için yazılmış kurgu bir eserdir. Bu gençlik romanı Mirjam Pressler tarafından ilk kez 2003 yılında yayınlanan Die Zeit der schlafenden Hunde isimli romandır.

               Mirjam Pressler’in Die Zeit der schlafenden Hunde İsimli Gençlik Romanında ‘Öteki’ ile Buluşma Noktası Olarak Çeviri

               Öncelikle bir ailenin üç neslinin ve bu nesillerin Alman geçmişleriyle farklı şekillerde ilişki kurma yollarını ele alan Die Zeit der schlafenden Hunde isimli gençlik romanının kısa bir özetini sunmak yararlı olacaktır.

Bu kitapta Mirjam Pressler, okul gezisi ile İsrail’e giden on sekiz yaşındaki Johanna Riemenschneider isimli bir genç kızın birdenbire Nazi rejimi zamanına rastlayan aile geçmişi ile karşı karşıya kalmasının hikayesini anlatır. Johanna, İsrail’de Bayan Levin isimde bir kadınla tanışır. Bayan Levin, Nasyonal Sosyalistler başa geçmeden önce Riemenschneider Modaevi’nin sahibidir ve o modaevi artık Johanna’nın ailesine aittir. Johanna aile geçmişinin karanlık bir yüzünü ortaya çıkarır: Arileştirme zamanında Johanna’nın büyük babası bu dükkânı değerinin çok altında satın almış ve bu şekilde Yahudi halkının yaşadığı sıkıntılı durumdan istifade etmiştir. İsrail’den döndüğünde Johanna için artık hiçbir şey eskisi gibi değildir; erkek arkadaşı ile olan ilişkisi bile gölgelenir. Kafası allak bullak olan genç kız kendisine de birçok soru yöneltir: Ailesinin sahip olduğu refah haksızlıklar üzerine mi kuruludur? Kendisi bu durum karşısında sessiz mi kalmalıdır? Yoksa uyuyan köpekleri uyandırmak zorunda mıdır? Büyükbabasının ani ölümünden sonra Johanna artık gerçekleri öğrenmek ister: Aynı zamanda aile ve siyasi geçmişleri de olan firmanın geçmişi hakkında da. Genç kız bu konuyla ilgili araştırma yapmaya başlar ve süreç içinde gitgide babasıyla daha fazla tartışma içinde bulur kendini. Kavga büyür ve ilişkileri neredeyse kopma noktasına gelir. Ancak bu gerekli bir kavgadır. Sonunda Johanna vicdanının ve sorumluluklarının gerekliliklerini yerine getirmiş olur.[16]

               Roman bağlamında “Öteki” / “Yabancı”

               Günümüzde “yabancı” ile olan karşılaşma çocuk ve gençlerin günlük deneyimlerinin bir parçasıdır. Petra Büker ve Clemens Kammler’in iddia ettiği gibi,

Küreselleşen, çok yönlü ve bireyselleşmiş toplumların giderek hızlanan gelişim dinamiği […], her bir bireyden bu dinamiğin içerisinde kendi yönlerini bulmaları yönünde çabalamalarını ve “yabancı, öteki ile ilişki”yi uygun biçimde geliştirmelerini beklemektedir.[17]

               “Yabancı” ve “öteki” kavramları sıklıkla eşanlamlı kavramlar olarak karşımıza çıksalar da burada ikisi arasında ayrım yapmak gerekecektir çünkü “farklı” olmasına rağmen yabancı olarak algılanmayan birçok insan, nesne ve olgu vardır. Yukarıda adı geçen yazarlar bu duruma atıfta bulunur ve aşağıdaki açıklamayı ekler:

Ötekiliğin yabancılığa dönüşüp dönüşmemesi sorusu, ötekinin kendine ait olanla ilişkili olduğu bir gidişatın algılama, anlam çıkarma ve yorumlama sürecinde kararlaştırılır. “Kendine ait ve tanıdık” bir şey, “farklı ve yabancı” olan bir şeye karşıttır.[18]

               Die Zeit der schlafenden Hunde isimli gençlik romanı bağlamında, ana karakter Johanna Riemenschneider hikâye içerisinde “yabancılığın” özel bir temsili ile karşı karşıya kalır: Büyükbabasının geçmişi kendi ülkesinin geçmişiyle yakından bağlantılıdır.

Johanna, İsrail’e gitmeden önce, ülkesini (Almanya), şehrini, ailesini ve arkadaşlarını içinde barındıran, çocukluğunun tanıdık dünyasında yaşar. Yine de o ‘”öteki/yabancı ülkede” (İsrail) kaldığı süre boyunca, “yabancının” uzakta değil, evinde, kendi ülkesinde ve kendi ailesinde bulunduğunu keşfeder. Ardından ona tanıdık olan dünyası dağılır ve o dünyanın içindeki her şey ona yabancı olur: Yalnızca ailesi değil, o dünyaya ait olan her şey.

Johanna, ailesinin geçmişiyle ilgili gerçeklerle başa çıkmakta çok zorlanır ve bir süreliğine günlük yaşantısıyla birlikte başkalarıyla olan ilişkileri de ciddi şekilde örselenir. Ancak benzer bir durum yaşamış olan öğretmeni ile yaptığı konuşma Johanna’nın düşüncelerini sıraya koymasında yardımcı olur. Genç kız aile geçmişinin trajik sonuçlarını artık değiştiremeyeceğini nihayet anlar; bu durumla başa çıkmayı öğrenir ve böylece diğerleri ile olan ilişkilerini de düzelmeye başlar. Sonunda Johanna yetişkinliğe girer ve içinde bulunduğu zamanın zorluklarıyla baş etmek ve kendi hayatı hakkında karar vermek için kendine tekrar güvenmeye başlar.

               Kültürlerarası Diyalog İnşasında Roman Çevirisi

               Pressler’in gençlik romanı Die Zeit der schlafenden Hunde çocuk ve gençlik edebiyatı çevirisinin, kültürlerarası diyaloğun gelişimine ne ölçüde önemli bir katkı sağlayabileceğini incelemek için bir çözümleme nesnesi olarak seçilmiştir. Her şeyden önce burada söz konusu olan edebi bir metindir ve bu metnin çevirisinde çeşitli dilsel ve edebi yönlerin dikkate alınması gerekir. Bununla birlikte, günümüzde edebi bir metin aynı zamanda bir kültür taşıyıcısı olarak da görülür; bu nedenle metni bir dilden diğerine aktarırken kültürel boyutu da dikkate almak gerekir. Bu noktada Die Zeit der schlafenden Hunde romanının çevirisi yönelik sorunsalından söz etmek istiyorum.

               Ortaya çıkan soru, bu çevirinin kültürlerarası iletişimin inşasına nasıl bir katkıda bulunabileceği sorusudur. Her şeyden önce, çevrilmiş metnin (erek metin) diğer kültürlerden (erek kültürlerden) gençler için her iki anlamda da, yani ötekiyle/yabancıyla bir karşılaşma ortamı olarak düşünülebileceği söylenmelidir: Erek metinle temas etmeleri sayesinde genç okuyucular, başka bir kültürde gençler için üretilmiş (bazen yabancı olarak gördükleri gençler) edebi bir eserle tanışırlar; erek metnin içerdiği yabancı öğeleri tanır ve onları doğal olarak kendilerininkiyle karşılaştırırlar; bu tür bir farkındalık çoğu durumda yabancıya anlayış gösterme konusundaki teşvike katkıda bulunabilir. Die Zeit der schlafenden Hunde romanının çevirisine gelince, bu çeviri, erek kültür(ler)in gençlerine çoğu Alman gencinin –zorluklarıyla ve başarılarıyla, acısıyla ve neşesiyle– kendilerininkinden çok da farklı olmayan normal bir hayat sürdüğünü gösterecektir. Kitapta ortaya çıkan yabancılığın temsilleri aslında bu gençlere tanıdıktır: Yabancı ülkeler, yabancı insanlar, yabancı örf ve adetler. Romanın odağında bu olmasına rağmen, bir Alman genç kızının “yabancı imgesi” ile karşı karşıya kalması, diğer kültürlerden olan gençlere “yabancı”dır. Gençlerin çoğu, Nazi rejimi hakkında okul, kitaplar veya filmler aracılığıyla bilgi sahibi olur ama aynı zamanda Alman toplumuna karşı olumsuz fikirler de geliştirirler.

               Mirjam Pressler’ın, Nazi rejimi konusunun bu kadar açık ve cesurca ele alındığı Die Zeit der schlafenden Hunde gibi –Nazi döneminde doğmamış ancak aile geçmişinden dolayı acı çeken bir başkahramanın olduğu– bir romanın çevirisi diğer kültürlerden genç okurlar üzerinde olumlu bir etki bırakabilir. Bu sayede kendilerini klişeleşmiş görüşlerden kurtarabilir ve (özellikle diğer milletlerden gençler hakkında) yeni fikirler geliştirebilirler. Böylece, “öteki”nin bir yabancı olarak değil, bir arkadaş olarak görüldüğü kültürlerarası bir diyaloğu geliştirmek mümkündür.

Maria Amélia Cruz 

Universidade Católica Portuguesa 

Research Center for Communication and Culture Studies 

Almancadan Türkçeye Çeviren: Meltem Kılıç

Çeviri Editörü: Yeşim Tükel Kanra

Kaynak Metin: (Çevrimiçi) https://repositorio.ucp.pt/bitstream/10400.14/18495/1/Jugendliteratur.PDF, 26.12.2020


[1] Pressler, Mirjam (1999) “Warum, wie und was ich übersetze – Überlegungen zum Übersetzen von Kinder – und Jugendbüchern aus dem Hebräischen und Niederländischen”, yay. haz. Renate Raecke: Kinder – und Jugendliteratur in Deutschland. München: Arbeitskreis für Jugendliteratur S. 221-227, bkz. S.221.

[2] Pressler, Mirjam (2003) Die Zeit der schlafenden Hunde. Weinheim / Basel: Beltz.

[3] Jakobson, Roman (2009) “On Linguistic Aspects of Translation”, yay. haz. Lawrence Venuti: The Translation Studies Reader, London / New York: Routledge, S.138-143.

[4] Bassnett, Susan (2003) Estudos de Tradução. Fundamentos de uma Disciplina. Übersetzung von Vivina de Campos Figueiredo, Lisboa: Fundação Calouste Gulbenkian.

[5] Baumann, Uwe (2008) “Übersetzungstheorien”, yay. haz. Ansgar Nünning: Metzler Lexikon, Literatur- und Kulturtheorie, Stuttgart / Weimar: Metzler, S.736-740, bkz. S.739.

[6] Bachmann-Medick, Doris (2009) Cultural Turns. Neuorientierung in den Kulturwissenschaften, Reinbeck bei Hamburg: Rowohlt Taschenbuch, S. 239.

[7] Karş. Dipnot 1.

[8] O’Sullivan, Emer (2009) Comparative Children’s Literature. London / New York: Routledge, S. 12 v.d.

[9] Bkz., S.14.

[10] Ewers, Hans-Heino (2008) Literatur für Kinder und Jugendliche – Eine einführung, Paderborn: Fink, S. 94.

[11] O’Sullivan, Emer (2006) “Narratology meets translation studies, or the voice of the translator in children’s literatüre”, yay. haz. Gillian Lathey: The Translation of Children’s Literature, a Reader. Clevedon / Buffalo / Toronto: Multilingual Matters Ltd., S. 98-109; Comparative Children’s Literature (Dipnot 7).

[12] Ewers, Hans-Heino (2009) Literatur für Kinder und Jugendliche – Eine Einführung (Dipnot 9); Ewers, Hans-Heino (2009) Fundemental Concepts of Children’s Literature Research. Literary and Sociological Approaches. New York / London: Routledge.

[13] Ewers, Hans-Heino, Literatur für Kinder und Jugendliche – Eine Einführung (Dipnot 9), S.15.

[14] Gansel, Carsten (2010) Moderne Kinder- und Jugendliteratur. Vorschläge für einen kompetenzorientierten Unterricht, Berlin: Cornelsen Scriptor.

[15] Ewers, Hans-Heino, Literatur für Kinder und Jugendliche – Eine Einführung (Dipnot.9), S.27.

[16] (Çevrimiçi) www.mirjampressler.de/werk/60/zeit-der-schlafenden-hunde-die, 03.10.2010.

[17] Yay. haz. Büker, Petra & Clemens Klammer (2003) Das Fremde und das Andere – Interpretationen und didaktische Analyse zeitgenössischer Kinder- und Juegendbücher, Weinheim / München: Juventa, S. 7.

[18] Bkz. S.8.

Bu yazıyı paylaşın
error: İçerik koruma altındadır!!
Scroll to Top