Zeynep Erbay
Sevgili günlük,
Yine taşınıyoruz. Bu sefer İstanbul’a gidecekmişiz. Babama belli etmesem de moralim çok bozuk. Ne gerek var sanki?
Bu sabah erken kalktım. Son okul günüm. Bugün bayrağı ben havalandıracağım İstiklal Marşı okunurken. Altı haftadır bunu bekliyordum. Okul numaram yüzünden bu kadar bekledim, yeni gelen öğrenci olmamın dezavantajlarından biri. Beşinci Sınıf öğrencileri yerine biz arşa sallandırıyoruz bayrakları. Sıra 3/B’de. Ben bayrağı kaldırırken kızlar hep bana baktı. Hatta Sena daha çok. Nöbetçi öğretmenden yardım bile almadan bayrağı kaldırdım. Çok güçlüyüm. Gururla sallandırdım bayrağı. Günlük, bugün çok güzeldi. Keşke son günüm olmasa.
Cuma günlerinin güzel yanı iki gün boyunca okul olmaması. Ama bu Cuma farklı, en azından benim için. Taşınıyoruz. Arkadaşlarım Pazartesi günü okula devam edecekler. Benim sıram boş olacak. Sena artık kalemtıraş istemeyecek benden. Ahmet ile teneffüste güreşmeyeceğiz. Saffet öğretmenim özler mi beni acaba? Özler. Neden özlemesin ki? Belki unutur beni. Tek öğrencisi ben değilim ki. Ama benim gibi aslan yelesi saçlı, sarışın, terbiyeli, çarpmalarda iyi bir erkek öğrencisi olmamış ki hiç. Kendisi söylemişti bunu Hayat Bilgisi dersinde. Üçüncü Ders olması lazım. Yoksa dört müydü? Önemi yok ki. İnsan sevdiği insanı unutmaz. Bence o beni hiç unutmayacak, ben de onu.
Arkadaşlarım son günüm olduğunu duyunca çok üzüldüler. Sude bana en sevdiği çıkartmalarından verdi. Normalde kimseye vermezdi. Yeni odamın dolabına yapıştıracakmışım bunu. Hiç unutmamak için. Ahmet benim için bir robot karaladı kağıda. Anlamsız gibi anlattığıma bakma, hayatımda gördüğüm en güzel robot resmi olabilir. Recep bana sarıldı. Beşiktaş şampiyon olamazsa Fenerbahçe olsun, kardeşimin takımı kazansın dedi. Kardeşim dediği benmişim. Bunu duyduğumda gözlerim doldu günlük, ama ağlamadım. Sude ise bir mektup verdi bana. Bir kalp çizmiş. Bir tarafında onun adı, bir tarafında benim. Eve gidince aç dedi. Sana bunları yazmadan önce açtım günlük. İçindekini de hissediyor gibiydim. O da benden hoşlanıyormuş. Kalbimin atışı hızlanıyor yazarken. Keşke taşınmasak. Pazartesi günü yüzünü görsem. Gerekirse hiç geç kalmam, hep erken kalkarım. Kahvaltımı da tam yaparım. Yumurtanın sarısını bile yerim. Belki o zaman taşınmayız.
Aydın’da hayat güzel. Okula yürüyerek gidip geliyorum. İki üç katlı evlerin birinde oturuyoruz. Arnavut kaldırımlı hoş sokaklar buralar. İki sokak ötede büyük bir park var. Dört tane salıncak olduğu için hiç sıra beklemek zorunda kalmıyorsun. Zıplamak için minik trambolinler de var. Hava da pek sıcak gelmiyor bana, Adana’dan iyi demişti annem. Ben bebekken bir süre de orada kalmışız. Yaşamışım ama hatırlamıyorum sevgili günlük. Bebekler her şeyi hatırlamıyor herhalde. Birkaç küçük anıyı bile hatırlamıyorum. Oradaki salonumuzu, mahallemizi bilmiyorum. Annemle incelediğimiz fotoğraf albümümüze bakıyorum. Oradaki evimizde, koltuğun üzerine beni oturtturdukları fotoğrafımızı gösteriyor bana. O koltuğu hatırlamıyorum. Bu bebek sen değilsin, bir başkası dese bile inanırım ona. Garip. Yaşadığım anı hatırlamıyorum. Ya bunları da unutursam? Sena’nın bana bakışlarını, parkımızı, arkadaşlarımı, okulumu, anılarımı…
Başka sınıflardan arkadaşlarım da benimle vedalaşmak için toplandılar. Kısa bir süre kalmama rağmen insanlar beni sevmiş. Bunu gitmeye yakınken anlamam üzücü. Nakliyeci abiler tüm evi boşalttı sayılır. Bu satırları da paketlemedikleri son sehpamızın üzerinde yazıyorum. Annem ile babam koşuşturma halinde. Üzerimde hâlâ okul üniformam var ama kimse fark etmedi. Kıyafetlerim hangi kolide bir fikrim de yok. Formamı çıkartmayı, buradan gitmeyi istemiyorum. Karnım acıktı.
İstanbul’a hiç gitmedim. Arkadaşlarım oraya gideceğimi duyunca heyecanlandılar. 1000 kat büyükmüş Aydın’dan. Herkes buraya geliyormuş. İki yakayı ayıran büyük bir köprü varmış. Turkuaz renkli bir boğaz. Kalabalıkmış. Anneme okula yürüyüp yürümeyeceğimi sordum. Muhtemelen hayır, dedi. Bir sürü insan bu şehirde yaşadığı için çocukların rahatça tek başına okula gitmesi biraz tehlikeliymiş. Bu hoşuma gitmedi. Sabahları yürümeyi seviyordum. Ağaçları inceliyordum. Sokağımızdaki ağaçlara isim bile koymuştuk Recep ile beraber. Artık bir önemi yok. Servisle okula gidip geleceğim. Olsun. Annem ile babam yeterince stresli. Onlara bu okula yürüme konusunda surat yapmamam en iyisi olacak.
Annem dün bana İstanbul’la ilgili videolar gösterdi. Vapurları, yalıları, camileri gördüm. İnsanlar martılara simit atıyor. Dünyanın her bir yanından insanlar geliyor bu güzellikleri görmeye. Biz ise burada yaşayacağız. Annem videodaki gibi denizin tam dibinde yaşayamayacağımızı söyledi gerçi. Olsun. Ben büyüyünce çok çalışıp bize öyle bir ev alacağım. Ailenin tek çocuğu olarak anne babama bakacağım. Ne kadar yoruldukları belli. Onlara yardımcı olmam gerek.
Orada bambaşka bir hayatım olacakmış. Bu beni heyecanlandırmalı mı yoksa üzmeli mi bilemedim. Keşke çocuklara da söz hakkı tanınsa bazen. Onları da seviyorum ama bir yere alışmışken bırakmak çok zor günlük. Etrafımda herkes kolileri taşıyıp bir yukarı bir aşağı iniyor. Eşyalarımız gidince odanın kendi hâli daha da belirginleşiyor. Artık bomboş oda da bana yabancı. Meğer orayı ev yapan bizim eşyalarımız, yaşadıklarımızmış. Sevgili günlük, bugün çok güzeldi. Keşke son günüm olmasa. Yeni evimizde çok güzel günler yaşayacağız. Babam da aynısını diyor. Çünkü beraberiz. Çünkü birbirimize sahibiz. Çünkü gülmeyi biliyoruz. Şehirler değişse de neşemiz kaybolmayacak. Hem bunları kafama takmak için çok küçükmüşüm, bu babamın işiymiş. Dokuz yaşındaki bir çocuk için hayat hâlâ rengarenk olmalı. Şimdilik içim buruk olsa da bu his gidecek, hepimizin temennisi bu yönde. Üzgün bir çocuk olmak için fazla iyi şeye sahibim.
Yeni odam çok güzel olacak. Yeni evimizde çok güzel anılar biriktireceğiz. Mahallemizde ağaçlar olacak. Onlara da isimler koyacağım. Servisle giderken yolları izleyeceğim. Yeni sokakları, dükkânları keşfedeceğiz annemle beraber. Yeni arkadaşlarım olacak. Yeni öğretmenim beni tahtaya kaldırıp sınıfa tanıtacak. Herkes yüksek sesle hoş geldin diyecek bana. Sırama oturacağım. Yeni kişileri tanıyacağım. Beden eğitimi dersinde bahçeye çıkmak için hocadan zor bela izin isteyeceğiz sınıfça. Cuma günleri bayrağı tutmak için sıramı sevinçle bekleyeceğim yeniden. Çarpma işlemini ellerimle değil kafamdan hesaplayarak hızla söyleyeceğim. Herkes şaşıracak. Yaşadıklarımı yaşıyor gibi olacağım bir bakıma. Ama farklı şehirlerde. Etrafımdaki insanlar değişmiş olacak. Hâliyle ben de. Ama ne arkadaşlarımı ne de yaşadıklarımı asla unutmayacağım. Kendime söz veriyorum.
Annem bana sesleniyor. Gitmeliyim.